Korona virüsü adıyla anılan dünya gündemine bir bomba gibi düşen çok bulaşıcı ve ölümcül hastalığın yayılma şekline dilimizde verilen isim SALGIN'dır. Başladığı ilk günlerden itibaren televizyon ekranlarında, haber ve yorumlarda değerli tıp hocalarımızın çoğunluğu -- söz birliği etmiş gibi --PANDEMİ olarak tıp bilimindeki adıyla nitelendirmeleri sonucu ülkemiz insanında da -- toplumuzun yabancı terimlere olan merakının da etkisi ile -- bilinci ve özellikle bilinç altına bu pandemi kelimesi yerleştirildi ve benimsenmesi -- istem dışı da olsa -- sağlandı.
Halbuki güzel Türkçemiz'de bu tür tehlikeli ve çok bulaşıcı hastalıkların adı SALGIN olarak benimsenmişti. Grip salgını, Kolera salgını gibi belki de 100 - 200 senedir böyle tanımlanıyordu.
PEKİYİ, BÖYLE OLDU DA NE OLDU ?
Salgın kelimesi bu tür hastalıkların önemini, zararını ve bulaşıcılığını çok güzel anlatan, tanımlayan bir kelime idi. Bizim kültürümüzde olmadığı için toplumumuzda ciddiyeti, önemi, tehlikesini anlatmakta PANDEMİ sözü yetersiz kaldı, yani bir ölçüde sıradanlaşmasını sağladı. İşte bunun sonucu da insanlarımızın konulan korunma kurallarının ciddiyetini ve önemini kavramaları zorlaştı.
Halbuki ilk andan itibaren bu hastalık SALGIN olarak nitelense, bilinç altlarında bu kelime ile tehlikesi, dehşeti ve önemi vurgulanmış olarak yer etse idi, hastalığa kaşı konulan kısıtlama ve önleme tedbirlerine insanlarımızı dikkati, uyumu ve sabrı daha çok ve geniş olarak sağlanabilirdi.
Sonuç olarak, ülkemizde ve dünyada salgın hastalıkların son 50 - 60 yılda insanları bu boyutta etkilememesi sonucu ACEMİLİĞİMİZE GELDİ. Herhalde bu bir ders olmalı ki -- başta tıp bilimi olmak üzere --bilim adamlarımız toplum karşısında ekranlara bilgi verirken, ilmi konularda tartışırken, düşüncelerini ifade ederken ilmi -- tıbbi bilgileri, o bilimin teknik terimleri ile değil de, halkın seviyesinde, onların anlayacağı kelimelerle anlatması gerekecektir.
Biz bilim adamlarımızı, sayın değerli hocalarımızı ekranlarda sık sık görüp izliyor ve dinliyoruz, verdikleri bilgilerden yararlanıyoruz. Ama onlar toplumun genelini gözlem ve izlemekte ve görüşlerini belirlemekte yeterli imkana sahip değildirler. İşte bu sebeple meslek odaları birlikleri, üniversite bilim çevreleri sayın hocalarımızı bu konuda uyarmalıdırlar, iletişimin karşılıklı olması konusunun önemini anlatmalıdırlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder