28 Şubat 2021 Pazar

KUTSALLAŞTIRMAK ve PUTLAŞTIRMAK İnsanın hamurunda var !...


Evet, kutsallaştırma ve bu eylemini daha ileri bir boyuta götürüp kutsallaştırdığı canlı veya cansız nesneyi putlaştırma eğilimi insanın hamurunda var. İnsanın genlerine işlenen Yaratıcı yani Allah kavramının insanda yerini bulmamasından ve sapmasından kaynaklanıyor. Aradan yüz yıllar ve hatta binlerce yıl geçse durum değişmiyor.

Hatırlanacaktır, Kur’an ve onun getirdiği yeni din İslamiyet putlara tapıldığı ve insanlığın inanç açısından gittikçe sapkınlığa düştüğü bir ortamda gelmişti. Aslında Allah bilinci vardı İslamiyetin doğduğu Ortadoğu ortamında, çünkü son peygamber Hz. Muhammed’den önce bir çok peygamber gelmiş, hatta çoğunluğu o coğrafyadan çıkmıştı.

Bilinen hiçbir canlı ve cansız varlığa benzemeyen Allah inancı anlaşılıyor ki insanları tatmin etmiyor. Kendilerini ve her şeyi Yaratan’ı illa bildikleri cisimleşmiş bir varlıkla özdeşleştirmek istiyorlar. Ya Hıristiyanlar gibi peygamberi ilahlaştırıyorlar, yani Allahlık vasfı veriyorlar, veya kendi elleri ile yaptıkları cansız heykellere tapıyorlar, yani putları Allah’a ortak koşuyorlar. Allah’a onlar aracılığı ile ulaşmaya çalışıyorlardı.

Aradan 1450 yıl geçti. Ama insanlığın tutumunda pek değişen bir şey yok. Dünyanın uzak yakın bölgelerinde insanların büyük çoğunluğu çeşitli putlara tapıyor. Hristiyanlık güya Allah’ı tanıyan semavi dinler grubunda ama Hz. İsa tamamen Allahlaştırılmış, annesi Hz.Meryem’ de yarı ilah durumunda. Kiliselerde onların heykelleri ve tasvirleri önünde ibadet yapıyorlar

En son ve en mükemmel dininin mensupları yani Müslümanların durumu ne?

1450 yıl öncesine göre pek farklı değil onların durumları. Sözle ve görünüşte şirk yani Allah’a ortak koşma eylemi şiddetle reddediliyor ama uygulamada bütün hızıyla devam ediyor bu davranış şekli. Geçmişe göre biraz farklı bir şekilde

Kendi elleri ile yaptıkları heykel ve tasvirlerle Allah’a ortak koşmuyor artık Müslümanlar. Ama Camilerde Allah ve Muhammed isimleri aynı yükseklikte ve yan yana levhalar halinde asılıyor.

Mezarlar kutsallaştırılıyor, türbecilik – dinde hiçbir şekilde yeri olmadığı halde – gittikçe artan bir hızla gelişiyor, devam ediyor.

Peygamberin sakal ve saç kılları, hırkası, ayak izleri v.s kutsanıyor. Kutsal emanetler adı altında ziyaretler düzenleniyor. Önlerinde belirli zamanlarda kutsama törenleri yapılıyor.

Peygamberin sözleri, Allah’ın sözleri yani Kur’an ile eş değer hale getiriliyor. Gerçek ve doğru olup olmadıklarına bakılmaksızın hadis adı altında ve bazı hallerde Kur’an’ın önüne dahi geçiriliyor.

Hristiyanlar peygamberlerinin doğum günün bayram haline getirip kutlarlar da Müslümanlar geri kalır mı ? Kutlu doğum günü şeklinde küçük çapta başlatılan kutlamalar, büyütülüp, ‘’ Kutlu Doğum Haftası ‘’ halinde genişletilip ilerletiliyor.

