19 Ekim 2017 Perşembe

Ben günah işleyeceğim, Peygamberimiz '' bağışlatacak. '' . Yani, ŞEFAAT -- Yok öyle bir şey !...






Şefâat takıldığım, zihnimde sürekli soru işaretleri oluşturan bir konu idi. Genelde bilinen ve kabul edilen anlamda bir yanlışlık olduğunu, Müslümanlar tarafından gerekli ve gereksiz ama fazla olarak kullanıldığını düşünüyordum.

Hizmet Vakfı Yayınlarından Abdullah YEĞİN’ in hazırlamış olduğu İslamî-İlmî-Edebî- Felsefî YENİ LÜGAT adlı eserinde şefâat’ ın tanımı şöyle: Şefâat etmek: Afv için vesile olmak. Fıkhi: Ahiret günü bir kısım günahkar müminlerin affedilmeleri ve itaatli müminlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamberimiz ve sair büyük zâtların Allah’tan niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır.

Sözlükteki bu tanım genelde kabul edilen tanımdı. Bende öyle biliyordum. Ve mümin kardeşlerimizin de bu konuda Peygamberimizin aracılığı ile affedilecekleri konusunda büyük inançları ve beklentileri vardı.

Şimdi Yüce Kitabımız Kur’an bu hususta ne diyor ona bakalım:

*** İnsan, ahirette yalnızca dünyada kendi kazandığı amelleri bulur. ( 2/119 – 3/30 – 16/111 – 22/77 – 36/12, 54 – 52/21 – 53/39 – 59/18 – 75/13 – 82/5 – 11 defa )

*** Her insanın boynuna kendi kuşunu ( Kendi amellerini, yaptığı işleri ) doladık. ( 53/39, 40 )

*** Her nefis, yarın için ne hazırladığına bir baksın. ( 59/18 )

*** .... Ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız ... ( 36/12 )

*** Herkes kazandığı ile karşılık görür. ( 36/54 – 40/17 , 40 – 53/31 , 39 – 74/38 - 6 defa )

*** Bu gün her can kazandığı ile karşılık görür. ( 40/17 )

*** ( Mahşerde ) herkes ne getirdiğini artık öğrenecektir. ( 81/14 )

*** O zaman insan : ‘’ Ah keşke bu ( ahiret ) hayatım için önceden iyi işler yapıp gönderseydim ! der ‘’ ( 89/24 )

*** ..... Kendi amellerinden de hiçbir şey eksiltmemişizdir. Herkes kendi kazandığına bağlıdır. ( 52/21 )

*** Herkese yaptığının karşılığı tastamam ödenir . ( 39/70 )

** Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimseden kimse namına bir şey ödeyemez, kimseden şefâat kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz, hem onlara yardım olunacak değillerdir. ( 2/48 - 123 - 254 )

** Allah'ın izin verdiklerinden başkası şefâat edemez. ( 10/3 -19/87 - 20/109 - 34/23 )

** De ki: ‘’ Bütün şefâat Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülü O’ nundur. Sonra hep döndürülüp O’na götürüleceksiniz. ( 39/44 )

** Melekler Allah’ın izin verdiği kimseler için şefâat edebilirler. ( 21/26 , 28 – 53/26 – 2/255 – 34/23 )

** Peygamberlere ve inanlara Allah şefâat edebilir. ( 40/51 – 19/71 , 72 – 21/101 )

** Muhammed ateştekilere şefâat edemez. ( 9/80 – 39/19 )

** O gün şefâat yok. O gün kimseden şefâat kabul edilmez. ( 2/48 , 123 – 254 - 7/53 – 36/23 – 44/41 – 26/100 , 101 )

** Allah'tan başka şefâatçiler mi edindiler ? ( 6/51 - 32/4 - 43/86 - 39/43 - 9/116 - 7/53 - 39/44 )

Konuyla ilgili hadisler:

+++ Ey ( kızım ) Fatıma. Sen de kendini cehennemden kurtar. Çünkü Allah katında sizin için benim elimde bir şey yoktur. ( Müslim )

+++ Ben, Allah’ın Peygamberiyim. Ben bile sonumun ne olacağını bilmiyorum.

Evet, Değerli okurlar. Yukarıdaki veriler ve bilgiler ışığında, bildiğimiz anlamda şefâat olabilir mi ? 


'' ENTELEKTÜEL '' KİŞİLER NEDEN -- GENELLİKLE -- DİNE SOĞUKTURLAR ?...





