31 Ocak 2021 Pazar

Bir şeyin zıttı -- karşıtı -- olmayınca varlığı anlaşılamaz !...


Rahmetli Aşık Veysel beni  bağışlasın onun unutulmayanlar arasındaki türküsündeki '' Ben güzele güzel diyemem, güzel benim olmayınca '' dizesini biraz değiştirerek yazımın  başlığı yaptım. Konumuz  '' Bir şeyin zıttı -- karşıtı --  olmayınca  var olamaz  -- kuralı.  Evet güzelin güzel, büyüğün büyük olduğunun fark edilebilmesi için çirkin ve küçük de olmalı !...

Allah her şeyi bir nedene  ( sebebe )  dayandırarak oluşturur.  Evrensel dengenin sağlanması ancak  '' her şeyin zıttı ile birlikte yaratılması '' ile mümkün olmuştur. Başlangıçta madde ve karşı madde ortaya çıkmış ve iki karşıt gücün çarpışmasından evrensel momentum  ( kütle x hız ) oluşmuştur. Evrenimiz şu anda maddeden meydana gelmişse, karşı madde nereye gitmiştir ?  Bir anti evren mi söz konusudur ? Bir anti evren olabileceği  iddiası güç kazanmıştır. Maddesel evrenin be sayede denge içinde varlığını sürdürdüğü düşünülebilir.  Diyalektik yasası şeylerin sadece birbirlerine dönüşmediklerini, özellikle karşıtlarına dönüştüklerini  ve böyle tekamül ettiklerini yani geliştiklerini kapsamaktadır.
Diyalektiğe göre her şey karşıtlığı ile vardır. Kötülüğün varlığı dahi, iyiliğini ortaya çıkması için zorunludur.

Evrende her şey zıtlıklar ( karşıtlıklar )  dengesi üzerine kuruludur:
Zıtlık yoksa varlık yoktur, hareket yoktur, süreç yoktur.
Zıtlıklar yoksa hayat da ölüm de yoktur.
HER ŞEY ÇİFT VE ZIT YARATILMIŞTIR.

Kur'an'da bu gerçek ilginçtir,  ''  HER ŞEY ÇİFT YARATILMIŞTIR  '' mesajı ile iki ayette yani bir çift ayette vurgulanmıştır. ( Zariyat /49 -- Nebe / 8 )

Ancak bu zıtlıklar bir çatışma, kavga ve kaos için değil, birbirini tamamlama ve kendisini diğerine göre tanımlama için vardır. 

Doğada, toplumda ve insan bilincinde her nesne, olgu, kavram ve olay mutlaka iki karşıt taraf içerir. Karşıtlar birbirinin varlık koşuludur. ANCAK BİRLİKTE VARDIRLAR. Bu sebeple zıtlar birbirini gerektirir.. Aralarında çözülmez bir bağımlılık  vardır.

Karşıtlardan her biri, diğerinin üstünde üstünlük kurma çabası içindedir. Bu mücadele sonucu taraflar içinde sürekli bir tekamülden söz etmek mümkündür.

Bu disiplin içinde zıtlar birbirlerinin pürüzlerini giderir, aşırılıklarını törpüler, tamamlayıcı bir ahenk ve denge disiplini içine girer. Kısaca denilebilir ki, Allah, bütün zıtlıkları içinde barındıran, bağdaştıran ve bu karşıtlıkları büyük bir uyuma dönüştüren varlıktır. ( * )



( * )  Bu yazının hazırlanmasında DHARMA YAYINLARI'ndan  Cihangir Gener'in '' EZOTERİZMİN BİLİMSEL İSPATI -- K U A N T U M '' isimli eserinden yararlanılmıştır.  -- sayfa: 64 - 65 

28 Ocak 2021 Perşembe

KURUTULMUŞ EKMEK YEDİNİZ Mİ ?...


 

Her ekmek değil, köy ekmeği veya Trabzon ekmeği denilen ekşi maya, gözenekli ekmeği kurutacaksınız. Fırında değil, evde ve tabii oda sıcaklığında. En az 12 saat veya  tam bir gün. İnce dilimleniş ekmek dilimlerini.

Çorba veya sulu yemeklerle de olabilir. Ben bir kaç aydır sabah kahvaltılarımda uyguluyorum. Bir gün veya bir önceki gece resimde görüldüğü gibi dilimlenmiş ekmekleri kurutmaya başlıyorum. Kaynamış süt içine az tatlandırmak için biraz  pekmez ilave edip karıştırıyorum. Sonra da ekmek dilimlerini küçük parçalara bölüp süte atıyorum Bir çorba kaşığı ile beraber hemen tüketmeye başlıyorum. Çünkü  ekmek dilimleri süt içinde fazla beklerse çok yumuşuyor ve kurutulmanın verdiği hoş çıtır lezzeti kayboluyor.

Bilindiği gibi taze ekmek oda sıcaklığında  biraz fazla kalırsa küfleniyor. Herhangi bir sıkıntıda krizde ekmek bekletmek, stoklamak mümkün değil. Medya ortamında Küreselci rezillerin dünyayı ekonomik dar boğazdan kurtarmak bahanesiyle, korona gibi bir salgın hastalık ürettikleri ve para sistemini değiştirmek için  değişim sürecinde insanları uygulamak istedikleri yeni düzene razı etmek için büyük ekonomik kriz kriz çıkarmak, kıtlık oluşturmak gibi hedeflerine de adım adım yaklaştıkları, artık toplumca da anlaşılır hale geldi.  Belki söylentilerde biraz abartı olabilir ama gerçekleştiğinde insanların yaşayacağı şok ve sıkıntıların büyüklüğünü ve önemini  benim gibi yaşı yetmiş aşmış, yokluk ve kıtlıkları ucundan kıyısında yaşamış kişiler daha net idrak edebilir.

Bunları ne için anlattım ?

Ortalıkta günlerdir çalkalanan büyük elektrik kesintileri söylentisi  -- ola ki  gerçekleşirse --  her gıdanın yanında  toplumumuzun en önemli beslenme aracı olan ekmek  krizi ve kıtlığı --  fırınların % 90' ı elektrikli olduğu ve doğalgaz dağıtımı da muhtemelen elektriğe bağlı olduğu için gündeme gelebilecektir.

Yaşanacak şoku, Yaşı 60'dan az olanların anlaması zor olur.  Ben bu sebeple her gün azar  azar ekmek kurutmayı düşünüyorum. Çok da faz stoklamak   doğru olmayabilir bu elektrik kısıntısını en çok 7 - 10 gün olabileceği söylentisi var. Ayrıca kururutulmuş ekmeğin ne kadar dayanacağında da tecrübe yok...


25 Ocak 2021 Pazartesi

İLMİ YÜCELTEN, araştırmaya YÖNLENDİREN ayetler ...



Hz. Muhammed'e gelen ilk beş ayet şöyledir:

''  Yaratan Rabb'inin adıyla oku ! O insanı alaktan ( kan pıhtısı haline gelen  Embriyo'dan )  yarattı. Oku, Rabb'in en büyük kerem ( ikram )  sahibidir. O insana kalemle yazmayı öğretti. ''  ( ALAK / 1 - 5 )

Daha ilk ayetlerinde okumaktan, yazmaktan, öğrenmekten bahseden Kur'an, bir çok yerinde ilim öğrenmeyi teşvik etmiş ve ilim adamlarını yüceltmiştir: 

''  Bu misalleri ( örnekleri ) ancak ilim sahipleri anlayabilir.  ''  ( ANKEBUT / 43 )

''  Elbette onlara olan biten her şeyi ilimle anlatacağız . Zira biz onlardan uzak değiliz.  ( A'RAF / 7 )

'' Biz emaneti, göklere, yere, dağlara sunduk, onu yüklenmekten kaçındılar.
Onu insan yüklendi. ( AHZAB / 72 )

Verilen bu emanet  '' akıl '' dır. Allah insanı yeryüzündeki halifesi yapmış ve oraya hakim kılmıştır.

''  Göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden bir lütuf olarak size boyun eğdirdi. Elbette bunu düşünen bir toplum için ibretler vardır  ''  ( CASİYE / 13 )
diyerek bu gerçeği vurgulamıştır. Burada açık bir hatırlatma vardır. '' Biz tabiatın bütün imkanlarını sizin emrinize veriyoruz, siz de düşünen akıl sahibi insanlar olarak bunlardan ders alın, inceleyin, işleyiş kanunlarını bulun ve bu hakimiyetinizin hakkını verin '' 

'' Göklerde ve yerde nice ayet  ( işaret, delil ) vardır ki, onların yanından yüzlerini çevirerek geçerler  ''  ( YUSUF / 106 )  diyerek etrafımıza biraz daha dikkatli bakarsak keşfedecek çok şey bulabileceğimizi söylüyor.

Kur'an, dogmatik bir öğretim tarzını benimsemez. İnsanların aklına hitap eder. Bir çok gerçekleri doğada olan - bitenleri dikkatle inceleyerek bulabileceğimizi, geçmiş olaylardan da bu günkü davranışlarımıza yön verecek ibret dersleri çıkarabileceğimizi söyler:

'' Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin gündüzün gelip gidişinde elbette iyi akıl sahipleri için ibret verici deliller vardır ''  diyerek bizi tabiat bilimlerini incelemeye yöneltiyor.

'' Biz düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'an yaptık ''  ( ZUHRUF / 3  diyerek ayetler üzerinde düşünülmesi ve ne demek istenildiğinin iyi anlaşılması gerektiği vurgulanıyor. Tabii ki bu ayet ile her toplumun Kur'an'ı kendi dili ile okuyabileceği anlamı da çıkıyor. İlk olarak Arap ulusuna geldiği için zaten başka bir dilde olamazdı. Ancak herkesin okuyup, düşünüp anlayabilmesi için Kur'an'ı ya kendi diliyle okuması ya da çok iyi Arapça bilmesi gerekir.

Aklını kullanan sağduyu sahipleri Kur'an'ı oku, düşünür ve faydalanır.

'' Kur'an bir uyarıdır, dileyen onu düşünür, öğüt alır. ''  ( MÜDDESİR / 54 )  dedikten başka;

'' Ancak sağduyu sahipler öğüt alır  ''  ( RA'D / 19 )  demektedir.

'' Allah pisliği, ( azabı ve rezilliği )  aklını kullanmayanlara verir '' ( YUNUS /100 ) diyerek her konuda aklımızı kullanmamız, Kur'an'ı önce kendi aklımızla anlamaya çalışmamız, başkalarının söylediklerini de akıl süzgecinden geçirmemiz gerektiği uyarısı yapılıyor.

KUR'AN'I AKLIMIZI BİLGİMİZLE BİRLEŞTİREREK OKUDUĞUMUZ ZAMAN, HER OKUYUŞTA YENİ BİR ŞEY KEŞFEDERİZ. ÇÜNKÜ KUR'AN, ÇOK GENİŞ BİR BİLGİ YELPAZESİNE SAHİPTİR.

'' Onun bazı ayetleri. MUHKEM'dir ( açık, net anlamlı ) Bunlar kitabın anası yani temel ayetleridir. Diğerleri de MÜTEŞABİH' tir. ''  ( AL-İ İMRAN / 7 ) 

MÜTEŞABİH, '' açık anlamı olmayan, herkes tarafından kolayca anlaşılamayan, tefsir ve yoruma muhtaç olan ''  demektir. Muhkem ayetlerin anlamları zaten açıktır. Müteşabih olanları ilimde ilerlemiş olanlar daha kolay anlar. Bunları anlamayanların Kur'an'ı eleştirmeye kalkması yanlıştır. Bunlara o şekli ile inanmak gerekir.

Ayrıca bu gün anlaşılamayan bazı Kur'an bilgilerinin insan biliminin ilerlemesi sonucu bir gün anlaşılacağını bize yine Kur'an söylüyor:

'' Kur'an bütün alemlere öğüttür. Onun bilgilerini bir zaman sonra anlayacaksınız.    ''  ( SAD / 88 )  örnek olarak:

'' Göğü kendi ellerimizle yaptık ve biz onu genişletmekteyiz  '' ( ZARİYAT / 47 ) ayeti, 1929 da HUBBLE'nin evrenin şişen bir balon gibi genişlediğini keşfetmesine kadar anlaşılamamıştır. Bilim ve teknik ilerledikçe, yeni keşifler yapıldıkça Kur'an'ın bir çok ayeti yeni anlamlar kazanabilecektir.

Aşağıda Biliginin ve ilmin önemi hakkındaki bazı ayetlerin özet mesajları ve nerelerde geçtiklerini görelim:

İlmi ile amel etmek  ( bilgisini yaşama geçirmek ) ile ilgi ayetler:
( Bakara / 214 --- Nisa / 25 ---  Maide / 105 --- Ankebut / 2 - 3 ---  Cum'a / 5 )

Allah'tan ilim istemek den bahseden ayet : ( Ta-Ha / 14 )

İlimde derinleşmiş olanların ödülünden söz eden ayet:  ( Nisa / 162 )

''  İlimlerini  hayata geçiremeyenler kitap yüklü eşek gibidirler ''  ( CUM'A / 5 )



Not: ***  Bu yazının hazırlanmasında yararlanılan kaynaklar: OZAN YAYINLARI -- ERTUĞRUL DOĞUÇ -- SOSO KÜLTÜRE AIDAN İSLAM s.58 ---
***  PINAR YAYINLARI --- Recep Aykan ---  KELİME VE KONULARINA GÖRE KUR'AN FİHRİSTİ

 

24 Ocak 2021 Pazar

Şu İMAM NİKAHI konusunu bir konuşalım mı ?...

Bilindiği gibi nikah erkek ile kadının evlilik adı verilen beraberliğinin toplum tarafından meşru yani geçerli olarak kabul edilmesi başlangıcındaki sözleşme yani bir akittir. Bu akitle yeni bir aile birliği oluşturulur, nikahı takip eden düğün töreni ile bu meşru beraberlik, içinde bulundukları toplumun bilgisine sunulmuş yani ilan edilmiş olur. Düğündeki eğlence de bu birlikteliğin kutlanmasını ve evliliğin geniş bir çevrede duyulmasının sağlanmasını gerçekleştiren hoş bir gelenektir.  Gelişmiş ve gelişmemiş tüm toplumlarda nikah ve düğün aynı amaçla vardır.

Nikah akdi yani sözleşmesinin, evlilik birliğinin toplumun o andaki geçerli hukuk düzeninde kadın erkek  beraberliğinin meşruiyetini yani geçerliliğini sağlaması yanında bu beraberlikle kurulan aile düzeninde hak ve sorumlulukları belirleyen ve garanti altına alan, nesep yani soy bağının kurulması ve takibi ile miras gibi hakların ve sorumlulukların belirli esaslara bağlanması gibi konularda  önemli bir yeri vardır.

Yaklaşık bir asır yani Cumhuriyetimizin kurulmasından önce ülkemizde hukuk sistemimiz şeriat denilen dini kurallar geçerli idi. Nikah'da bu çerçevede dini bir hüviyeti vardı. Ülkemiz nüfusu de bugüne kıyasla  100 veya daha fazla kat daha azdı. Sosyal çevreler çok daha dardı. Hukuk kuralları  kadılar tarafından takip edilir ve nikahlar din adamları tarafından kıyıldığı gibi muhtemelen kadılar tarafında kayıt altına alınmış olsa da olmasa da dar çevrede kadılar tarafından takibi  mümkün idi.

İşte dini nikah yani halkın söylemi ile imam nikahı fenomeni o zamanlardan kalmıştır. İşte Cumhuriyetimizle birlikte aile hukukunu düzenleyen Medeni Kanun kabulü ile şeriat düzeni tamamen değişmiş, toplumumuzun bu günkü  ihtiyaçlarına cevap verecek hukuk kuralları getirilmiştir. NİKAH,  Kur'an esaslarına göre dahi dini değil, hukuki bir işlemdir. Bugünkü toplum düzenimiz ve hukuk sistemimizde  din adamlarının, cami hocalarının kıyacağı nikahın nüfus kütükleri ile bağlantısını sağlamak fiilen mümkün  değildir. AYRICA DİNİMİZDE DE  NİKAH'IN BİR DİN ADAMI TARAFINDAN KIYILMASI ZORUNLU DEĞİLDİR. Ama evlilik beraberliğinin bir din adamı tarafın yapılacak dua ile taçlandırılması da faydalı  ve hayırlı olabilir, yerindedir. 

AMA RESMİ NİKAH KIYILDIKTAN  SONRA !...

İşte kıyamet bu noktada kopuyor değeri okular !...  İmam nikahı meselesi bir kurala bağlanmadığı için, ---  Diyanet İşleri Başkanımız, Prof. ünvanlı olan veya olmayan İlahiyat, hocalarımız, tüm konu ile ilgili aile bakanımız sayın hanımefendi de dahil resmi zevat İMAM NİKAHININ RESMİ NİKAH SONRASINDA YAPILMASI ZORUNLULUĞU GETİRİLMESİ DOĞRULTUSUNDA BİR HUKUKİ DÜZENLEME YAPILMASI KONUSUNDA TAVIR ALIP HAREKETE GEÇMEDİKLERİ  İÇİN toplumumuzda  ahlaki bir çöküş başladı. Senelerdir devam ediyor. Bir de üstüne üstlük AB 'nin isteği doğrulusunda Ceza Kanunu'muzda ZİNA'nın yani kadın - erkek nikahsız beraberliğinin SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILMASI İLE sosyal düzenimizi sağlayan tüm civatalar gevşedi, laçka oldu. Aile yuvaları tsunamiye tutulmuş gibi sarsılmaya başladı, boşanma davaları çığ gibi arttı... 

ATV'deki ESRA EROL  programında, 2 - 4 çocuğu olan genç kadınların çocuklarını ve eşini terk edip sosyal medyadan tanıştığı evli erkeklere kaçmaları, nikahsız beraberliklere razı olmaları yine aile yuvasını terk eden ve ne olduğu belirsiz maceralara atılan 15 - 16 - 17 yaşlarındaki genç kızlar, günlük olağan olaylar haline geldi. EVLİLİK BERABERLİĞ VE NİKAH  toplumumuzda önemini ve ciddiyetini kaybetti.  Gençler gayrimeşru ilişkileri olağan ve hak görür hale geldiler.



Sonuç olarak, milletimizi  yüzlerce, binlerce yıldır birlikte tutan tüm manevi değerler çökmeye başladı. Dış politikada ve savunma sanayimiz ve ordumuzdaki başarılar da güzel, bizi mutlu ediyor ama içte, toplumun ahlaki değerlerindeki yozlaşma arık gecikmeden DUR ! denilmesi noktasına geldi.

