4 Aralık 2018 Salı

Bu şiir de benden : GEL KOCA YUNUS GEL, BİZE SEVMEYİ ÖĞRET....



Bundan 50 - 60 yıl önce gençlerin en büyük tutkusuydu şiir. Ben de şiirler okur, takip eder ve yazardım. Son 20 -30 yıldır şiir bana göre şiirselliğini, ritmini, sözlerdeki ahengini, letafetini, büyüsünü kaybetti.  Düz yazıya dönüştü. Benim de ilgim kalmadı. Bundan 25 yıl önce yazdığım bir  şiiri sizlerle paylaşacağım. Bakalım beğenecek misiniz ?

GEL KOCA YUNUS GEL,  BİZE  SEVMEYİ  ÖĞRET

En büyük sevgiyi buldun
Sevgiline kavuştun sen
Senden ayrıldıktan sonra
Ne hale düştük bilsen.
Senin ulaştığın güzelliklere
Biz hala varamıyoruz.
Yedi yüz yıldır
Sevgiyi arıyor
Bulamıyoruz...

Gel Koca Yunus Gel
Bize ''  sevgiyi  '' öğret


Senin yolunda
Önce sevmek var
Sonra sevilmek
Taşı, toprağı, tüm canlıları sevmek
Sevgiliyi ve de tüm yaratılanları
Ve de ALLAH'ı sevmek.
Sevilmek öncelik alırsa
Bir yere varamıyoruz
Gerçek sevgi yolunda
Mesafe alamıyoruz

Gel Koca Yunus gel
Bize  '' sevmeyi  '' öğret


Sevginin olmadığı yerde 
İnsanlar mutsuz
Güzelliklere ulaşmada 
Çok umutsuz
Yanlış yola girdik
Çıkamıyoruz
Gerçek sevgi tadına 
Ulaşamıyoruz...

Koca Yunus gel
Bize ''  sevgiyi  ''  öğret


Değerleri tüketiyoruz
Çirkinlikler alıyor meydanı
Sevgisiz ortamlarda
Sapkınlıklar sarıyor her yanı.
Tapduk Emre Dergahı'nda
Gösterdiğin sabrın
Binde birini 
Gösteremiyoruz.
Birbirimize '' hoşgörümüz ''  yok 
''  Karşılıksız sevemiyoruz ''

Gel, Koca Yunus gel
Bize  '' sevmeyi ''  öğret


Süleyman Sırrı











Allah nezdinde '' Her Müslümanım diyen '' iman etmiş kabul edilmiyor...