Entelektüel kelimesinin sözlük anlamını ve günümüzdeki kullanıldığı anlamlarını vikipediden inceleyelim:
'' Entelektüel, genel anlamda zekâsını ve analitik düşünme yetisini mesleği gereği ya da şahsî amaçlarına erişmekte kullanan kişiye denir.
 Entelektüel kelimesinin kökeni Latincedir, günümüzde ise genellikle daha çok şu anlamlardan birinde kullanılır:

Kapsamlı bilgi ve birikim gerektiren soyut konularla derinlemesine ilgilenen kişi.

Mesleği, mal ve hizmet üreten diğer meslek gruplarından farklı olarak, fikir ve bilgi üretmek ve/veya yaymak olan kişi (akademisyenler, bilim insanları vb).
Kültür  ve sanat konularında uzman kabul edilen, bu konulardaki bilgisi birikimi kültürel bir otorite olmasına olanak sağlayan ve toplum karşısında çeşitli konularda değerlendirmeler yapan kişi.

Geçmişte tahsilli, bilgili kişiye münevver denilirdi. Daha sonraları aydın sözcüğü kullanılır oldu. '' 
Onların  belirgin özellikleri konuşmalar, sohbetler ve yazılarındaki konularını çok detaylı olarak ele almaları ve yazılarının uzun olmasıdır.

Bunun yanında kendilerini entelektüel olarak tanımlayan, daha doğrusu öyle zanneden daha doğrusu - benim gibi - her konuya maydonoz olan çok kişi var, onlara da espri yollu olarak bildiğiniz gibi  '' Entel  '' deniyor.

Evet, entelektüel kişilikler genellikle dine soğuk oluyor. Yani uzak duruyor.  Bunun sebebi de günümüzde egemen olan '' Geleneksel İslam '' anlayışıdır. İslam'a bu tür yaklaşım din açısından çok ilkel, akıl, mantık ve İslamın kaynağı Kur'an'a aykırı dini yorumlar ve uygulamaları içeriyor.

Neler var İslam'ın bu türlü yorumlanmasında ve uygulanmasında ?

Yahudilik ve Hristiyanlıktan aşırma söylentiler, hurafele ve inanışlar. Mehdi beklentisi, Hz. İsa'nın ahir zamanda tekrar geleceği, Deccal v.b gibi...

Kur'an'da aniden geleceği belirtilen '' Kıyamet ''  için, alametler işaretleri Peygamberimizin ağzından uydurmalar.

% 98 veya % 99'u uydurma, Kur'an'a aykırı hüküm ve bilgileri içeren Hadis söylentileri. Ve bu  uydurma rivayetleri Kur'an'a eş değerde tutma, hatta Kur'an'ın önüne geçirme

İnsanlara mesaj kitabı olan Kur'an'ı Arapça orijinal şekli ile '' anlamadan '' ibadet kasdıyla okumada israr etme.

Kur'an'da dirilere indirildiği belirtilen Kur'an'ı ölülere okumaya devam etme ( Ölülere okunan Yasin Suresi 70. ayeti Kur'an'ın dirilere indirildiği hükmü var )

Kutsal emanetler, peygamberimizin sakal kıllarını kutsama törenleri gibi şirk ( Allah'a ortak koşma)  uygulamaları

Dini bölen, parçalayan mezhepcilik ve tarikatçılık uygulamaları.

Bu liste enbelirgin yanlış uygulamaları içseriyor. Daha da uzatılabilir. Gerçekten düşünme ve analiz etme yetisi bulunan bir insan din diye kendisine sunulan bu akıl dışı uygulamalar nedeniyle dine uzak kalıyor. Ama entelektüel kişilerden bazıları da gerçeği ararsa çabuk bulabiliyor ve onların kendilerine ve dine katkıları daha fazla oluyor..

Kendine değil de başkasına güvenerek '' büyük '' oynayan...



Evet yazımın başlığındaki sözü tamamlayalım:

Kendine değil de başkalarına güvenerek  '' büyük '' oynayan;

Büyük yanılgıya düşer,

Büyük yenilgiye uğrar,

Dımdızlak ortada kalır,

Hezimete uğrar,

Barzani örneğindeki gibi rezil olur.

Çünkü ABD ve Avrupa ülkeleri ile Yahudi'ye güvenilmez.

Onların tüm hesabı Müslüman Ortadoğu ülkelerinin zenginlikleridir. Onları birbirine düşürerek kırdırmak, yok etmektir. Sonra da onları zenginliklerine ortak olmak ve sömürmektir.

Barzani de bunu öğrenecek belki ama siyasi hayatı muhtemelen sona erecek !...