30 Kasım 2018 Cuma

İmam Hatip Liselerinde yetişen imamlar vaaz verecek seviyede değilse neden hala......?



Senelerdir Eskişehir'de Cuma namazı öncesi vaaz canlı değil, merkezi camiden naklen yayınla hoparlörlerden izleniyor. 20 - 25 sene önce böyle değildi her caminin imamı Cuma ve teravih namazları öncesi kürsüye çıkar kendi seçtiği bir konuda vaazını verirdi. Cemaatin hocayı karşısında görmeden radyo yayını gibi dinlediği dini öğütler yeteri kadar etkili olmuyor ve cazibesini kaybediyor.
Ayrıca Merkezi bir camiden yapılan bu vaazları genelde müftü veya yardımcılarından biri ya da diyanet teşkilatından vaiz kadrosundaki bir hoca yapıyor. Cuma hutbelerinde de bazan o günkü vaazın konusu  Ankara'dan Diyanet merkezinden belirleniyor ve bazen de yine merkezden yazılarak hocalara ulaştırılıyor. Hocalara da yalnızca okumak kalıyor.

5 - 6 sene kadar önce Eskişehir müftülüğüne gittim bu konuda müftü ile görüşmek amacıyla. Müftü bey yoktu, bir müftü yardımcısı ile görüştüm. O zatı muhterem İmamların hepsinin vaaz verecek yeterlikte olmadığını. teşkilatta bu konuda eğitimler düzenlendiğini. bir süre sonra canlı vaaz uygulamasına geçileceğini ifade etti. Aradan seneler geçti, eski hamam eski tas. Bir değişme ve gelişme yok.

Bu anlattığım konularda bir çok soru ve sorun karşımıza çıkıyor:

##  Bu sayıları da oldukça çoğalan imam hatip liselerinden hatiplik yapacak seviyede eleman yetişmiyorsa bu liselerin adı hala neden İmam '' hatip '' lisesi. ?

##  20 -25 sene önce İmamlar kendi camiinde kendileri canlı vaaz verebiliyor da bu gün neden bu eleman ve teşkilat yetersizliği ve gerileme ?

##  Diyanet İşleri Başkanlığını asli görevinin din konusundaki dağınıklığa çare bulmak ve bir takım sapkınlık ve aşırılıklara müdahale etmek ve tedbirler almak olması gerekirken, yalnızca teşkilat yönetimi ile yetinmesi ve yanlışlıklara seyirci kalması kabul edilebilir bir olgu değil. Ama ayrıca teşkilatın mesleki yeterliliği konusunda da hiç bir çalışma yapmadığı ve tedbir almadığı görlüyor.

##  Önemli bir konu da camilerde hoparlörle naklen yayınla vaaz uygulaması ve cuma hutbelerinde  -- eğer doğru ise  -- hutbe metninin hazırlanarak hocanın eline verilmesi de felaket derecesinde bir yanlış uygulama. Din görevlilerimizi tembelliğe yönlendiriliyor, kendini ve bilgilerini tazelemekten uzaklaştırıyor ve mesleki açıdan yetersizliğe yol açıyor. Din görevlilerin çoğu eski sınırlı ve bazıları da yanlış bilgilerini papağan gibi tekrarlamaktan öte gitmiyor.

Çağımızda teknolojinin gelişmesi ve dini yayınların çoğalması ile insanların bilgiye ulaşması çok kolaylaşmış sıradan dindar bazı vatandaşların din bilgileri din görevlilerinin bilgilerinden öteye gider hale gelmiş ve din görevlilerine toplumun saygısının azalmasına sebep olunmuştur.
Din görevlilerimizi **  doğru bilgi  ** konusunda kendilerini geliştirme, yetiştirme doğrultusunda çalışmalar yapılması, tedbirler alınması acilen gereklidir.
Diyanet İşleri Başkanımızın ve bağlı olduğu devlet bakanımız veya Cumhurbaşkanımızın  dikkatine...

29 Kasım 2018 Perşembe

KUR'AN'A GÖRE İNSANLARIN ÇOĞU.........?