Sonra:

Kur’an’ın bölünme, parçalanma diye vasıflandırdığı Mezhepçilik ve Tarikatçılık uygulamaları insanları yani tarikat ve mezhep imamlarını şeyhlerini putlaştırma eylemlerine dönüştürülüyor. Örnek olarak, Bediüzzaman ve Fethullah Gülen ve diğer bazı hoca efendiler kutsallaştırılıyor. Bediüzzaman Saidi Nursi’nin kitaplarındaki metinler kutsal kabul edilip ‘’ mübarek ‘’ vasfı verilip, bugünkü yaşayan dile çevrilip anlaşılır hale getirilmekten kaçınılıyor.

Daha sonra;

Şeytanı bile putlaştırdılar, Satanistler

Bir takım pop şarkıcıları ilahlaştırılıyor, fanatik hayranları konserlerinde transa girip kendilerinden geçiyorlar. Bizde de bir süre önce kimileri de kendilerini jiletle doğruyordu.

Sinema ve futbol yıldızlarının putlaştırılması ise her devirde olağan artık.

Siyaset adamları putlaştırılıyor. Marks, Lenin, Hitler gibilerinin, geçmişteki tüm melanetlerine rağmen, bu günlerde de hala sevenleri ve hayranları bulunabiliyor.

Başka;

Sloganlar putlaştırılıyor: Geçmişte bir ‘’ TEK YOL DEVRİM ‘’ sloganı vardı. 15-20 yıl egemenliğini sürdürdü. Daha taşa milyonlarca defa yazıldı. Binlerce ve on binlerce cana mal oldu.

Tek yol yıkmak, devirmek, yok etmek.

Sonra ... ?



NOT:  Bu yazım ilk defa 20 Aralık 2018 tarihinde  bu blog 
( günlük ) sitemde yayınlandı...


27 Şubat 2021 Cumartesi

Kur'an, DİNİN MESLEK EDİNİLMESİNİ ve ÜCRETLİ DİN ADAMLIĞINI Yasaklıyor !...


 

HADİD / 26 -- Gerçek şu ki, Biz Nuh'u ve İbrahim'i elçimiz olarak gönderdik, soylarına da peygamberlik ve kitap da verdik. Ancak buyruklarımızı tebliğ edenlerin bir kısmı doğru yolu bulurken,ise  çoğu bunu önemsemeyip yanlış yolda olmaya devam ettiler.

HADİD / 27 -- Sonra onların ardından bildirilenler yine aynen tebliğ etmek üzere sıra ile başka elçiler de gönderdik. Örneğin Meryem oğlu İsa'yı da elçi olarak gönderdik ve İsa'ya İncil'i verdik. İsa'yı izleyenlerin gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Fakat kendileri bir ruhbanlık -- din adamlığı -- sınıfı ortaya çıkardılar Halbuki Biz böyle bir ruhbanlık -- din adamlığı  -- grubu oluşturmalarını bildirmemiştik. Onlar bu ruhbanlığı sözde Allah'ın rızasını kazanmak düşüncesi ile ortaya çıkardılar. Ama ona da hakkıyla uymadılar. Bu nedenle de kitap sahiplerinin çoğu yanlış yola yöneldiler ve ancak çok az sayıdaki gerçekten iman etmiş olanlara, karşılık olan  ödüllerini verdik.

*********************************************************************************

Bu meali yazan Gazi Özdemir'in açıklaması:

Ruhbab sınıfı Tevbe / 34' de, zaman içinde insanlar Allah ile aldatma ve menfaatlerine alet edip dini istismar etme yolunu seçen ve vahiy kitaplarını anlatmayı meslek edinmiş, Allah'ın rızasını öncelemeyerek konumlarını istismar etmiş olan bir grup din adamı olarak tanımlanmaktadır.