Yazımın başlığında da belirttiğim gibi, '' Elhamdülillah ben Müslümanım  '' diyen  her kişi Allah katında  '' iman etmiş '' kişi ( mümin ) olarak kabul edilmiyor. 
Bunu da nereden çıkardın ey Süleyman Sırrı demeyin, Çünkü Müslümanların olduğu bir çevrede Müslüman bir ana babadan doğan '' Ben Müslümanım '' diyor. Yani bu dini kendisi araştırarak, düşünerek seçmiş, değil. ** otomatik Müslüman  ** Eğer akıl - baliğ olduktan sonra Kur'an'ı da incelememiş temel mesajları, emirleri olan 400 kadar muhkem ( sağlam - temel )  ayetler hükümlerinden haberi yoksa, bilmiyor ve bu sebeple bu hükümleri  kabul edip onaylamamışsa,  İMAN ETMİŞ  yani  mümin olmuş sayılmıyor.
Bunları ben değil, Kur'an'da Allah söylüyor. Bir süre önce konuyla ilgili olan yayınlanan aşağıdaki yazımı tekrar veriyorum:
''  Bu soru yani '' Müslüman ile Mümin arasında fark var mı ? '' sorusu kısa bir süre önce -- son 30 yılında en büyük meşgalesi '' Kur'an'ı incelemek olan  ''  bana sorulsa idi, her iki kelime arasında kavram olarak pek bir fark olmadığını, her ikisinin de iman etmiş kimseler için kullanıldığını söylerdim.
Ama öyle değilmiş. Gerçek doğruyu bulmak için -- bilim adamı gözüyle bakıp incelemek --  ve özellikle --  ayrıntılara, yani detaylara dikkat etmek -- gerekmekte imiş. Bunu pozitif bilimler alanında bir bilim adamı Nörololog Dr. Gazi Özdemir Hoaca'nın '' SON DAVET  KUR'AN  '' isimli tefsirli mealini inceleyince öğrendim.
Evet dostlar gerçekler, doğru bilgiler -- eski bir deyimle -- AYRINTILARDA GİZLİ İMİŞ. Çok yoğun bir dikkatle okumak incelemek gerekli imiş.
AHZAB / 35. ayette:''Ey insanlar ! Şunu iyi bilin ki, sizlerden de  Müslüman  erkekler ve kadınlar,  Mümin erkekler ve kadınlar....... ''   şeklinde ayrı tututluğuna göre demek ki, iki kavram arasında fark varmış. Gazi Özdemir bu farkı eserinde -- Kur'an persfektifinden --  şöyle açıklıyor:
'' Müslüman, Allah'a şirk koşmaksızın iman edip sadece O'na teslimiyet ve kulluğu kabul etmek demek olan İslam dininden olan demektir. Müslüman'ın erkeği ' Müslim '  kadını ise  ' Müslime ' diye isimlendirir. Bu sözel ifade aşamasıyla Müslüman kişi, ilk aşamada sosyal yönden İslam dini toplumuna dahil olmuştur, ve henüz İman edecek kişi, Muhsin, Mümin ve İnsan-ı Kâmil ( makbul kişi )  olacak ' kişi adayı ' düzeyindedir. Diğer bir ifade ile, Müslüman olduğunu söylemek, ancak imanlı oluşa, Muhsinliğe ve Müminliğe yönelmenin sadece başlangıcında olmak demektir. ''
HUCURAT / 14. ayette bu fark çok güzel ifade ediliyor:
''  Ya Muhammed ! Taşradan gelen ve Müslümanlığı kabul eden Bedevi Araplar,  '' Biz iman ettik  '' diyerek Allah'a ve sana uyacaklarını belirtiyorlar. Onlara, ' Siz henüz iman etmediniz  '' ancak Müslüman olduk ( teslim olduk ) deyin. Çünkü iman edişiniz henüz kalbinize inmiş değildir........  ''
Hocamızın Kur'an'da belirlenen iman kademelerini şu 4 aşamada belirlendiği dikkat çekiyor.
MÜSLÜMAN -- MUHSİN -- MÜMİN -- İNSANI-I KÂMİL
MÜslünan'ı yukarıda açıkladık.
Muhsin, insanlar ve çevresindeki diğer canlılar için iyi ve faydalı işler yapan kişi demektir. Bu kapsama müslüman, ateist v.s her inanç türündeki insanlar da dahildir. Tüm muhsinler Allah katında değerlendirilmeye dahil edilmektedir.
Mümin; İnanç boyutunda epey mesafeler almış kişidir. Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman etmek yanında İslam esaslarından namaz, hac, zekat gibi şekilsel ibadetleri uygulamakla beraber Al-i İmran / 7. ayette belirtilen Muhkem ( kati, sağlam ) ahlaki 400 civarındaki emirleri bilen, kabul eden ve yaşamında uygulayan ve de bu emirleri birer ibad olarak kabul eden kişi demektir.
Mümin; Allah ismi anıldıkça kalpleri ürperen kişi demektir.
İnsan-ı Kâmil, Her işini, her davranışını Allah için, Allah'ın rızası için yapan, Allah'ın her isteğini, emrini harfiyyen uygulayan kişi demektir.  ''  

QUA VADİS --- NEREYE GİDİYORUZ NEREYE ?...




QUO VADİS?

Yukarıdaki kelimeler bir romanın ismi. Okunuşu: Ko Vadis? Anlamı: Nereye Gidiyorsun? Yazarı Polonyalı Henryk Sienkiewicz. 1905 yılı Nobel Ödülünü almış. Bu romanı 1895 yılında yazmış. En büyük, en ünlü ve en güzel eseri. Bu güne kadar üç defa filme alınmış. İnsanın eline aldığında bitirmeden bırakamayacağı türden etkileyici ve akıcı bir roman.

Konu, Roma İmparatorluğunda ve Hıristiyanlığın başlangıç yıllarında geçiyor. Yazar çökmek üzere olan Roma İmparatorluğunun göz kamaştıran fakat ahlaksız ve inançsız yaşantısını eşine rastlanmadık bir kalem gücü ve canlılıkla anlatıyor.

Şehvet, hayvani vahşet ve soytarılıkla yoğrulmuş olan İmparator Neron ve sarayındaki şölenler... Romanın yanışı... Hristiyanlara işkence edilmesi... Sirklerde gladyatörlerin birbirlerini öldürme mücadeleleri, zavallı korumasız insanların vahşi hayvanlara parçalattırılması. Ve bunları eğlence aracı yapan, toplandıkları sirklerde keyif ve zevkle seyreden imparator, asiller ve halk...

