17 Ekim 2017 Salı

Yaşamımıza FACEBOOK girdi -- KİTAP OKUMAK çıktı !...

Bu yazıma koyduğum karikatür çok hoşuma gitti. Twitter,  Facebook ve İnstagram gibi tüm yaşamımızı istila eden ve tutsağı haline geldiğimiz sosyal medya kurumlarının yaşamımıza neyi getirdiği ve ondan neyi götürdüğünü çok güzel anlatıyor. 

Sosyal medya geldi. Onunla beraber Görsellik, yüzeysellik de geldii ve yaşamımızda en ön plana çıktı.



Mana, maneviyat ve insanı insan kılan derinlikler, geri dönmemek üzere bizleri terk etti.

Sığlık , gösteriş, görgüsüzlük günlük yaşantımızda moda oldu.

Tanıdık, tanımadık kişilerden bize sunulan resimleri, fotoğrafları yani her türlü görseli ''  beğenmek '' veya beğenir görünmek, günlük en önemli zorunlu meşgalemiz oldu.

Kutlama  toplantılarında donatılan yemek masaları fotoğraflarını çekip paylaşmak, ve açıkça benim masam sizinkilerden daha zengin gösterinde bulunmak, eskiden  ayıp ve görgüsüzlüktü, şimdilerde öğünülecek bir beceri oldu.

Bu arada  sosyal medyanın, uzak, yakın tanıdıklarımızın yaşantılarındaki doğum ölüm gibi önemli olaylarından anından haberdar olmak gibi tek bir faydası oldu...

Vee dostlar; en önemlisi SOSYAL  MEDYA GELDİİ...
KİTAP OKUMAK GİTTİ HAYATIMIZDAN...

5- 10 sene sonra ne olacak biliyor musunuz ?

Günlük yaşamında tüm kelime dağarcığı 200 - 300 adedi bulmayan, yalnızca bir paragraf hacminde bir konuyu dahi düzgünce anlatamayan ve dilimizin imla bilgilerinden habersiz olup ta yazamayan  ''  SAOL ''  NESLİ GELİYOR !... 


Masumiyet kılıfına büründürülen zehirli bir kavram: CİNSEL TERCİH !...


İki erkek veya iki kadın arasında cinsellik kapsamında yakınlık normal dışı bir ilişkidir.
Böyle bir ilişkiye ne isim verilir ? Sapkınlık. Sapkınlıklar tüm ahlak kurallarında ve dinlerde yasaklanmış ve lanetlenmiştir.

Son 20-25 yıldır böyle ilişkileri masumiyet kılıfına büründüren zehirli bir kavram icat edildi:

CİNSEL TERCİH

Böyle normal dışı ilişkiler kişilerin cinsel tercihi imiş. Bu da kişinin normal, karşılanması gereken gereken bir hakkı imiş.

Cinsel tercih, başı sonu ve nerede duracağı belli olmayan bir kavram. Çünkü sapkınlıkların dolasıyı ile ahlaksızlığın bir hududu bir kuralı yok. Tüm cinsel sapmalar da bir tür cinsel tercih değil mi?
Tecavüzler, ensest ilişkiler, çocukları cinsel istismar ve sonsuz sayıda çeşidi bulunan diğer cinsel sapkınlıklar…

O zaman bırakalım herkes, tüm cinsel sapkınlıkları, çeşitli normal dışı ilişkilerini rahat uygulasın, yaşasın. O zaman toplum içinde yaşanır olmaktan çıkar. Tüm ahlaki değerler, erozyona uğrar, çürür. Toplumu ve aileyi ayakta tutan değer kalmaz. Kur’an’da Lut kavminin bu sebeple cezalandırılıp yok edildiği beliriliyor.

İnsan nefsini kontrol edebildiği ölçüde insandır.
Nefsini kontrol edemezse, hele böyle cinsellik konusunda.
O zaman ne olur?
Hayvanlardan farkı kalmaz. Sokaklarda çiftleşir dururlar. Kimse ve özellikle çocuklar ve kadınlar evlerinin dışına rahatça çıkamazlar. Bazı sanatçılar, toplumun tanıdığı, hele magazin basınının gözdesi insanlar, topluma ve özellikle çocuklara ve gençlere model olabilecek insanlardır. Bu doğrultuda davranışlarına çok dikkat etmelidirler. Tercihlerini, nefislerini denetleyemiyorlarsa, hiç olmazsa gizli, gözlerden uzak bir şekilde yapmalıdırlar.