Leyl / 20. ayette belirtildiği gibi, her işde daima Allah'ın rızası ön planda tutulacaktır. İşte bunlardan Allah'ın rızasını ön planda tutmak yerine, kendi menfaatlerini ön planda tutanlar kastedilmektedir. Bu nedenle buradaki -- tavsiye özellikli Kur'an kesin ( MUHKEM ) hükmü:  '' Allah'ın rızasını öncelemeyen RUHBAN - DİN ADAMI  meslek sınıfı  oluşturmayın '' olmaktadır.

Dolayısıyle burada Hz. Muhammed ve 4 Halife Döneminde olduğu gibi  '' dini bilgiler ve din tarihi ile uğraşan veya Kur'an'ı bulunduğu toplumun ana dillerine göre hazırlayıp insanların -- anlayarak okumalarını -- sadece Allah'ın rızasını gözeterek -- dini bir meslek edinmeyen ve ücret almaksızın çabalayan kişilere  müsade edilecektir.

****************************************************************************************

Peygamberimiz ve takip eden 4 halife döneminde hepsinin  geçim kaynağı olarak bir meslekleri vardı. Bu dini görevlerini ücretsiz olarak  ve başka hiçbir maddi ve manevi menfaat karşılığı olmadan yürüttüler...



-------------------------------------------------------------------------------

NOT: Nörolog Prof. Dr. GAZİ ÖZDEMİR -- Şira Yaınları -- '' Allah'ın Tek Dini İslam'a SON DAVET '' -- Tefsirli meal --- sayfa: 558

-------------------------------------------------------------------

26 Şubat 2021 Cuma

İNSANLAR NEDEN - FARKLI IRKLAR VE RENKLERDE ? -- Kur'an açıklıyor ...



 İNSANLAR  NEDEN - FARKLI  IRKLAR  VE  RENKLERDE ? -- Kur'an açıklıyor .

HUCURAT / 13 --  Ey insanlar ! Biz sizi erkek ve dişiden yarattık. Ve anlaşasınız, barış içinde yaşamayı öğrenesiniz diye -- sizi sınamak amacıyla -- çeşitli soylara kabilelere -- toplumlara -- ayırdık. Allah'a göre en seçkininiz O'na karşı  takvası ( samimi ve  titiz inancı )  en fazla olanınızdır. Ve şüphesiz bu değerlendirmeyi en iyi yapacak olan Allah, her şeyi  en iyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.

Ayette görüldüğü gibi bu yaratılış farklılıkları birer sınav aracıdır. Farklı ırklardaki insanların dayanışmayı öğrenmelerini hedeflemektedir.


Not: Meal, Nörolog Prof. Dr. Gazi Özdemir'in  '' DİN  VE BEYİN '' isimli  eserinden alınmıştır.

23 Şubat 2021 Salı

AKIL MI ZEKÂ MI insan için daha önemli ? -- ( 1 )


 

AKIL MI  ZEKÂ MI  insan için daha önemli ?

Akıl nedir, zekâ nedir, insan yaşamında hangisi daha önemlidir ? Soruları çok tartışılmış ve hala da tartışılmaktadır. İnsan için hanisinin daha önemli ve gerekli olduğu konularında bugüne kadar kesin bir görüş birliğine varılamamıştır.

Son günlerde  ilginç  gördüğüm ve edindiğim Kamer Yayınları'ndan -- Abdullah Reha Nazlı'nın -- BEYİN NASIL ÖZGÜRLEŞİR isimli kitabında  yazarın çok farklı ve ilginç bulduğum görüşlerini içeren  '' Aklını kullan ve zeki olmaktan vazgeç '' başlıklı  bölümünde,  konunun geniş olarak ele alınıp irdelendiğini belirledim. Bu bölümden bazı alıntılar yaparak aşağıda sunuyorum: ( sayfa 163 - 171 ) 

''  Zekâ bir araçtır. Hesap makinesinin, bilgisayar'ın kağıdın yaptığı işleri yapabilir. Ama her zekamın kontrolü altında olduğu bir akıl vardır. Zekâyı nerede kullanacağını da akıl biliyor. Zekâ bir mermi ise, akıl da onu tutan silahtır. Zeka ne kadar çok mermin olduğu ile ilgilidir, akıl tek atışta hedefi vurmanı sağlar.