Bu atmosferde bir de Hıristiyan efsanesi aktarılıyor:

Ermiş Peter, İmparator Neron'un zulmünden kurtulmak için Roma'dan kaçmakta. Hz.İsa ile karşılaşıyor ve ona: - Ko Vadis  ? Yani,Nereye gidiyorsun ? diyor. Buna karşılık Hz. İsa -Roma'ya yeni baştan çarmıha gerilmeye gidiyorum, çünkü sen kurtarılacak insanları bırakıp kaçıyorsun diye cevap veriyor. '

İki bin yıl sonrasına ve günümüze geliyoruz... Ortam değişti mi dersiniz ? Yine bir İmparatorluk var. Ama bu defa dünya çapında ve başında bir Neron. Yani ABD ve BUSH. İnsanları ve kitleleri katleden, küçük çapta bir dikdatörü devirme ve o topluma demokrasi getirme sahte hedefi adına bir ülke işgal ediliyor. 2 - 3 senede yüzbinlerce Irak'lı katlediliyor. Yakın zamana kadar bir arada ve sorunsuz yaşayan insanlar, çıkarılan iç savaş sonucu birbirini boğazlıyor. Şiddet tırmanıyor, günde yüz ve yüzlerce ölü noktasına geliyor ve geçiyor. Bütün bir dünya Irak arenasını ve oradaki kan gölünü, her gün ve her gece televizyonları başında, çaresiz izliyor...

Bir sözde medeni bir başka batı ülkesi ve arenalar. Boğalar ve boğa güreşçileri. Çoğunlukla insanlar boğaları katlediyor. Bazen de boğalar matadorları boynuzlarına takıyor. Arenalarda ve televizyonlar başında, sözde güreşleri heyecanla ve zevk çığlıkları atarak bu vahşeti seyreden insanlar...

Boks ve kikboks adı verilen sözde sporlar. Yine başka tür kapalı spor arenaları. On binler salonda, milyonlar, yüz milyonlar televizyonları başında. Ölümüne bir maç, ölümüne bir savaş. Ta ki biri ağzı burnu dağılıp, kan içinde kalıp, beyin sarsıntısı geçirip yıkılıncayaa kadar süren bir kavga. Ve bu olayı, eğlenerek, zevk alarak; - Vur, vur ! Sağ patlat, indir aşağı ! nidaları ile seyreden milyonlar, milyonlar...

Şiddet içeren filmler ve diziler hasılat ve seyirci rekorları kırıyor. Her filmde ve her bölümde 5-10 - 100 hatta yüzlerce kişi ölmezse seyirci bulamıyor, reyting yapmyor diye, daha çok şiddet içeren yapımlar. Nasıl ki uyuşturucu ve uyarıcı bir zehir kana girince dozun gittikçe arttırılması gerekiyorsa, şiddet zehiri de insanları tatmin etmiyor, arttırılıyor, arttırılıyor...Sinemalardaa ve ekran başında bizler, daha çok kan görüyor, daha çok kan istiyoruz.

Bir örnek:

Kurtlar Vadisi'nde ve daha sonra da  Ekiya Dünyaya hükümdar olmaz isimli TV dizileri. Şiddet, yaşamın vazgeçilmez ya da ayrılmaz bir parçasıymış gibi, sorgulanmaksızın gündeme getiriliyor. Saldırganlık, başkalarıyla ilişkilerin yürütülmesinde kesinlikle onaylanabilir ve uygun bir teknik gibi gösteriliyor. 
Şiddetin sunumu hem açık hem örtük yapılıyor. İncelenen 55 bölümdeki örtülü şiddetin görsel ve sözel kullanımında 296 bağırma, 145 küfür ve hakaret, 131 dolaylı küfür, 174 tehdit, 149 dolaylı tehdit, 161 baskı, 119 dolaylı baskı, 111 dışlama, 127 ilgisizlik, 124 aşağılama, 122 alay, 149 ima ve 113 yerme var. 
Açık şiddet yöntemlerinin dağılımı da şöyle: Silah kullanma 145, silah gösterme 226, çatışma 111, öldürme 411, yaralama 152, saldırı 137, dayak 147, tokat 155, kavga 175, işkence 110, tecavüz üç, taciz 191, bombalama üç, adam kaçırma

Bu ortamda yetişen büyüyen çocuklar ve gençler, gözünü kırpmadan insan öldürüyor. Öğretmenini bıçaklıyor. Bizler şok oluyoruz. Şaşıyoruz. Birbirimize ve kendimize soruyoruz: - Ne oluyor? Nereye gidiyoruz?