Utanma diye bir duygu vardır insanın yaratılışında.
İnsana özel ve çok güzel...
Utanılacak bir şeyi alenen yapmak dürüstlük değil dengesizliktir, densizliktir, terbiye dışı bir davranıştır. Utanma duygusu bir insandan yok oldu mu, ondan her şey beklenir.
Görsel ve yazılı basınımız da ne yazık ki bu konuda  olumsuz ve kötü katkıda bulunuyor. Topluma kötü model olacak insanları gündemde ve göz önünde tutuyor. Olumsuz ve sapkın davranışlarını olağanmış gibi gösteriyor. Böyle anormallikleri normal topluma kabul ettirme yanlışlığına katkıda bulunuyor. Bir ölçüde propagandasını yapıyor
Toplumun tüm değerlerinin aşınmasına ve yok olmasına  bilinçsiz bir şekilde ( belki bazıları bilinçli olarak ) katkıda bulunuyor.

Bırakın her türlü rezillik yapanlara özel kalsın.
Teşhir edilmesin.
İnsanlığın geleceğine dinamit konulmasın ! ...

Gönlüne '' NAMAZA BAŞLAMAK '' ilhamı düşenler, mutlaka başlarlar !...

Yüce Allah’ın insana yükümlü kıldığı, yani farz kıldığı her şeyin bir hikmeti ve özellikle insanın kendisine  faydası vardır. Bunların başında namaz ibadeti gelir. Bu yazıyı İNSANIN ALLAH’A EN YAKIN OLDUĞU AN başlıklı yazıma bir yorumla katkıda bulunan bir kardeşimin verdiği ilham sebebiyle yazıyorum.

Bu kardeşim namaza başlamaya niyetlenmiş ama, nefsini yenip bir türlü başlayamıyormuş.

Bu başlangıçta herkeste böyle oluyor:

Nefsiyle muhasebe ve mücadele:

Başlayayım mı, başlamayayım mı ?

Başladım mı sürdürmem lazım. Günde beş vakit. Abdest alacaksın ve namaz kılacaksın.

Bu işi becerebilir miyim ?  

Ya başaramazsam ?

Yarıda bırakırsam. Allah'a karşı mahcup olursam. Evet bu muhasebe herkes de böyle oluyor.

Bu konuda iç hesaplaşma girdabına düşenler mutlaka namaza başlarlar. Bu değerli kardeşim üzülmesin. Gönlüne namaz ilhamı düşenlerde bu iç hesaplaşma ne kadar uzun sürerse, sonuç da o kadar başarılı olur. Başlarlar ve namazı bir daha terk etmezler.

Namaza yeni başlayanlar ile ilgili olarak değerli Hocamız  Süleyman Ateş’in verdiği bir bilgiyi de burada arz ediyorum:

‘’ Namaza, hangi yaşta olursa olsunlar muntazaman kılmaya başlayanlar için, geçmiş kılmadıkları dönem için kaza mükellefiyetleri yoktur. Yeni ve beyaz bir sayfa açmışlardır. Onlar için geçmiş değil gelecek önemlidir. Muntazaman devam ettirmeye çalışacaklardır. ’’

Bakın bu başlangıç ile birlikte kişide ne gibi değişim ve gelişmeler olur:

Eksiklik ve suçluluk duygusu yok olur. Yaratanına karşı görevini yapmanın, sorumluluğunu yerine getirmenin huzuru tüm benliğini sarar. Suçluluk duygusundan ve tedirginlikten kurtulur. Hayatı bir başka anlam kazanır.

En önemli ibadet Allah’ı anmaktır. Namaz bu işlevi yerine getirmenin en önemli ve garantili yoludur. İnsan ruhu ancak Allah’ı anmakla gerçek huzuru  bulur, sükuna erer ve mutluluğa adım atar.

Allah’ı anmakla kişi nefsinin kirlerinden ve zulmünden kurtulur. Bu anma ne kadar sık olursa insan için o kadar faydalıdır.

Allah’ı anma periyodu ne kadar seyrekleşirse, insanın nefsinin ve şeytanın taaruzuna uğrama tehlikesi o ölçüde artar. Namaz bu işlem için en büyük ve önemli bir araçtır. Günlük yaşantı telaşı ve stresi  içinde insan, namaz kılmaz ise ne kadar istese de bu anma  işini ihmal edebilir, unutabilir, geciktirebilir.

Namaz ve öncesindeki abdest alma sürecinde insan, olabildiğince konsantre olması, güncel dünya işlerini bir kenara bırakmağa gayret etmesi gerekir. Bunu başarabilirse, bir gün içinde beş defa stresine, yorgunluğuna, telaşına beş defa teneffüs yani ara vermiş olur. Fiziki ve özellikle ruhen dinlenmiş olur.