Gittikçe daha yüksek zekâya sahip olmak yavaş yavaş bilgisayarın yerini almaya benzer. Bilgisayar seviyesine ulaşacak kadar zekileşsek bile, akıl açısından bize hala birilerinin ne iş yapacağımızı söylemesine ihtiyaç olur. Bilgisayarın ne yapacağını bir akıl söyler. Ne kadar zeki olunursa olunsun, aklını kullanmayan biri de iyi programcı olamaz. Program bir insanın  yıllarca yapacağı işlemi ve ömür boyunca yapamayacağı bazı işleri birkaç saniyede yapar, bu bizden daha zeki olmasındandır. Ama ortamın ihtiyacı olduğu programı akıl eden, hangi hesapların yapılacağını bilen, soruları matematik yoluyla çözen akıldır. Bilgisayar akıl etmez, akılın yazdığı kotlara göre işlem yürütür.

Yere bir kutu kürdan döktüğünüzde tam olarak kaç tane olduğunu saymadan söyleyen bilen insanlar vardır. Ama sokağa bırakıldıklarında evin yolunu bulamıyorlar. -- 'Yağmur Adam' aşırı zeki ama  akıl zaafı örneğidir. -- Dikkat edin '' üstün zekalı çocukların korunması '' temalı haberler vardır. Doğuştan üstün akıllı olunmaz; üstün zekalı olunabilir. Ve üstün zeka korunup kollanmaya muhtaç muamelesi görür, birileri onların hakkını savunmalıdır. Üstün akıllı kimsenin hakkını kimsenin savunmasına gerek olmaz, hatta o kendi sizin ona sağlayacağınız tüm kötü koşullardan kurtulup kendi dünyasını kuracaktır. Sizden daha akıllı birisine iyilik yapmaya çalışırken bile doğru bir şey yaptığınızdan emin olamazsınız.

Bir kitabı noktası virgülüne kadar ezberlemek zekâ belirtisidir. Ama akıl açısında düşünülünce aptallıktır. IQ testinden yüksek puan almak zekâ belirtisidir. Bu testle vakit kaybetmemek ise akıl....

Okullarda vahim bir hata yapılarak sadece zeka ölçülür, değerlendirilir, ödüllendirilir veya cezalandırılır. Zeka ölçülebilirdir, akıl ise değildir.

En zeki insanlar en akıllı insanların emrine verilirler. Zekâ iş bulur, akıl işverendir...Teknoloji bilgisayarlar, otomasyonlar, yeni sistemler işçilik mesleklerinin yerini alıyordu, bugün zeki olanların işlerine taliptirler.

Akıllı kişi kendi isteği ile akıllı olur. Bunun ilk adımı da mevcut olan aklı kullanmaya başlamaktır.

Zeki insan, ömür boyu hiç bitmeyen kendini ispatlama yarışında olmaya kendini zorunlu hisseder. Zeki olmak zorunda değiliz. Bilgisayar var, hesap makinesi var, programlar var. Sorabileceğimiz, danışabileceğimiz insanlar var. Zeki kendine güveninden dolayı çok şey kaybeder. Başkalarının aklından otomatik olarak yaptıkları, akılla yapılmalıdır. Zeki hata yapar. Akıllı adam az zeki de olsa, çok zeki de olsa işi şansa bırakmaz. Hesapların son işlemini kafasından yapmaz, not düşmeye üşenmez. Yaptıklarını kontrol eder. Zeki insanların hata oranı çok daha yüksektir.

Zekileştikçe kibirlenir insan, kibir aptallıktır. Zeka başkalarının dikkatini çekmekten usanmaz.  Gittikçe daha zor yüklerin altına girer.

Dahilerin zaafı devamlı seyirciye ihtiyaç duymaktır. Oysa fikir adamlarına göre zekayı saklamak akıllı kişinin hüneridir.