Ben 76 yaşını doldurmuş, alt ve orta kademe yöneticilikle 45 yıl memuriyet hizmetinden sonra emekli olmuş, 2 çocuğu ve 3 torunu olan  çocuklarını kurtarmış ama torunlarının geleceğinden ciddi endişeler duyan bir vatandaş olarak, uzunca bir süre devletimizden umutla bir hareket  beklentimden de sonuç alamayınca bu bu sessiz çığlığımı  kaleme almak ve blog sitem ile sosyal medya unsurlarında yayınlama zorunluluğunu duyarlı bir vatandaş olarak hissettim.

 Bu ahlaki yozlaşma, -- kadın dernekleri ve bazı çevreler önemsemese de  -- kadınları ve de en çok geleceğimiz olan çocukları olumsuz yönde etkiliyor. perişan ediyor...

SONUÇ olarak, Resmi nikah yapmadan İmam nikahı ile beraberlik , hak ve sorumluk getirmeyen, hukuki olarak hiç bir değeri  olmayan,  bazı kişi ve çevrelerin istismarına uygun, bu günkü sosyal düzende  zinaya kapı açan, yanlış bir uygulamadır !... 

 LÜTFEN  DAHA DA GEÇ  OLMADAN İLGİ !..

 





21 Ocak 2021 Perşembe

Bugünkü konumuz '' HAAYIR '' değil '' HAYIR ''





Hayırın sözlük anlamı  iyilik, karşılık beklemeden yapılan yardımdır. Hayır, sadaka vermek gibi maddi bir fayda olabildiği gibi, iyilik yapmak gibi manevi bir fayda için de olabilir.

Kur'an'ın bir çok yerinde geçer ve hayır işlemek teşvik edilir:

Sebe / 39 --  Siz Allah için ne verirseniz, Allah onun yerine size başkasını verir.

Kasas / 84 -- Kim bir iyilik getirirse ona ondan daha güzeli vardır demektedir.

İyi niyetle yapılan işlere '' hayırlı olur '' diye bakmak gerekir. Bazen ilk bakışta hoşumuza gitmeyen bir şey sonunda bizim için iyi olabilir:

Bakara / 216 -- Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey hakkınızda daha iyi olabilir hoşunuza giden de kötü. Allah bilir, siz bilmezsiniz diyerek sabırlı olmamızı öğütler. Benzer bir ayet de kadın erkek ilişkileri için vardır:

Nisa / 19 --  Kadınlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız bilin ki sizin hoşlanmadığınız bir şeye Allah, çok hayır koymuş olabilir  der.

İslam'da hayrın kurumlaşmış şekli de vakıflardır. Hz. Muhammed, Hz. Ömer'e bir arazisinin gelirini  fakir fukaraya tahsis ettirerek, Hz. Osman'a bir su kuyusu satın aldırıp halkın istifadesine verdirerek bu kurumun ilk örneklerini vermiştir. Daha sonra özellikle Selçuklular ve Osmanlılar döneminde bu kuruluşlar çok büyümüş ve önemli hayır işlerine vesile olmuşlardır. Bir çok kişi ve kuruluşun ortaklaşa ortaklaşa kurduğu Vakıflar da,

Maide / 2 -- İyilik ve takva üzerine yardımlaşın günah ve düşmanlık üzere değil ayetinde istenen bir davranışın hayata geçirilişidir.  Eski bir çok vakıf eserinin üzerinde  '' Hayır yapın ki kurtuluşa eresiniz  ''   yazılıdır.

Hayır işlemek çok güzel bir davranıştır, büyük sevaptır ancak '' hayır ''  sadece Allah rızasını kazanmak için yapılmalıdır.

Bakara  271 -- Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel, eğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu sizin için daha iyidir ve sizin günahlarınızın bir kısmını kapatır  diyerek hayır işlemenin bir gösteriş haline getirilmemesini ister.  Ayrıca yardım edilen kimseye bunu hatırlatmak, karşılık beklemek de doğru değildir.

Hayrı da bilinçli ve amaca uygun yapmalıdır. Yüz haneli bir köyde iki cami varsa bir üçüncüsünü yapmak hayır değil israftır. Onun yerine köyden yetenekli birkaç çocuğu okutmak daha hayırlıdır. 

Ramazan'da zaten karnını güzelce doyuran insanlara gösterişli iftar davetleri vermek yerine muhtaç insanlara erzak dağıtmak daha hayırlıdır. Bu erzak dağıtımını da erzak kamyonları önüne insanları itiş kakış yığarak yapmak yerine hayır kurumları, dernekleri aracılığı ile veya muhtarlardan gerçek muhtaçları  öğrenerek adreslerine göndererek yapmalıdır.

Herhangi bir teşebbüsün olumlu sonuçlanmasını istersek  '' HAYIRLI OLSUN '' diyerek dilekte bulunuruz.

Allah'ın hoşnut olacağı ve insanlara yararlı olan işler hayırlı İşlerdir, yapanlar da aracı olanlar da Hayır işlemiş olurlar.

İnsanlar İş, aş bulduğu, ürünlerinden yararlandığı işyerleri, fabrikalar, çiftlikler de kurmak çok  hayırlı işlerdendir. Çok bilinen bir halk değişi ile yazımız sonlandıralım:

 Hayır dile işine, hayır dile eşine, hayır dile komşuna, hayır gelsin başına (*)


(*)   OZAN YAYINLARI --  2012 -- Ertuğrul Doğuç -- SOSYA KÜLTÜREL AÇIDAN İSLAM -- say.53

 

20 Ocak 2021 Çarşamba

H A D İ S L E R -- Peygamberin kendi sözleri hakkında...