YÜCE  ALLAH İNSANLARIN  BÜYÜK  ÇOĞUNLUĞUNUN  DİNİ  AÇIDAN  OLUMSUZ  DAVRANIŞLAR  SERGİLEDİKLERİNİ  VURGULUYOR  VE ONLARI  DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİNE  AŞAĞIDAKİ  GİBİ  SINIFLANDIRIYOR 


1        

1        1 -  İnsanların çoğuna uyan sapıtır. (Enam 116)
          2 -  Allah'ın mucize yaratabileceğini çoğu bilmez. (Enam 37)
          3 -  Rızkı Allah'ın verdiğini çoğu bilmez. (Sebe 36)
i         4 -  İnsanların çoğu kâfirdir. (Nahl 83) 
          5 -  Çoğu fâsıktır.  (Maide 49, 81,Tevbe 8, Hadid 16, 27)
          6 -  Çoğu müşriktir. (Rum 42)
          7 -  Çoğu inanmaz, iman etmez. (Bekara 100, Hud 17, Rad 1) Ç
          8 -  Çoğu inkârcıdır. (İsra 89)
          9 -  Çoğu gâfildir. (Yunus 92) 10-
 10 - Çoğu şükretmez. (Bakara 243, Yunus 60, Yusuf 38)
 11- Çoğu zanna uyar. (Yunus 36)
      12- Çoğu nankördür. (Furkan 50)
      13- Çoğu yalancıdır. (Şuara 223)
      14- Çoğu Allah'a ortak koşar. (Yusuf 106)
      15- Çoğu haktan hoşlanmaz. (Zuhruf 78)
      16- Çoğu Kur'andan yüz çevirdi. (Fussilet 4)
      17- Kâfirlerin çoğu akıl etmez, kafası çalışmaz. (Maide 103)
      18- Ölüleri Allah'ın dirilteceğini çoğu bilmez. (Nahl 38)
      19- Kıyametin geleceğine çoğu inanmaz. (Mümin 59)
      20- Doğru olan dinin Müslümanlık olduğunu, çoğu bilmez. (Rum 30, Yusuf 40)
      21- Kıyametin ne zaman kopacağının bilinmeyeceğini çoğu bilemez. (Araf 187)

NAMAZA NASIL KONSANTRE OLUNABİLİR ( Yoğunlaşabilinir )

Namaz ibadetinde en büyük sorun, ibadete tam konsantre olamamak yani yoğunlaşamamaktır. Bu problem en sıradan kişi ve en alim kişi için de geçerlidir. Bu konuda uzun uzun düşündüm, namaz konusunu en ince detayların kadar inceledim, araştırdım ve kendim çeşitli denemeler yaptım. Sonunda  namaza yoğunlaşamama sorunun sebebinin bu ibadetin ezbere dayalı olmasından ve Arapça dili ile icra edilmesinden kaynaklandığını buldum.

Evet ezbere yapılan ibadette bilinç, zihin, gönül yaptığı işten kopuyor. Zaptedilemez hale geliyor. Daha önce bu konudaki yazımda da belirttiğim gibi deli dana gibi oradan oraya koşturuyor  Vee ibadeti geçersiz hale getiriyor. Geçersiz oluyor çünkü namaz ibadetinin olmazsa olmaz şartı, yaptığın şeye yoğunlaşmaktır. Çünkü namaz Allah'ın huzuruna varmaktır. Allah'ın huzurundasın ama aklın başka şeylerde. Yani amiyane deyimle '' el işte göz oynaşta ''

Namazda neden ezber var ?
Bilindiği gibi Kur'an'da namazın temel esasları verilmiş ve detaya girilmemiş. Kıyam ( ayakta durmak ) rüku ( eğilmek ) secde ( alnı yere koymak ) gibi temel şekil şartları verilmiş, Allah'ı anma gibi hedefi belirlenmiş fakat bunun nasıl olacağı detaylandırılmamıştır. Çünkü Yüce Allah kullarını özellikle ibadette sıkı kurallarla bağlamak ve zorlamak istememektedir.