21 Şubat 2021 Pazar

:::::::: PLAN :: NE ZAMAN GEREKLİ ? ::::::


******   Eskişehir  -- Yalaman adası  -- Porsuk kenarı /  Tabletimin kamerası ile çektim. *******


  PLAN  NE  ZAMAN  GEREKLİ ?


BİR DEVLET YÖNETECEKSEN  **   BİLİNEN  **  BİR PLANIN OLSUN.

BİR  SAVAŞ  KAZACAKSAN  --  BİLİNMEYEN --  BİR PLANIN OLSUN.

EVRENİ ELE GEÇİRECEKSEN  --  BİR PLANIN  --  OLMASIN !...


............................................................................................................  LAO  TZU

.......................................... Abdullah Reha Nazlı  /  BEYİN NASIL ÖZGÜRLEŞİR' den



###### Y O Z L A Ş M A ######



İNSANOĞLU YOZLAŞMAYA  OLDUKÇA  MÜSAİTTİR. DERT OLMADIĞI SÜRECE SONSUZA  KADAR KENDİSİNE ÇEKİ DÜZEN VEREMEZ.


TARİH BOYU DEVLETLERİ KURDURAN  BÜYÜK DERTLERDİR.BÜYÜK  YIKIMLARI YAŞATAN İSE BÜYÜK RAHATLIKLARDIR.


 -----------------------------   Abdullah Reha Nazlı  /  BEYİN NASIL  ÖZGÜRLEŞİR


20 Şubat 2021 Cumartesi

ALDANMA CAHİLİN KURU LAFINA ....


 

ALDANMA  CAHİLİN  KURU  LAFINA  


*******************************

*******************************

KÖR OLMASAYDIM

SİVASTA ÇOBAN OLURDUM

KÖR OLDUM,

VEYSEL OLDUM.

-------------------- Aşık Veysel

*********************************

*********************************




==== SENİ ÖVÜYORLARSA , BİL Kİ ;......


---------------------------- Eskişehir  Reşadiye Parkı  -------------------


SENİ  ÖVÜYORLARSA  BİL Kİ;

KENDİ  YOLUNDA  DEĞİL,

ONLARIN  YOLUNDA  İLERLİYORSU

............................................  Nietzsche



******** KUSUR ve AYIP ********


 K U S U R  ve  A Y I P 


Kusuru yüzüne  söylenmeyen  adam,

ayıbını  hüner  zanneder.

-------------------------  Sadi  Şirazi 

:::::::: İTİBAR KAZANMAK :::::::::.


 ******************** Eskişehir  Porsuk  Çayı   *************************************


KÖTÜ,  TAKLİT  YOLUYLA  İTİBAR  KAZANIR,

İYİ ,  TAKLİT  YOLUYLA  İTİBAR  KAYBEDER. 

----------------------------  Nietzcsch 

7 Şubat 2021 Pazar

KUANTUM ve EVREN konularında önemli kaynak eser : KOZMOS'TAN KUANTUM'A


KOZMOS, EVREN anlamı içeren bir kelime ve bilim dalı. Cisimlerin bölünemeyen en küçük  parçasına atom denildiğini biliyoruz. 1900' lü yılların başında atomda çok özel yöntemlerle bölünmüş ve onun içinde neler olduğu araştırılmaya başlanmış. Atoma kadar konuları inceleyen bilime FİZİK, atomun içindeki parçaları konu alan bilime de, Atom altı parçacıklar fiziği, kısaca PARÇACIKLARI FİZİĞİ adı verilmiş.  İşte bu parçacık fiziğini inceleyen, onun geniş kapsamda insan ve doğayı etkileyen  bilim alanına da  KUANTUM  denilmiş.