Hadis kelimesi Arapça'dır.  S Ö Z  anlamındadır. Ülkemizde ve genelde tüm İslam ülkelerinde bu kelime  Peygamberin, Kur'an'a uygun  olsun ve ya olmasın tüm kendi sözleri için kullanılır.  Ve ne yazık ki, Kur'an'daki;

** Kur'an Sünnetullah'tır.  ''  Allah'ın kurallarıdır '' ( İsra / 77 )

**  Kur'an , en güvenilir hadistir.  ( Necm / 59 --- A'raf / 185 --- )

**  Kur'an en güzel hadistir.  ( Zümer / 23 )

**  Kur'an, en temel ders kitabı (  Dinin Anayasası ) dır. ( Zuhruf / 43 - 44 --- Bakara / 2 --- Tarık / 13 )

**  Kur'an, din kuralı koyucu tek kitaptır.  ( Kalem / 37 --- En'am / 93 )

**  Kur'an Hadis denilen din sözlerinin filtresidir.  ( A'raf / 3 --- 185 )

Mesajlarına  rağmen Müslümanlar, Peygamber sözü diye ortaya sürülen tüm sözleri, Kur'an'a uygun olup olmadığını araştırmadan -- Peygambere sevgi duyguları yoğunluğu ile -- kabullenmişler, yazımın başındaki resim örneğindeki gibi  12 - 24 ve hatta 30 cilde varan  büyük çoğunluğu sahih yani gerçek olmayan sahte, uydurma  hadisler ortamları işgal etmiştir. Bunların içinde ipe sapa gelmeyen, uydurma, dinle, Kur'an'la  hiç ilgisi ve bağlantısı olmayan sözler -- deve sidiğinin şifa olması gibi -- doğruluğu irdelenmeden kabul görmüş ve esası Kur'an olan dinimizi tanınmaz hale gelmiştir.   İşin ilginç yanı günümüzde dahi Akademisyen, Prof. ünvanlı ilahiyat hocalarının çoğunluğu bu yanlı gidişi fark etmemişler, sürüp gitmesine engel olamamışlardır.

Peygamberimiz dahil  hiç kimse DİN KURALI KOYMAYA YETKİLİ DEĞİLDİR. Kendi zamanında dahi bu tür olumsuz çabaları gören, sezinleyen peygamberimiz;'' Benden Kur'an'dan başka bir şey yazmayınız. Yazmış olan da silsin '' demiştir. Hz. Ömer, tayin ettiği vali ve din öğretmenlerinden hadis rivayet etmeyeceklerine dair söz almıştır.  ''  (* )

Zamanla bu hadis bulma, söyleme yarışı o kadar hızlanmış ve yoğunlaşmıştır ki, Şiiler yalnızca Peygamberin  yakınları yani ehli beyti hakkında kendi inançları doğrultusunda 250 bin hadis uydurmuşlardır.   Hadis uydurma çabasında sünniler de şiilerle yarışmış, piyasada toplam sayısı 2 milyonu aşan hadis iddiasında sözler oluşmuştur.

Sonunda UYDURMA HADİSLER GERÇEĞİ bazı çevrelerde kabul görmeğe başlamış ve bu konuda az da olsa eserler ortaya çıkmaya  başlamıştır.



(*)  -- Bu yazının hazırlanmasında Nörolog Prof. Dr. Gazi Özdemir'in OKU !  KONULARINA GÖRE KUR'AN AYETLERİ ALFABETİK KONU DİZİMİ  ( Sözlük )  -- Ve Ozan Yayıncılık Yayınlarından Ertuğrul DOĞUÇ' un '' SOSYO KÜLTÜREL AÇIDAN İSLAM  adındaki eserlerden yararlanılmıştır.





17 Ocak 2021 Pazar

EFENDİMİZ yani RABBİ'MİZ sadece ALLAH'TIR


 

Lütfen bu yukarıdaki Peygamberimizin hayat hikayesini anlattığını iddia eden kitabın kapak resmindeki yazıları dikkatle inceler misiniz !...

''  Kainatın Efendisi PEYGAMBERİMİZİN HAYATI  '' yazısı var, gördüğünüz gibi. Peygamberimiz  Kainatın efendisi olarak sıfatlandırılıyor.

Kainat zamanımıza göre eski bir kelimedir,  bu günkü karşılığı: E V R E N' dir

Yani canlı, cansız tüm yaratılmışların bulunduğu mekan, yer.

Peki Efendi ne demek ?

Herhangi bir canlı ve cansız varlığın tek sahibi, tek yöneticisi...

Kur'an'ın indiği dönemin, indiği Arap kavmindeki yani Kur'an literatüründeki anlamı ile RAB sözü, kelimesi Allah'   için kullanılmıştır.

RAB kelimesi, Kur'an'da Allah kelimesinden sonra en çok geçen yani tekrar edilen ikinci kelimedir.  

Kur'an'da  Allah kelimesi tam 2704 defa geçer.

Kur'an'da  Rab kelimesi  tam 970 defa geçer.

Yani dostlar, Rab kelimesi Kur'an'da Allah kelimesinden son çok  geçen  sıfattır ve  %98'i Allah için kullanılmıştır.

Sonuç olarak; Peygamberi evrenin efendisi olarak nitelendirmek, en büyük ve affedilemeyecek bir yanlıştır, O'nu Allah yerine koymak, yani ŞİRK'tir.

Kur'an'a göre ŞİRK, Allah'a koşmak olarak en büyük günahtır.  Büyük küçük her günah affedilebilir, ama şirk affedilmez.

Ama ne yazık ki bu büyük yanlış ve günah, özellikle her kademedeki din adamları, din görevlileri -- Prof ünvanlı akademisyen din hocaları ve diyanet teşkilatımız dahil -- işlenmekte ve vazgeçilememektedir !...

Bilindiği gibi Kur'an'da dua örneklerinde, Allah'tan istekler genelde Rab kelimesi ile yapılır. 

SONUÇ olarak;

Peygamberimiz bizim efendimiz yani Rabbimiz değildir. Allah'ın bize gönderdiği elçidir.  EFENDİMİZ  yani RABBİMİZ SADECE ALAH'TIR !...


15 Ocak 2021 Cuma

En -- küçüğün -- olağan üstü '' büyük '' dünyası : A T O M




 

Değerli okurlar bu yazımın başındaki canlı ve cansız tüm varlıkların -- bölünemeyen -- en küçük parçası olan atomun yapısının  resmini görünce;

---  Arkadaşım, şimdi bize herkes ce  bilinen atomun yapısını mı anlatacaksın !  düşüncesi aklınızdan geçebilir.

Evet, atomun yapısını anlatacağım ama şimdiye kadar muhtemelen tanık olmadığınız çok farklı bir şekilde. 