Peki namazı nasıl kılıyoruz ?
Peygamberimizin uygulamalarını esas alıyor, yani onu taklit ediyoruz.  Kıyamda iken Kur'an'dan ayetler ve özellikle Fatha Suresini okuyoruz, bir durumdan diğer duruma geçerken söylediği sözleri biz de uyguluyoruz. Ama bu ayet ve sözler -- Kur'an Arap kavminden bir peygambere inmesi sebebiyle Arapça olduğu için --  biz de Arapça okuyoruz ve EZBERDEN okuyoruz.
Ama Peygamber'imiz Arap'tır ve namaz ibadetini icra ederken söylediği her sözün okuduğu her ayet veya surenin anlamını bilmektedir. Biz Müslümanlar da onun yaptığı gibi yapalım derken ibadetimizi baştan sona Arapça eda ediyoruz. Kendi dilimizden olmadığı için de ezberliyoruz. Arapça ezberlediğimiz söz ve ayetlerin anlamını da genel olarak bilmiyoruz.

İşte ezberden yapılan ve anlamını bilmeden yapılan ibdette gerçek amacına ulaşamıyor.
Yani burada iki önemli mesele var: Arapça sözler ve ezber
Ne yapalım ?
Namazda okunan sure ve ayetler ile sözlerin Türkçe anlamlarını ezberleyelim ve namazı öyle  eda edelim. Oldu mu ?
Olmadıı...
İster Arapça, ister Türkçe sözleri  bir bütün halinde ezberleyerek yapılan yapılan ibadette konsantrasyon sağlanamıyor.
Sonuç olarak:
===  Namazda okuyacağımız surelerin ayet ayet anlamlarını EZBERLEMEYECEĞİZ, ÖĞRENECEĞİZ.
===  Bir hareketten diğerine geçerken söylenen sözlerin anlamlarını da EZBERLEMEYECEĞİZ, ÖĞRENECEĞİZ.
===  Namaz esnasında da önce söz veya ayetin Arapçasını söyleyip, sonra zihnimizde dilimize yani Türkçeye çevireceğiz. Katiyetle, örnek olarak Fatiha Suresini bir bütün olarak ezberimizden okuyarak sonra da Türkçe anlamını ezberden söylemeyeceğiz. Yani ayet ayet Arapçasını söyleyip Türkçe'ye tercüme edeceğiz. Böylece zihnimiz devamlı söylediğimiz sözler ve anlamları ile meşgul olacak ve ibadetten kopmayacak yani yoğunlaşma sağlanacak.

Namaz için bilinmesi gerekli Kur'an'ı, dini, ibadeti özetleyen, bilinmesi gerekli, olmazsa olmaz  iki sure var: Fatiha ve İhlas Sureleri. Bunlardan Fatiha Suresinin nasıl uygulanacağını örnek olarak aşağıda veriyorum:
Bismillahirrahmanirrahiym -- Rahman ve Rahiyim  ( Merhametli ve şefkatli ) Allah'ın adıyla
Elhamdü lillâhi rabbil' âlemiyin --  Alemlerin Rabbi ( düzenleyeni, çekip çevireni, terbiye edeni ) Allah'ı överim.
Errahmânirrahiym -- O merhametli, rameti her yeri kuşatan ve şefkatlidir.
Mâliki yevmiddin -- O din gününün ( kıyamet, ceza ve ödül gününün ) sahibidir.
İyyâke nağbüdü ve iyyâke neste'ıyn -- Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden dileriz.
İhdinassırâtelmüstakıym -- Bizi doğru yola ilet !
Sırâtelleaziyne en'amte aleyhim gayrilmağdûbi aleyhim ve leddâlliyn -- Nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapkınların yoluna değil.

Burada bir  şeye daha dikkat etmek gerekiyor.  Bazı Arapça kelimelerin mesela Rabb kelimesinin çeşitli anlamları vardır. Namaz esnasında  o anda yalnızca birini söylemek yeterlidir. Bir sonraki rekatta diğer bir anlamı söylenebilir.
Bilinçli yani anlamlı, tam yoğunlaşarak kılacağımız namaz uygulamasını anlatmaya başlıyorum.
Bu namazımız 2 rekattan oluşacak. Böyle bir namaza başlamadan önce namaz kılınması ile ilgili ezberlerinizi ve bilgilerinizi bir kenara koymalısınız. Bu uygulama  namaz ile ilgili temel bilgilerinizi değiştirmeyecek ve uygulama detaylarında farklılıklar oluşturacaktır.
Bu namazı isterseniz iki rekatlık bir şükür namazı kabul edin isterseniz sabah namazının 2 rekatlık farzı olarak uygulayın.

