13 Ocak 2018 Cumartesi

EŞCİNSELLİĞE KUR'ANIN BAKIŞI



Kur'an'da eşcinsellik nasıl ele alınıyor ?

Eşcinsellik konusu geniş olarak ele alınmıştır. Bu problem, 15 surede 21 defa ele alınmış ve toplam 118 ayet bu konuya ayrılmıştır. Bu rakamları, Kur'an'da konuya ne kadar önem verildiğinin anlaşılması için aktardım.

Eşcinsellik konusu Hz.Lut Peygamber kıssasında ele alınmaktadır:

Lut Peygamber, İbrahim Peygamberle aynı dönemde yaşamıştır. Hz.Lut, Hz İbrahim'e komşu kavimlerden birine elçi olarak gönderilmişti. Bu kavim Kur'an'da belirtildiğine göre, o güne kadar dünya üzerinde görülmemiş bir sapıklığı yani eşcinselliği uyguluyordu. Hz Lut, onlara bu sapıklıktan vazgeçmelerini söylediğinde ve onlara Allah'ın mesajını bildirdiğinde onu yalanladılar, Peygamberliğini kabul etmediler ve sapkınlıklarına devam ettiler. Bunun sonucunda da kavim, korkunç bir felaketle helak edildi. ( yok edildi )

Hz. Lut'un yaşadığı bu şehrin, Eski Ahitte ( İncil'in ilk bölümü, ilk 39 kitaba verilen isim ) geçen ismi Sodom'dur. Kızıldeniz'in kuzeyinde kurulmuş olan bu kavmin aynı Kur'an'da yazılanlara uygun bir şekilde yok edildiği anlaşılmıştır. Yapılan arkeolojik çalışmalardan çıkan sonuca göre şehir, İsrail - Ürdün sınırı boyunca uzanan Tuz Gölü'nün ( Ölü Deniz) yakınlarında bulunmaktadır. Olayın her boyutunu ve tüm ayetlerini vermek hacim olarak günlük boyutlarını aşacağından çeşitli safhalarına ait ayetleri örnek olarak veriyorum. Hz. Lut'un kavmine yaptığı uyarı ve kavminin cevabı:

''Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Lut: ' Sakınmaz mısınız ? ' demişti. ' Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca Alemlerin Rabbi'ne aittir.
Siz insanlardan erkeklere mi gidiyorsunuz ? Rabbinizin sizler için yaratmış olduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.
Dediler ki ' Ey Lut (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten buradan sürülüp çıkarılanlardan olacaksın ' De ki: Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım. '' ( Şuara Suresi, 160-168 )

Aynı olayın diğer bazı ayetlerde anlatılışı da şöyle:

'' Hani Lut'da Kavmi'ne şöyle demişti: ' Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz ? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz ? Doğrusu siz ölçüyü aşan bir kavimsiniz. Kavimlerinin cevabı: ' Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış ? ' demekten başka olmadı. (A'raf Suresi, 80-82)

Lut'da; hani kavmine demişti: ' Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı ' çirkin bir utanmazlığı yapıyorsunuz. Siz (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve bir araya gelişlerinizde çirkinlikler yapacak mısınız ? ' Bunun üzerine kavminin cevabı yalnızca ' Eğer doğru söylüyor isen, bize Allah'ın gazabını getir. ' demek oldu. ( Ankebut Suresi, 28-29 )

Kavminden bu cevabı alan Hz Lut, Allah'tan yardım istedi:

'' Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar. '' (Şuara Suresi, 169 )

Kur'an olayın ayrıntılarını da anlatıyor, onlara girmiyoruz. Ve sona geliyoruz:

'' Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi. Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık. Elbete bunda derin bir kavrayışa sahip olanlar için ayetler (ibretler) vardır. O (şehir) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır. ( Hicr Suresi, 73-76 )

Kavim helak (yok) olurken Hz.Lut ve çok az sayıda iman edenler kurtarılır. İman etmediği için de kutarılanların arasında Lut'un karısı yoktur:

'' Bunun üzerine biz , karısı dışında onu ve ailesini kurtardık; o (karısı) ise geride kalanlardandı. Ve onların üzerine bir (azap) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkarların uğradığı sona bir bak işte. ( A'raf Suresi, 83-84 )

Olayın MÖ 1800 yıllarında geçtiği tahmin edilmektedir. Lut Gölü dünyanın en alçak noktasıdır. Çünkü deniz seviyesinden 400 metre aşağıdadır. Lut Kavmi'nin uğradığı felaketin teknik yönü, jeologların araştırmalarından anlaşılmıştır. Bu alçak seviye, burada bir zamanlar büyük bir jeolojik olayın yani çöküntünün meydana geldiğinin önemli delillerindendir.

Evet, gördüğümüz gibi Eşcinsellik olayı ve Kur'an'ın yani Yüce Allah'ın olaya yaklaşması böyle. Uzun uzun tefsire açıklamaya gerek yok

Anlaşıldığı gibi eşcinsellik, tedavi edilmesi gereken masum bir hastalık değil, her türlü pisliğe ve sapıklıklara da meyledebilen insan nefsinin bir çarpıklığı ve düştüğü bir çukurdur.

Bu insanları başkalarının doğru yola getirmesi pek olası görülmüyor. Ama dernekleşme, toplumu ve genç nesilleri de etkileyeyip, yaygınlaşarak normal bir davranış olarak algılanma çabalarına engel olunmalıdır.


Not: Faydalanılan eserler:
- Kelime Ve Konularına Göre Alfabetik Kur'an Fihristi - Recep Aykan
- Konularına Göre Kur'an-ı Kerim Fihristi - Nevzat Yüksel

Gelin bir oyun oynayalım !...



Gelin basit bir oyun oynayalım. 8-10 sene önce Televizyon kanallarının birinde bir eğlence programında oynanıyordu

Altı yetişkin kişi olalım. Yan yana oturalım. İlk beş kişi, dış çevreden hiçbir şey duymayacak şekilde kulaklarına tıkaçlar koysun.

Altıncı kişi en başa geçsin. yanındakinin kulağına tıkacını alarak diğerleri duymayacak şekilde, 10-15 kelimeden oluşan bir olayı veya bir fikri içeren yazılı bir metni okusun. Bu beşinci kişi de anladığını, hafızasında kaldığı şekilde sıradaki dördüncü kişinin kulağındaki tıkacı alarak aktarsın.

Böylece sonuncu kişiye kadar devam edelim.

Sonuncu kişinin söylediğini bir yere not edelim. Ve elimizdeki yazılı orijinal metin ile karşılaştıralım.

Muhtemelen göreceğiz ki, bahsi geçen sözler aktarıla aktarıla oldukça farklı bir özelliğe ulaşmıştır.

Bazı kelimeler değişmiştir.

Bazı kelimeler tamamen yok olmuştur.

Ve hatta aslında olmayan bazı ilaveler olmuştur.

Sonuçta da belki de olay veya fikir tanınamayacak farklılığa ulaşmıştır.

Ne dersiniz, böyle olmaz mı ?...

Olmaz derseniz lütfen bir deneme yapın ! ...

Değerli okurlar. Böyle bir oyunda yani denemede. Arada zaman mefhumu yoktur.

Her şey birkaç dakikada olup bitmiştir.

Kulaktan kulağa söz aktarımında araya zaman girdiğini varsayalım.

Her aktarma arasında birkaç ay.
Hatta birkaç sene...
Sonuç ne olabilir dersiniz ?
Buradan nereye geleceğim.

Hadislere.

Hadis Arapça’da ‘’ söz ‘’ kelimesi karşılığıdır.

Bilindiği gibi Kur’an vahyolunmuş. Allah tarafından peygamberimizin hafızasına yani ezberine alınmış. Peygamberimizin vahyi ile beraber, vahiy katipleri tarafından kayda alınmış ve ayrıca çok kişi tarafından ezberlenmiştir.
Günümüze kadar bir tek kelime ve harfi dahi değişmeden korunarak gelmiştir.
Ve bu koruma Allah’ın Hicr Suresi ( 15. Sure ) 9. Ayeti ile garantisi altına alınmıştır.