Namaz kılan insan Allah ile fiilen ilişkiye girmiş olur. Kendini Allah’a daha yakın hisseder. Layıkı ile bu ibadeti yapabilmiş ise, tabii ki  Allah da o kişiye daha yakın olur. Yani bir ölçüde Allah’ı arkasına almış olur. Kendini daha güvencede ve daha güçlü hisseder.

Yüce Allah insanı kendisine dua etmesi ve kendisinden bir şeyler istemesi için yaratmıştır. Namaz da kişinin daha çok dua etmesi ve istekte bulunmasına sebep olur.

Namaz ve özellikle secde, kulluğun en önemli göstergesidir. Alnı ve burnu en alçak noktada ve yerdedir. Bu da nefsinin azmasına ve gurur, hırs gibi tuzaklara düşmesine engel olabilir.

Günlerimiz, haftalarımız, yıllarımız akıp gidiyor. Öyle de, böyle de akıp gidiyor. Ve kaçınılmaz sona doğru her geçen gün yaklaşıyoruz. Bu günümüzü ve geleceğimizi daha anlamlı kılmak bizim elimizde

ALLAH İNSANI NASIL İMTİHAN EDER ?...

Yüce Allah kimlerin daha güzel ameller ( işler, davranışlar ) yapacağını denemek için insanları sınava yani denemeye tabi tutacağını  ( 67/ 2 )  ayeti ile bildiriyor.

Allah'ın insanı sınaması -- olgunlaşması için -- ona  bir ödül ve ikramdır. 

Allah'ın Kur'an'da insanları sınava tabi tu
tması hakkında diğer  ayetler: Özetle:

ALLAH İNSANLARI DENEMEDEN GEÇİRİR...  
......Bu, senin imtihanından başka bir şey değildir  ( 7/ 155)
...... Aşkolsun biz, onlardan öncekileri de sınadık ( 29/ 3 )

BIRAKILIVERMEK YOKTUR
.....  İnsanlar yalnız  '' inandık  ''   demekle hiç sınanmadan   ( denenmeden )  bırakılacaklarını mı sandılar   ?  ( 29/ 2 )
.....  İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor  ?  ( 75/ 36 )
Şimdi gelelim asıl konumuza:

ALLAH İNSANI NASIL İMTİHAN EDER  ?
Kur'an'da çeşitli ayetlerde sınavın nasıl yapılacağı tek tek açıklanıyor:
.....  Denemek için ölümü ve hayatı yarattı   ( 67/ 2 )
......  Biz imtihan olarak sizi  şerle ve hayırla deneriz  ( 21/ 35 )
.....  Sizi korku, açlık, mallarınızdan, canlarınızdan eksilmekle  deneriz   ( 2/ 155  --  3/ 186 )
.....  Onlardan bazısını bazısıyla denedik   ( 6/ 53 )
.....  Öncekilerin başına gelenler, sizin başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız   ?  ( 2/ 214 )
.....  Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı yok eder ve  onların yerine sizi yeryüzüne hakim kılar da  nasıl hareket edeceğinize bakar.  ( 7/ 129 )

BİNG BANG' IN KUR'AN'DAKİ İZLERİ

Bilim alanında ''Teori'', çok sayıda gözlem ve deneylerle desteklenen varsayıma (hipoteze) deniyor. İnsanlığın binlerce yıldır merak ettiği - evreninin nasıl oluştuğu sorusuna - açıklama getiren ''Büyük Patlama'' anlamındaki İngilizce ''Big - Bang'' kelimeleri ile isimlendirilen olay bir teori olarak tanımlanmaktadır

Biraz okuyup yazan, görsel ve yazılı medyayı izleyen insanların  çoğunluğu gibi benim de bu konuda bir yüzeysel seviyede denebilecek bilgi ve fikrim vardı. Ta ki, Ozan Yayıncılık yayınlarından Raşit KISACIK'ın '' YUNUS 66 --  Bilim Ve Kur'an Işığında Diğer Dünyalarda Yaşam '' isimli araştırma ürünü eserini okuyuncaya kadar. 
Bu eserde, Big - Bang teorisinin ortaya atıldığı 1929 yılından beri tartışıldığı belirtilmekte, teorinin dayandığı bilimsel deliller ile birlikte, teorinin ileri sürülmesinden yaklaşık 1400 yıl önce inen Allah'ın Kitabı Kur'an'da ki delilleri ortaya konulmaktadır.