Aşağıdaki anlatımda bir hareketten diğerine geçişler ve açıklamalar koyu harflerle,
Arapça sözler büyük harflerle,
Türkçeye tercümesi  normal koyu olmayan harflerle yazılıdır.

Başlıyoruz:
Niyet ediyoruz
Eller kulak memelerine ve başlangıç tekbiri:
ALLAHU EKBER: ‘’ Allah yüce ve uludur ‘’
Fatiha Suresi:
BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHİYM -- Rahman ve Rahiyim  ( Merhametli ve şefkatli ) Allah'ın adıyla
ELHAMDÜ LİLLÂHİ RABBİL' ÂLEMİYN --  Alemlerin Rabbi ( düzenleyeni, çekip çevireni, terbiye edeni ) Allah'ı överim.
ERRAHMÂNİRRAHİYİM -- O merhametli, rameti her yeri kuşatan ve şefkatlidir.
MÂLİKİ YEVMİDDİN -- O din gününün ( kıyamet, ceza ve ödül gününün ) sahibidir.
İYYÂKE NAĞBÜDÜ VE İYYÂKE NESTE'IYN -- Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden dileriz.
İHDİNASSIRÂTELMÜSTAKIYM -- Bizi doğru yola ilet !
SIRÂTELLEZİYNE EN'AMTE ALEYHİM GAYRİLMAĞDÛBİ ALEYHİM VE LEDDÂLLİYN -- Nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapkınların yoluna değil.

Tekbir ve rükua ( eğilme ) varış:
ALLAHU EKBER:  Allah yücedir 
Doğrulma:
SEMİALLAHÜ LİMEN HAMİDEH:  Allah hamd eden ( öven ) kulunun övgüsünü işitmiştir 
Ve arkasından ayakta iken:
ALLAHÜMME RABBENÂ VE LEKE’L HAMD:  Allah’ım, ey Rabbimiz, hamd ( Övgü ) sana mahsustur.
Tekbir ve secdeye varış:
ALLAHU EKBER: Allah uludur
Secdede:
SÜBHÂNE RABBİYE’L - A’LÂ:  Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih edip yüceltirim:
Secdeden doğrulurken:
ALLAHU EKBER: Allah yücedir.
Tekrar secdeye varış:
ALLAHU EKBER: Allah uludur

Secde de:
SÜBHÂNE RABBİYE’L - A’LÂ:  Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih edip ( arındırıp )  yüceltirim:

Secdeden doğrulup ayağa kalkarken:
ALLAHU EKBER: Allah yücedir

Fatiha Suresi:
BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHİYM -- Rahman ve Rahiyim  ( Merhametli ve şefkatli ) Allah'ın adıyla
ELHAMDÜ LİLLÂHİ RABBİL' ÂLEMİYN --  Alemlerin Rabbi ( düzenleyeni, çekip çevireni, terbiye edeni ) Allah'ı överim.
ERRAHMÂNİRRAHİYİM -- O merhametli,  şefkatlidir.
MÂLİKİ YEVMİDDİN -- O din gününün ( kıyamet, ceza ve ödül gününün ) sahibidir.
İYYÂKE NAĞBÜDÜ VE İYYÂKE NESTE'IYN -- Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden dileriz.
İHDİNASSIRÂTELMÜSTAKIYM -- Bizi doğru yola ilet !
SIRÂTELLEZİYNE EN'AMTE ALEYHİM GAYRİLMAĞDÛBİ ALEYHİM VE LEDDÂLLİYN -- Nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapkınların yoluna değil.