‘’ Onu biz indirdik, koruyacak olan da biziz ‘’

Daha önceki yazılarımda da defalarca belirttiğim gibi. Peygamberimiz kendisinin sözlerinin yani hadislerinin yazılmasını yasaklamıştır. Kur’an’la karışmaması için. O’ nun vefatından sonra 4 halife döneminde de bu yasağa uyulmuş, yani yazılmasına izin verilmemiş, ve hatta yazılanlar da imha edilmiştir. 4 halife devri yaklaşık 30 yıl sürmüştür. 4 halifeden sonra da bu yasağa uyulmuş ve takriben Peygamberimizin vefatından 80 yıl sonra hadis yazımına başlanmıştır.

Şimdi burda lütfen dikkat buyurun !

Yukarıda oyun adı verdiğimiz denemede sözlerin aktarımı birkaç dakika sürdüğü halde olacak değişimi düşünün, bir de aradan birkaç nesil geçtikten sonra bu aktarılan sözlerin sıhhatini ve doğruluğunu tasavvur edin.

Durun daha bitmedi !

Gerçek ve sağlıklı hadis yazımı çabası, sahih ( doğru ) ve zayıf hadis ayrımı Buhari ile başlar. Buhari’ nin ölüm tarihi Hicri 256 dır. Buradan 10 yıl Hicretten sonra Peygamberimizin ölümüne kadar geçen süreyi, takriben de 46 yıl da Buhar’nin bu işle uğraş verdiği süreyi düşelim. Sonuçta Allah Resulünün vefatından tam iki yüz sene sonra ciddi hadis yazma ve derleme faaliyetleri başlamıştır.

Diğer tanınmış Hadisçilerin ölüm tarihleri de şöyledir :

Hicri sene hesabı ile Müslim 261, Tirmizi 279, Ebu Davut 275, Nesei 303, İbni Mace 275.
Yazımın yasaklandığı bir 80 yıl sonra, gerçek anlamda da 200 yıl sonra başlayan söz yazımının sağlığı nasıl düşünülebilir.
Peygamberimizin sevilip sayıldığına hem fikiriz. Kimse itiraz edemez. Peygamberimizin böyle bir yasağı olduğu tüm hadis yazarları tarafından da kabul edilmektedir. Bu yasağa uymanın gerektiğinin de bir hikmeti yok mudur ?
Bu konunun en tuhaf ve vahim tarafı da hadislerin, Kur’an’la birlikte din kaynağı kabul edilmesidir. Burada henüz sahte ve uydurma hadisler gerçeğini yok kabul ediyoruz ve sadece Peygamberimizin gerçek sözlerinin aktarıldığını varsayıyoruz – ki hadis diye günümüze gelen sözlerin en az % 90 ı uydurma ve sahtedir.

Ne dersiniz ?

Bir tarafta Allah’ın iner inmez kayda alınan sözleri, yani Kur’an.

Diğer taraftan kulaktan duyularak yüzlerce yıl sonra aktarılan insan sözleri yani hadisler ve her ikisinde aynı derecede din kaynağı kabul edilmesi.

Bu işteki tersliği hala görmeyecek miyiz  ? ...





BİLGİSİZLİĞİN SARHOŞLUĞU !...



Birçok olağanüstü güzel benzetmeler ve ifadeler gibi yazımın başlığındaki '' Bilgisizliği sarhoşluğu  '' ifadesi de Kur’an’da geçiyor.

Durun daha bitmedi. Şimdi benzetmenin tamamını vereyim:

‘’ Bilgisizliğin sarhoşluğunda boğulanlar ‘’

Nasıl ilginç bir benzetme değil mi? Sarhoş insan, nasıl tam bilinçli davranamaz ve aklını kullanamazsa, bilgisiz insan da aynen öyle davranır.
Maddi ve manevi olarak, sarhoş gibin yalpalarlar ve yanlışlık yaparlar.
Bilgisiz insan bir de zan ve tahminde bulunursa.....
Ayet bu davranışın sonucunu veriyor: Boğulma.