Kuantum konusu benim son 15 - 20 yılımda temel ilgi alanım olan KUR'AN  mesajları  konusundan sonra en çok ilgi duyduğum ikinci alan oldu. Konuya ilişkin bir çok bir çok eser inceledim. Ama tanımakta, anlamakta tatmin edici bir sonuca ulaşamadın.  Son bir yıl içinde  konuyla ilişkin  EZOTERİZMİN BİLİMSEL İSPATI KUANTUM, PARÇACIK FİZİĞİ,  HİGGS BOZONU isimli kitapları buldum, inceledim.

O kadar karmaşık ve geniş bir konu ki, içine girdikçe bilinecek öğrenilecek çok konu var. atomun içinde çekirdek var, çekirdek proton , nötron ve elektrondan oluşuyor. işte bu 3 temel  maddenin içinden binlerce milyonlarca küçük alt  parçacıklar çıkıyor. Bunların da birbirileri ile, birer, ikişer, üçer gruplaşarak şeklinde ilişkileri söz konusu. Yani konunun içine bir girdim, çıkamıyorum . Tabii  yaşlılık dönemimde ( 76 )  oluşumum ve öğrenmekte güçlük çekmemin de rolü var. Bu konunun içine giren bilim adamlarının dahi sonuca varamadıklarını öğrendim. Çok büyük yeni çarpıştırıcı cihazlarla devam etmeyi  planlamışlar.

Bu cihazlarda çok yüksek ısılarla ve çok özel şartlarla temel parçacıkları birbirleri ile çarpıştırıp oluşacak yen parçacıkları ve bu yeni parçacıkların  çarpıştırılması  ile daha yeni parçacıkları araştırıyorlar, araştıracaklar. Bu konunun çözülmesi ne işe yarayacak biliyor musunuz ? İşte en önemli örnek bir alan: Büyük patlama ortamını oluşturmuşlar, büyük patlama anı ve sonrasında  milimetreden
 çok küçük bir noktadan safha safha evrenin oluşumunu  delilleri ile belirlemişler. Yani patlama saniyesinin en küçük parçalarında neler olduğunu evrenin  oluşumunda bulunan temel parçacıkların ortama çıkıp yayıldığın belirlemişler.

Bu konuda önemli neler öğrenilecek derseniz, Günlük hayatımız içinde olan TV, radyo, bilgisayar v.b  gibi elektronik cihazların ve hastanelerdeki çok büyük faydaları olan MR gibi çekim cihazların temelinin bu parçacık fiziği olduğunu göreceksiniz.

İşte atomun temel yapısını gösteren resim:


 

Vee  işte  Cern'deki en büyük çapıştırıcı cihaz:  
















Bu cihazın bulunduğu labaratuvar 100 metre yeri altında ve uzunluğu 28 kilometre tünel içinde.

Şimdi gelelim yazımın konusu kitaba:

Kitap DORLİON YAYINLARI'nda 2018 yılında yayınlanmış Yazarı: Mak. Yük. Müh. H. YALÇIN İNAN  --- KOZMOS'TAN KUANTUM'A  10 üzeri eksi  43. Saniyeden Bugün'e -- 470 sayfa

Kitabın anlatım dili sade ve bilim dışı kişilerin anlayabileceği seviyeye yakın. Evreni ve parçacıkların çok geniş  çerçevede ele alıyor ve anlatıyor. 15 sene sonunda ilgi duyduğum bu konuyu -- tabii ki bilim adamı seviyesinde değil --- anlama kavramama yardımcı oluyor. Yeterli bir fikir sahibi olmamı sağlayacak.

Konunun felsefesi ve yaşama etkisini öğrenmeme  bu eseri tamamen incelememden sonra yardımcı olacağına inanıyorum. Çünkü incelemem bir ay önce başladı, en az bir daha daha devam edecek.

Kozmos ve Kuantum'la ilgilenenlere  Ö N E R İ R İ M....



6 Şubat 2021 Cumartesi

::::: ANAYASAMIZ :: YENİDEN :: YAZILMALIDIR !... N E D E N ? :::::


Cumhurbaşkanımız son günlerde bir görüşü aniden ortaya attı:

Anayasamız yeniden yazılmalıdır !...