Şimdi gelelim konuya ilişkin bilimsel delillere nasıl ulaşıldığının özetle anlatımına:
''  1929 ylında California Mount Wilson Gözlem Evi'nde Amerikalı Astronom Edwin Hubble, kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını belirledi. Bu bululuş bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble'in gözlemleri sırasında ise, yıldızların ışıklarında kızıla doğrı bir kayma fark edilmişti. Yani yıldızlar bizden sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar.

Hubble, çok geçmeden çok önemli bir şeyi daha keşfetti; Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı.  Herşeyin birbirinden uzaklaştığı  bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç, ''  evrenin her an genişlemekte ''  olduğu idi.
Evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde, evrenin bir tek noktadan başladığı ortaya çıkıyordu. Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu  '' tek nokta'' nın  -- sıfır hacme ve sonsuz yoğunluğa  -- sahip olması gerektiğini gösterdi.

Evren, sıfır hacme sahip bu tek noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Evrenin başlangıcı olan bu büyük patlamaya '' Big - Bang '' ismi verildi ve bu teori de aynı isimle anılmaya başlandı. 

İnsanlığın bu belirlemesinden 1400 yıl önce Kur'an olayı 51. sıradaki Sure Zariyat'da 47. Ayet ile haber veriyordu:

****  Ve göğü ( Evren'i ) kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki  onu genişletmekteyiz.  ****
Daha da ilginci; Kur'an Büyük Patlama olayını da 21. Sure Enbiya'da 30. ayette yine insanlığın keşfinden 1400 yıl önce açıklamaktaydı:

****  İnkar edenler ( Kafirler ), semanın ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi. Sonra biz, o ikisini ( birbirinden ) ayırdık.  Ve her canlı şeyi sudan yarattık.  Hala inanmazlar mı  ?  ****

Yüce Allah, gökyüzü ve yeryüzü bir noktada iken, onları mekanlarından koparıp evrene dağıttı. Her enerji grubu ait olduğu gezegeni oluşturacakları yere sonsuz hızla ulaştı. Orada nötrinolar, elektron ve karşıt elektronlara dönüştü. Yani enerji maddeye dönüştü.  Böylece Allah'ın istediği her yerde irili ufaklı gezegenler oluştu. Patlama olayı başladığı andan itibaren artık ''  zaman '' da vardı.  Bir noktadan patlatılan ve o noktadan devamlı ayrılmakta olan sistemlerde zaman, geçmişten geleceğe doğru ilerlemektedir. Kıyamet gününe kadar zaman böyle ilerleyecek, Kıyamet anında duracaktır. Çünkü Allah'ın bütün gezegenlere zamanı devam ettirebilmesi için verdiği, evreni büyüten, gezegenleri, güneş sistemlerini, yılkdızları, galaksileri birbirinden ayıran, uzakjlaştıran   '' Kinetik Enerji  ''  ( hareket enerjisi )   biter, bitince de kıyamet kopar. Zaman durur, kinetik enerji tükenir, evrenin büyümesi genişlemesi durur;  ''  gravitasyon  ''   ( çekim ücü )  başlar. Bu güce biz Dünyamız için   '' Yer
çekimi  ''  diyoruz. Ve bu güç tüm cisimler arasında kitleleri ile doğru orantılı, aralarındaki mesafe ile ters orantılıdır. Bu andan sonra evrenin küçülmesi başlar. Bu ise zamanın başlangıç noktasına geri dönmesini ifade eder.

Her şey, Büyük Patlama ile, evrenin yaklaşık 13.7 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktasında meydana gelen bir patlama ile başlamıştır. Bu patlama sonucu halen genişlemeye devam eden evrenin, geçmişteki belirli bir zamanda sıcak ve yoğun bir başlangıç durumundan itibaren genişlemekte olduğudur. Çok uzak galaksilerin görünür hıza sahip olduklarını ortaya koyan bir kanıt olarak ele alındığında, bunlardan en yüksek görünür hızla hareket edenlerin en uzak olanları olduğu görülmektedir. Galaksi kümeleri arasındaki uzaklık gitgide artmakta olduğuna göre, bunların hepsinin geçmişte bir arada olmaları gerekmektedir.  ''

Bilimsel veriler ile Allah'ın kitabında 1400 yıl önce açıklan bilgiler  bu denli örtüşüyorsa bu Büyük Patlama olayı '' benim görüşüme göre '' artık teori olarak anılmayı aşmış ayrıntılarına zamanla insanların ulaşacağı bilimsel bir gerçeğe dönüşmüştür.