Kısa bir süre önce son yıllarda ilgi duyduğum '' Kuantum '' konusu ile ilgili diye edindiğim DORLİON Yayınlarından H. Yalçın İnan'ın  '' KOZMOSTAN  KUANTUM'A  10  üzeri --43  Saniyeden Bugün'e  ''  isimli eserinde ilginç, çok farklı ve özel  tanımlama ve anlatımlar olduğunu gördüm. En küçük atomun içindeki -- Kuantumu'da anlamayı kolaylaştıracak -- çok büyük dünyayı tanımaya ve kavramaya yardım edecek üslup ve bilgiler olduğunu gördüm ve konu ile ilgili ilgili bölümden bazı bilgiler paylaşmak istedim.

'' Evrendeki her şey ve her cisim atomlardan meydana gelmiştir. Atomun kendisi ise bundan 15 milyar yıl önce meydana gelen '' Büyük Patlama '' ile yaratılan daha küçük parçacıkların bir araya gelmesinden şekillenmiştir. Atomlar Büyük Patlama ile birlikte yaratıldıklarından onlar da bugün 15 milyar yaşında bulunmaktadır.

Bu günün en gelişmiş elektron mikroskoplarında bile bir atom ancak dıştan görülebilir. Bir atomun içini  henüz hiç bir insan görememiştir. hiç bir zaman da göremeyecektir. Atomun iç yapısı ve içindeki olaylar ancak atomun çıkardığı ışınların özellikleri ve atom parçalandığı zaman parçaların bıraktığı izler kanalı ile anlaşılabilir. Bütün zorluklara rağmen, son 60 yıl içinde gelişen nükleer, kuantum ve parçacık  fiziği sayesinde, bir atomun içinde yer alan binlerce daha küçük nesne çözülmüş ve kayda geçmiş bulunmaktadır. Atomun içindeki parçacıkların kendi aralarındaki etkileşimleri ve atomların birbirleri ile olan ilişkilerinin öğrenilmesinden sonra insanoğlu doğa olaylarını anlayabilmiştir.

Atomu bilmeden, evreni ve canlı yaşamı anlayabilmek mümkün değildir.

Atom merkezinde bir çekirdek ve onun etrafında dönen elektronlardan oluşur.

Çekirdek, Nötron ve Proton adı verilen iki  parçacığın birleşmesinden meydana gelir.

Proton ve nötronların ağırlıkları birbirine çok yakındır. Protonlar pozitif ( + )  elektrik yüküne sahip olup nötronların ise elektrik yükleri yoktur, yani nötronlar  elelektriksel açıdan nötrdürler. Çekirdeğin etrafındaki yörüngelerde dolanan elekronlar ise negatif ( -- )  elektrik yüküne sahiptirler.

Böylece, atomun çekirdeği pozitif yüklü, etrafındaki elektronları da negatif yüklü olarak birbirlerini dengeler. Bu dengeyi sağlamak için ayrıca, çekirdekteki protonların sayısı ile civarındaki elektronların sayısı eşit kılınmıştır. Eşit sayda, ters yüklerdeki proton ve elektronlarla inşa edilen atomlar kararlı bir durum gösterir. Nötronların bir elektrik yükü bulunmadığından, proton ve elektronlar arasındaki bu dengeyi bozamazlar.

Dışardan bakıldığında bir atomun çapı 10 üzeri --8  cm.dir. ( bir cm.nin 100 milyonda biri kadar )

Çekirdeğin çapı ise  10 üzeri --13 cm  ( bir cm.nin 10 trilyonda biri )

Bu durumda elektronların çizdiği yörüngenin çapı çekirdeğin çapından 100.000 defa daha büyüktür.  Yani, çekirdek bir atomun hacminin sadece 100.000 de biri kadardır.  Atom bir basket topu büyüklüğüne getirilse, çekirdek hala  gözle görülemeyecek kadar küçük olur.

Bir elektronun çapı ise,  10 üzeri --16 cm (1 cm.nin 1 trilyonda birinin 10.000 de biridir)

Elektron,  çekirdeğin 1000 de biri, atomun dış çapının 100 milyonda biri kadar küçüktür.

Bu gerçek boyutların ışığında, atom çekirdeği 30 cm. çapında bir top kadar düşünüldüğünde elektron bir toplu iğne başı büyüklüğüne kadar ulaşamaz. Çekirdekle elektronun arasındaki uzaklık 15 kilometre olur. Elektronla çekirdek arasındaki bu muazzam boşlukta hiç bir şey yoktur.

Bir protonun kütlesi  1.67265 x 10 üzeri --27  kg. 

Nötronunki ise  1.67495 x 10 üzeri  --27 kg  ( veya bir kilonun, bin kere trilyonkere trilyonda biridir )

Elektronun kütlesi ise   9.10953 x 10 üzeri -- 31 kg ( bir kilonun 10 milyon kere trilyonkere trilyonda biri  olup, proton elektronun 1836.1  nötron ise 1838.6 katı fazla kütleye sahiptir.

Elektronların  boyutu ve kütlesi atom ve çekirdeğin yanında bir hiçtir. Bu durumda. bir atomun en kısa ve basit tarifi kütlesinin tamamı merkezindeki çekirdekte toplanmış büyük bir boşluktan ibarettir  şeklinde yapılabilir.

Eğer atom boş bir küre olsaydı içine 10 üzeri 15  (milyon defa milyar tane )  çekirdek  sığdırılabilirdi.

Atomun kendisi o kadar küçük ki,  1 milimetre çapındaki bir toplu iğne başında 10 üzeri 21  (bir milyar tane trilyon tane) atom bulunur.

Çekirdekle elektronlar arasında o büyük boşluk bulunmasaydı maddenin şekli o kadar farklı olurdu  Bir cisim kesilmek istendiği zaman bıçak atomların çekirdeğine değer  ve cisimleri kesmek imkansız olurdu...

Atom büyüklüğünde bir cisim elde etmek için, daima ikiye kesilen parçalardan birini almak üzere, cismi  90 defa iki parçaya ayırmak gerekir.  Pratik de bu mümkün olmaz...

----------------------------------------------------------------------

Konu ile bilgiler alıntı yaptığım eserde çok geniş olarak devam edip gidiyor. Atom ve içindeki parçacıkların serüveni yüzlerce sayfa hacminde devam ediip gidiyor. Bu konu ilgi görür ve talep  gelirse  yine böyle kolay anlaşılır  kılacak  formda bir yazı daha oluşturabilirim.... 