İlk anda ben hemen tepki verdim:

Şimdi sırası mı ? Memleketimizin içte ve dışta bunca sorunu varken ne gerek var ? Dedim. Ama  bu söz aklıma takılı kaldı, birkaç gün sık sık bu söylemi hatırlayarak düşünmekten kendimi alamadım. Acaba, hani muhalif birilerinin sık sık iddia ettiği gibi Cumhurbaşkanımız özellikle artan ekonomik sıkıntıları  kamufle etmek niyetiyle gündemi mi değiştirme niyetindedir ?

---------------------------------------------------

Efendim ben  45 seneyi aşan bir süre kamuda, şeflik, müdür ve müdür yardımcılığı gibi görevlerde, alt ve orta kademe yöneticilik yaptıktan sonra 12 yıl önce emekli oldum. 76 yaşındayım. Yaşantımın son 35 yılında çalışma ve günlük zorunlu yaşam gereksinimlerimin dışında en önemli, meşguliyetim, ilgi alanım, tutkum diyebileceğim oranda Kur'an mesajlarını incelemek, araştırmak, Kur'an hangi konuda ne diyor, öğrenmek.  Bu konuda birikimlerimi çeşitli blog sitelerinde ve Facebook ve Twitter gibi sosyal medya ortamında paylaşmak.

Milliyet Gazetesi blog sitesinde, 10 yıl yazdım, son 3 senedir de blogger'de  çeşitli konularla birlikte % 70 Kur'an ağırlıklı olarak toplam 2100'ü aşkın, en az 10-15 kitap hacminde yazım yayınlandı. Milliyet blog'daki yazılarım toplam 3 milyonu aşkın sayıda okundu. 

Blogger'deki 6236sss.blogspot.com adresinde ise bu güne kadar 574 yazım yayınlandı ve bunların toplam okunma sayısı 300 bin adede ulaştı. Bu iki blog ortamından önce de  yine bir kaç blog sitesinde yazılarım oldu... 22 yıl önce de  '' Kur'an'ın Sırrı '' isimli kitabım yayınlandı.

----------------------------------------------------------------------

Bunları neden anlatıyorum ?  Şimdi ileri süreceğim görüşlerim konularında vukufiyetimi yani -- kendimce -- yeterliliğimi  açıklayabilmek için...

Son 10 - 15 senedir, AB'ne katılmak amacıyla ülke yönetiminin yaptığı, '' Medeni Kanunu'muzda boşanma sebebi kusur ve suç olduğu halde Ceza Kanunumuzda da mevcut olan SUÇ hükmünün kaldırılarak ZİNA 'nın suç kapsamı dışına çıkarılması ve bunun sonucunda tüm kültürler ve dinlerde lanetlenen zina eyleminin serbest bırakılması şeklindeki yanlış uygulamanın  ülkemiz insanındaki yaptığı ahlaki tahribat ''  beni çok üzmüş, bu konuda  blog sitemde -- kendimce --   zina tekrar suç sayılsın -- sloganı doğrultusunda protesto eylemine girişmiş ve bu sloganı içeren görseli Twitter'deki sayfamın başına sabitlemiştim.

Bu arada toplumumuzun başına sosyal problem olan ve zamanla kanunlarımızda suç kapsamına alınan -- resmi nikah yapmadan, imam nikahı ile evlilikler yapılmasının yasaklanmasını öngören  kanun hükmünün  --  Anayasa Mahkememizce bir süre  önce iptal edilerek, yalnızca dini yani imam nikahı ile evliliklerin çığ gibi artmasına sebep olunduğunu öğrendim.  Çok üzüldüm ve moralim bozuldu.  Acaba sayın AYM üyeleri uzaydan mı gelmişlerdir, ya da  bu toplumun ferdi olmaktan kendilerini arındırmış, kişiler midir, kişisel hürriyetleri sınırlamamak adına onlarla ilişkide bulunan kadın ve çocukların  uğrayacakları vahim maddi ve manevi zararların farkında değiller midir ?  Diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Tabii ki bu sayın yargıçların, -- kendilerince dayanağı -- bazı anayasa hükümleridir. BUNLAR TEKRAR DÜZENLENMELİDİR.