Şimdi bu ilginç ayetin tam mealini verelim:

‘’ Kahrolsun, o zan ve tahminle yalan söyleyenler. Onlar bilgisizliğin sarhoşluğunda boğulan kimselerdir. ‘’ ( 51/10-11 )

Gerçek bilgiye ve ilmi gerçeklere dayanmadan sadece tahmin ve kıyaslara dayanan fikir beyan etme ahmaklığı, ancak bu kadar kısa ve öz olarak tanımlanabilir.


Not: Bu yazının hazırlanılmasında Beyan Yayınları’ndan Necmettin Şahinler’in KUR’AN’DA SEMBOLİK ANLATIMLAR isimli eserinden faydalanılmıştır.

DÜNYADA '' RAHAT '' YOKTUR !...



Kur'an'ın 90. sırasında bulunan BELED suresinde ilginç ayet var. 4. ayet:

Nörolog Prof. Dr. Gazi Özdemir'in  '' Allah'ın Tek Dini İslam'a Son Davet: Kur'an ''  isimli  tefsirli meali şöyle:

''  Gerçek şu ki, biz insanı, zorlukların üstesinden gelecek şekilde ve  ' üstesinden gelsin ' diye yarattık ''

Ayetin anlam kapsamı çok geniş ben bunların yalnızca bir tanesini bu yazımda ele alacağım. İnsanın her türlü gelişimi için zorlanması gerekiyor. İnsan bedenindeki adalelerin işlevlerini tam anlamı ile yerine getirebilmesi için çalışması ve hatta zorlanarak çalışması gerekiyor. İşte spor aktivitesi ve spor salonları bunun için var. Spor yapan kişi daha zinde ve daha sağlıklı oluyor.

Hele sporda başarılar zorlu antrenmanlar, derecelere girme ve rekorlar ancak uzun süreleri, sistemli ve de  çok zorlanarak yapılan çalışmalar sonucu elde edilebiliniyor.

İnsan beyni de öyle, çok çalışırsa gelişiyor, enginlere açılıyor. Çoğunlukla basit sade ve zihinsel aktiviteleri az, kültürsün insanlarda görülüyor, bunama  çeşitleri ve Alzheirmer. İstisnalar dışında  bilim adamları ile devlet adamlarında ileri yaşlarında dahi bunama  görülmüyor.

Toplumun genel seviyesinini üzerinde yer edinen düşünürler, bilim adamları şeklinde görülen gelişmiş kişilikler ve bunların keşifleri icatları ve eserleri, bir konuya, bir alana çok ilgi duyup yoğunlaşanlar tarafından çok ve zahmetli çalışmalar sonucu gerçekleştirilebiliniyor.

İnsanın gelişmesi de böyle: Mevlana'nın '' Hamdım, yandım, piştim '' deyişinde çok güzel özetlendiği gibi, inişli çıkışlı, dalgalı bir yaşantı sonucu olabiliyor. Yaşantısında, sürekli tuzu kuru bir hayat sürmüş, zor, zahmet, çile çekmemiş kişiler, gelişemiyor. Ufak bir aksaklık ve zorda uyum sağlayamıyor, çöküntüye uğruyorlar.

İnsanlarının çoğunun hayatının dümdüz olmaması, zahmetler, güçlükler, belalar hastalıklar yaşaması, gelişmesine, olgunlaşmasına bir aracı oluyor. 

Maddi açıdan çok zengin olup, her istediğine rahatça ulaşanlar, yaşantılarına tatmine ulaşamıyor ve bunalıma girebiliyorlar.

Yani dostlar insanlar hayatının anlam kazanması, yaşamaktan tat alınması için zahmetler, zorluklar, hastalıklarda bir ölçüde gerekli...