Gördüğünüz gibi atom alem atom altı parçacıklar ve kuantum bambaşka bir alem.....

14 Ocak 2021 Perşembe

Kur'an'da NİKAH vardır, İMAM NİKAHI şartı yoktur !...


 

Dinimizin tek ve geçerli yasası, yani anayasası olan Kutsal Kitabı Kur'an'da kadın ve erkek beraberliğinin meşru yani hukuken geçerli olma  şartı nikah işlemidir.

Nasıl bir nikah ?

Nikah tarafları olan kadın ve erkek ile onlardan doğacak çocukların toplum içinde haklarını koruyacak yani hukuki bir anlamı ve değeri olacak nikah. 

Böyle bir nikah yetkisi günümüzde belediyelere ve onlar tarafından oluşturulan evlenme  daireleri ve memurluklarına verilmiştir. Evlenecek çiftler bu memurluklara yazılı olarak müracaat ederler. Yetkililer hukuken bir sakınca olup olmadığı konusunda inceleme yaparlar, hukuki engel yoksa, evlenme dairesinde veya evlenecek çiftlerin isteği üzerine evlenme törenler yani düğünlerinin yapıldığı mekanda şahitler huzurunda kıyarlar evlenme  akdi defteri taraflar ve şahitlerin ve evlenme akdini yapan nikah memuru  imzalamaları ile tamamlanır. Evlenme memurluğu bu  evliliği kadın ve erkeğin nüfus kayıtlarına işlenmesi için belgeleri nüfus müdürlüklerine gönderir.  Bu işlemler sonucu evlilik yükümlülükleri ve hakları resmen sağlanmış olur. Sonucunda da çiftlere düzenlenmiş olan Evlenme Cüzdanı verilir.

Evlilik ve aile ile ilgili işlemleri düzenleyen Türk Medeni Kanunda geçerli olan işlem budur. Resmi kayıtlara ve nüfus kütüklerine işlendiği için HUKUKİ DEĞERİ olan NİKAH İŞLEMİ budur...

Dini nikah, yani halk dilindeki söylemi ile İMAM NİKAHI'nın bundan farkı nedir ? Din adamı kıyar ve sonunda bu beraberliğin hayırlı sonuçlar getirmesi için dua edilir, tek farkı budur.  İmam nikahı işlemi  resmi belgelere ve kütüklere kayıt edilerek yapılmadığı için hukuki bir değeri yoktur. Yani hak ve sorumluluk getirmez.

Günümüzde genelde resmi nikah sonrası çiftler,  beraberlik akitlerinin manevi yani inanç yönünden de dua edilerek anlam kazanması için bir de  bir din adamı yani lmam çağırarak dini nikah, İMAM NİKAH'ı da yaparlar.

Resmi nikah yapmadan yalnızca imam nikahı ile evlenme uygulaması ne demek oluyor ?...

HUKUKEN GEÇERLİĞİ OLMADAN, hiç bir hak ve sorumluluk getirmeyen bu kadın erkek beraberliği Medeni Kanunumuzda  geçerli sayılmıyor ve gayri meşru yani ZİNA kapsamında değerlendiriliyor. ZİNA tüm kültürlerle beraber kültürümüzde, tüm ilahi dinlerde ve dinimizde yanlış bulunan ve lanetlenen bir eylemdir. 

Zinanın Ceza Kanunumuzda suç olmaktan çıkarılması ZİNANIN SERBEST HALE GELMESİNE DAVETİYE ÇIKARMIŞTIR. SOSYAL HAYATIMIZDA YIKIMA, AHLAKİ ÇÖKÜNTÜYE YANİ TAHRİBATA SEBEP OLMUŞTUR.

Bu yanlışın 10 - 15 yıldır düzeltilememiş oluşundan da en büyük zararı geleceğimizi temeli, teminatı çocuklar,  bu tür evliliklerde doğan çocuklar görmüştür. Nesep yani soy sop karışıklıkları, nüfus kütüğüne kaydedilemeyip vatandaş dahi olamayan, madden ve manen çöküntüye uğrayan, doğar doğmaz hayatları kararan çocuklar ve sonra da kadınlar görmüştür.

Bir taraftan son 10 - 15 senedir resmi din eğitimimizde İmam Hatip Okullarının ve ilahiyat Fakültelerinin sayısını 4 - 5 kat arttırılırken, öbür taraftan dinimizce yasaklanan, lanetlenen ZİNA'yı sebest bırakmak günümüz ve geleceğimize dinamit koymak sonucunu getirmiştir ki, zararlarını halen görürken geleceğimiz de olumsuz doğrultuda ipotek altına alınmıştır.

Benim anlayamadığım; muhafazakar görünümlü  hükümetimizin, başta kadın dernekleri, din adamı ve akademisyenleri ve sosyal çevre kuruluşları olmak üzere tüm insanların bu oluşuma duyarsız kalmaları ve kabullenir görüntü vermeleridir.

Allah geleceğimizi hayreylesin !...


















 

6 Ocak 2021 Çarşamba

Anlamını bulamamış ruhun acı çekmesi : N E V R O Z


























Belli bir yaşa gelmiş veya  ve fikri olgunluğa erişmiş insanların kendilerine sordukları bazı sorular vardır:


Hayatın anlamı nedir ?

Neden yaşıyoruz ?

Neden buraya konduk ? 

Ne için yaşıyoruz ?

Eğer öleceksek ve hiç bir şey kalıcı değilse o halde yaşamamızın ne anlamı var ?

Bu sorulara tutarlı cevaplar bulmak isteriz. Tatmin edici bir cevap bulamamak bizi huzursuz eder. Hatta bu huzursuzluk bazen hastalık derecesine varabilir.

Psikolog Carl Jung; Hayatta anlam yokluğu nevrozların başlangıcında önemli bir rol oynamaktadır der ve ekler:

NEVROZ, Anlamını bulamamış ruhun acı çekmesidir.