Bunun yanında yine son yıllarda kanunlarımızda AB üyeliğine kabul  ve bu doğrultuda  yasalarımızdaki bazı hükümlerin değiştirilerek düzenlenen  uyum yasaları kapsamında , tutuklanma, sorgulanma gibi  konularda insanlarımızın adalet inançlarını zedeleyecek hükümler getirilmiş, çok çirkin ve ağır suçlar işleyen  kişilerin tutuklanmasını önleyen veya ilk sorgudan sonra hemen salı verilmesine yol açan değişiklikler yapılmış, bunun sonucunda insanlarımızın adalet duygusu zedelenmiş ve bazıları da adaleti kendileri sağlama düşüncesine kapılarak daha vahim  hatalar yapılmaya yönelmiştir.

Toplumumuzun gelenek, görenek, inançlarına yani kimliğine uymayan yasalar ve ana yasa hükümleri ve bunların uygulanmaları da birer sorun haline gelmiştir. Yana mevcut yasalarımız ve Anayasamız gömleği, toplumuz bünyesine artık uymamaktadır. 

Yakın zamanlara kadar örnek olarak aldığımız batı kültürü ve medeniyeti artık  özelliğini ve cazibesini kaybetmiştir. Kendini tüketme yolundadır. Rahmetli İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un  bir asra yakın bir süre kadar önce Batı medeniyetine koyduğu  '' tek dişi kalmış canavar '' teşhisinin doğruluğu son siyası olaylarla artık net olarak anlaşılır hale gelmiştir. Batı medeniyetinin bireyleri artık bencillikte ve genelde ahlaki değerlerde yozlaşmada adeta yarışır hale gelmiştir. Devlet ve devlet adamlığı ciddiyeti kalmamıştır. Verilen sözlere, yapılan anlaşmalara riayet gündem dışına itilmiştir. Gerek bireyler, gerekse ülkeler arasındaki ilişkide menfaat tek değer haline gelmiştir. Genelde ateist görüntü veren batı insanı Haçlı zihniyetini de terk edememektedir.  Devletler arasındaki ilişkilerde ekonomik güçlü olanın, zayıf olanı alabildiğine ezmesi ve sömürmesi onların olağan sistemleridir. Batı medeniyetinin insanı artık o kadar bencilleşmiştir ki, vatanı ve milleti için savaşmak istememektedir. Batılı devletler savaşı kendi askeri ile yapamamakta ve  dış ülke insanlarından topladıkları paralı askerlerle vatanlarını koruma zorunda kalmaktadırlar...

Bunları ne için anlatıyorum ? Batı medeniyeti artık çöküş yolundadır.  Bunun sonucu bizim -- onların kültürleri paralelinde oluşturdukları düşünce ve inançları  doğrultusundan ayrılarak -- kendi özümüze, insani ve manevi değerimize dönme zamanı gelmiştir.  Bu gerçek karşısında ülkemizin çoğunlukla batıdan örnek alınan yasalar ve anayasamızı kendi medeniyetimiz, değerlerimiz doğrultusunda yeni baştan sıfırdan adım adım değiştirmemiz, kendi özümüze uygun anayasamızı, yeniden yazmamız zamanı gelmiştir. 

Evet, kendi bünyemize uygun yeni bir anayasayı yazmak artık zorunlu hale gelmiştir.  Bu arada da laiklik ilkesini de kendi değerlerimize uygun bir şekilde yeniden  tanımlamamız gerekmektedir. Tabii ki, hükümetimizin esas aldığı Geleneksel İslam inancı yönünde değil, dinimizin anayasası olan kutsal kitabımız Kur'an'daki İslam inancı doğrultusunda ....