Bunlar olayın bir yönü. Öbür yönünde neler var dersiniz ? Hepimizin çok iyi bildiği şeyler. Alkol ve uyuşturucular.... Cinselliğin istismarı ve sapıklıklar.

Alkolizm bir hayat gerçeği oluyor. Her sene bir öncekini katlayan alkol tüketimi. Bunun sonucu trafik kazaları, cinayetler, ırza tecavüzler ve intiharlar.

Alkol batağını da sollayan uyuşturucu belası 13-14 yaşlarına kadar inen tehlike. Bizler ne yapıyoruz ? Tehlike bizim kapımıza ve evimiz içinde bir ferde gelinceye kadar, televizyon başında izliyoruz: Sönen ocakları, genç yaşta batan güneşleri, kayan hayatları...Ve tepkisiz .....

Sonra bir telaş, sonra bir feryat !

Ne oluyor ? Nereye gidiyoruz ?

Bundan 40 - 50 yıl önce kadın erkek arasındaki bağda, beraberlikte; bir gizem vardı, bir güzellik, bir büyü.... Şimdi gelinen noktaya bakalım: Kadın vücudu ve onunla simgelenen cinsellik, her olay ve her ortamda ve en göz önünde. Bunun sonucu, kadın ticareti, tecavüzler ve devamı sapkınlıklar.

Evet, sapıklıklar ve sapkınlıklar. En başta eşcinsellik. Bebeklik, çocukluk veya gençlik dönemlerinden birindeki eğitim ve etkileşim bozukluğundan kaynaklanan bu davranış bozukluğu tüm dinler ve ahlak kurallarında reddedildiği ve lanetlendiği halde toplumların ve toplumuzun gittikçe büyüyen bir problemi oluyor.

Bilimsel bir gerçek de şu ki : Çocuklar ve gençler dış çevreden etkilenmeye çok açık. Hal böyle iken, çeşitli türdeki sapıklar ve eşcinseller, yazılı ve görsel medya aracılığı ile her an karşımızda ve evimizin içinde. Sanatkar oluyorlar, sanat güneşi oluyorlar. Diva oluyorlar. Gönüllerimizin ve evlerimizin baş köşelerinde... Jüri üyesi olup toplum adına karar veriyorlar, önder oluyorlar. Bir bakıyorsunuz bir gün, yurt çapında en çok tiraj yapan gazetelerden birinde, tam bir sayfa hacminde eşcinsellerle yapılan bir röportaj. Röportajı yapanın eşcinselliğin kişinin kişisel bir cinsel tercihi olduğu, buna kimsenin karışamayacağı yolundaki yorumu, savunması ...

Yine bir gece, ulusal bir kanalda bir magazin programı. Bir tek TV dizisi ile şöhret olmuş ve biraradalıkları magazin gündemine düşmüş genç bir çift ile röportaj: '' İlişkilerinin çok iyi gittiği, evlenmeyi düşünmedikleri, evlenmeyi de gerekli görmedikleri, böyle daha mutlu oldukları '' yolundaki beyanları ....

Her kanalda - ( haber kanalları hariç )  her gün için bir magazin programı. Bu da yetmiyor, Ana haber bültenlerinin üçte ikilik bölümünün magazin haberlerine ayrılması. Hangi medya maymunu ünlü o gün ne yaptı, kiminle çatıştı, kiminle sevişti.

Devam edelim m mi ?

İnternet'in başıbozukluğu ve porno belası...

Çocukların ve bebeklerin cinsel istismarı...

Kapkaç ve hırsızlıklar ile soygunlar ve çeteler...

Rüşvet ve ihale yolsuzlukları...

Her türlü olumsuzluk, ahlaksızlık ve sapkınlıkların olağan hale gelmesi...

İnsanların bunları kanıksaması ve duyarsız hale gelmesi.....

İnsana özel tüm değerleri ve güzellikleri birer birer yok ediyoruz. İnsanlık çöküyor.

Peygamberimiz son peygamberdi. İnsanlığı kurtaracak başka peygamber de gelmeyecek...

Nereye gidiyoruz ?

Kovadis ?

Yani,

N E R E Y E   ?