Evrendeki her şeyi Allah yaratmıştır, sonunda yine O'na döneceğiz (Hud /62) Hepimiz birer yolcuyuz. Bu yolculuğun bir kısmını Dünya'da yapmaktayız. Dünya hayatı geçicidir, asıl hayat ahirettedir (Ankebut/64)Dünyada insan madde ile tanışır ve kendisine verilmiş olan akıl ve duygularını kullanarak Allah'ın varlığını kavrayabilir. Allah bu dünyada insanların hangilerinin daha iyi şeyler yapacağını görmek istemektedir. (Mülk/2) Onun için ben hayatıma bir anlam kazandırmak, bir amaç koymak istiyorsam bu amaç iyi, güzel ve yararlı şeyler yapmada diğer insanlarla yarışmak olmalıdır. Yarışın  ödülü de bu dünyada gönül ferahlığı, ahirette ise Cennet denilen, düşünebileceğimiz her türlü refah, huzur ve mutluluğu bulacağımız asıi hayatımızı yaşamaktır. (Ahkaf/13-14)

Allah'a inanmak, bütün evrene ve etrafımızda gördüğümüz her şeye bir anlam kazandırır.

O'nun bağışlayıcı olduğunu bilmek bizi sürekli devam eden suçluluk duygusundan kurtarır. O'nun bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu bilmekle (Kaf/16) pozitif bir enerji yüklenir ve manevi bir güç duyarız..

Öldükten sonra tekrar dirileceğimize inanmak bizi yok olma psikolojisinden kurtardığı gibi, ahiretteki hayatımızın bu dünyada yaptıklarımızla şekilleneceği inancı da dünya hayatımıza bir anlam katar.



NOT:  Bu yazının hazırlanmasında ERTUĞRUL DOĞUÇ'un   OZAN Yayıncılık' tan'' SOSYO -- KÜLÜREL AÇIDAN İSLAM  adlı eserinden faydalanılmıştır.













 

2 Ocak 2021 Cumartesi

SALGIN' a PANDEMİ deyince NE OLDU ?...


 Korona virüsü adıyla anılan dünya gündemine bir bomba gibi düşen  çok bulaşıcı ve ölümcül hastalığın  yayılma şekline dilimizde verilen isim SALGIN'dır. Başladığı ilk günlerden itibaren televizyon ekranlarında, haber ve yorumlarda değerli tıp hocalarımızın çoğunluğu -- söz birliği etmiş gibi --PANDEMİ olarak  tıp bilimindeki adıyla nitelendirmeleri sonucu  ülkemiz insanında da -- toplumuzun yabancı terimlere olan merakının da etkisi ile --  bilinci ve özellikle bilinç altına bu pandemi kelimesi yerleştirildi ve benimsenmesi -- istem dışı  da olsa -- sağlandı.

Halbuki güzel Türkçemiz'de bu tür tehlikeli ve çok bulaşıcı hastalıkların adı SALGIN olarak  benimsenmişti. Grip salgını, Kolera salgını gibi  belki de 100 - 200 senedir böyle tanımlanıyordu.

PEKİYİ, BÖYLE OLDU DA NE OLDU ?

Salgın kelimesi bu tür hastalıkların önemini, zararını ve bulaşıcılığını  çok güzel anlatan, tanımlayan bir kelime idi. Bizim kültürümüzde olmadığı için toplumumuzda ciddiyeti, önemi, tehlikesini anlatmakta PANDEMİ sözü yetersiz kaldı, yani bir ölçüde sıradanlaşmasını sağladı. İşte bunun sonucu da insanlarımızın konulan korunma kurallarının ciddiyetini ve önemini kavramaları  zorlaştı. 

Halbuki ilk andan itibaren bu hastalık SALGIN olarak nitelense, bilinç altlarında bu kelime ile  tehlikesi, dehşeti ve önemi vurgulanmış olarak yer etse idi, hastalığa kaşı konulan kısıtlama ve önleme tedbirlerine insanlarımızı dikkati, uyumu ve sabrı daha çok ve geniş olarak sağlanabilirdi.

Sonuç olarak, ülkemizde ve dünyada salgın hastalıkların son 50 - 60 yılda insanları bu boyutta etkilememesi sonucu  ACEMİLİĞİMİZE GELDİ.  Herhalde bu bir ders olmalı ki -- başta tıp bilimi olmak üzere --bilim adamlarımız toplum karşısında ekranlara bilgi verirken, ilmi konularda tartışırken, düşüncelerini  ifade ederken ilmi -- tıbbi bilgileri, o bilimin teknik terimleri ile değil de, halkın seviyesinde, onların anlayacağı kelimelerle anlatması gerekecektir. 

Biz bilim adamlarımızı, sayın değerli hocalarımızı ekranlarda sık sık görüp izliyor ve dinliyoruz, verdikleri bilgilerden yararlanıyoruz.  Ama onlar toplumun genelini gözlem ve izlemekte ve görüşlerini belirlemekte yeterli imkana sahip değildirler. İşte bu sebeple meslek odaları birlikleri, üniversite bilim çevreleri sayın hocalarımızı  bu konuda uyarmalıdırlar, iletişimin karşılıklı olması konusunun önemini anlatmalıdırlar...

Kur'an'da bilimden 1400 yıl önce DENİZLERİN ORANI şifrelenmiş !...


 

Kur'an'da yeryüzünde deniz ve karaların toplamlarının oranı Kur'an'da Denin ve Kara kelimelerinin geçme sayıları  toplamları ile şifrelenmiş.

Kur'an'da toplam 13 defa kara KARA, 32 defa da DENİZ kelimesi geçmektedir. 13 ve 32 sayılarının toplamı 45'dir. Şimdi bu toplam sayısı ile deniz ve  kara kelimelerinin tekrarlanma sayılarını oranlayalım:

Kur'an'a göre  karalar: 13 / 45 =  % 29

Denizler....................:  32 / 45 = % 71  oranı çıkar....

BİLİME  GÖREDE;

Yeryüzünde Kara oranı : % 29

Deniz uranı da % 71 olarak belirlenmiştir.

Günümüzde bu ince hesaplamalar uydu fotoğrafları ve bilgi sayarla yapılmaktadır...

BU UYUM VE TUTARLILAĞA  '' TESADÜF '' DİYEBİLİRMİYİZ ?...


NOT:  Bu yazının hazırlanmasında  Dorlion Yayınları -- M. FERDA YAMANOĞLU 'nun  KUR'AN'IN AÇIKLANMAMIŞ GİZEMLERİ isimli eserinden faydalanılmıştır.