İkinci defa rüku - secde ve ALLAHU EKBER - Allah uludur.  Tekbiri ile oturuş:
Besmele ve İhlas Suresi:
 BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHİYM -- Rahman ve Rahiyim  ( Merhametli ve şefkatli ) Allah'ın adıyla
KUL HÜVALLAHÜ EHAD : De ki O Allah tekdir.
ALLAHÜSSAMED: Allah hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır.
LEM YELİD VE LEM YÛLED: Doğurmamıştır, doğmamıştır.
VE LEM YEKÜN LEHÜ KÜFÜVEN EHAD: O'nun hiç bir şey dengi ve benzeri olamaz

Namazı sonlandırıyoruz. Önce sağ tarafa selam:
ES-SELÂMÜ ALEYKÜM VE RAHMETULLAH: Allah’ın selamı ve rahmeti size olsun

Sonra sol tarafa selam:
ES-SELÂMÜ ALEYKÜM VE RAHMETULLAH: Allah’ın selamı ve rahmeti size olsun

Namaz sonlandırdıktan sonra da dua. İçimizden geldiği gibi ezberden Arapça veya Türkçe sözlerle değil, o an hissettiğmiz duygularımızı,  ihtiyacımızı ve O'ndan isteklerimiz belirten sözlerle
Ayrıca rükua varırken, secdede iken, otururken İhlas Suresinden sonra, Allah'ın anlamlarını bildiğimiz isim ve sıfatlarının Arapçasını üçer defa tekrarlayıp anlamlarını düşünerek tekrarlayabiliriz.

Bu ibadetimizi daha anlamlı ve makbul kılacaktır

28 Kasım 2018 Çarşamba

'' HEMŞEHRİCİLİK '' KÜLTÜRÜ KABİLECİLİK KÜLTÜRÜNÜN UZANTISIDIR...




Çocukluk çağlarımdan beri  toplumumuzun genelindeki  '' Hemşehricilik  '' kültürü 
uygulamalarına takılırım, bu gereksinimlerini anlamaya çalışırım. Bir şehrin insanları başka şehirlerde, bir ilçenin insanları kendi şehirleri ve komşu şehirlerde, bir köyün insanları kendi ilçeleri ve il merkezinde kendi yöreleri kökenli insanları arar bulur, tanışır ve çoğunlukla  '' KÜLTÜR; DAYANIŞMA VE YARDIMLAŞMA ''  dernekleri kurarlar ve belirli kahvehane, lokal ve dernek çatısı ve himayesi altındaki yerlerde  boş zamanları ve istirahat hallerinde bir araya gelir, sohbet eder ve genelde özel ve resmi iş ve işlemlerinde yardımlaşırlar. Hatta birbirlerine kayırmacılık yapma ve torpil olma imkanlarını arar bulur ve gerçekleştirirler.

Özellikle İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri insanlarımızda bu  faaliyet biraz daha fazla görülür. Her şehirde o şehrin ilçelerinin ve köylerinin Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma  Derneği mutlaka vardır. Ayrıca  her şehrin insanlarının ülkemizin neredeyse tüm kentlerinde, özellikle üç büyük şehrimizde böyle hemşehrilik dernekleri vardır. 

Milletvekillerimizin TBMM'deki makam odalarına gelen ziyaretçilerinin  % 99'u muhtemelen hemşehrileridir. Bu ziyaretlerinin nedenleri mutlaka ve mutlaka resmi bir makamdaki işlerini halletmek için haklı olsalar ve haklı olmasalar da yardım bulma isteğidir. 

Batı illerimizde  bu kültürel yaklaşım biraz daha azalır ama mutlaka vardır. Üç büyük şehrimiz İstanbul, Ankara ve İzmir'de ise bu faaliyet  yok denecek derecede azdır veya yoktur.

İç Anadolu'muzun doğusunda ve merkezindeki iki ilde ve Güneydoğu Anadolu'muzdaki bir ilde çalıştım yaşadım, yakınımı ziyarete gittiğimde gördüm ki, insanların başka yörenin  insanlarını  ''  YABANCI  ''  olarak tanımlakta ve algılamaktadırlar. Bu davranış şekli kökeni genellikle ORTA DOĞU yöresindeki insanlarda binlerce yıl  önceki  KABİLE kültürüne dayanmakta, kişilerin tek başına kendi yaşamlarını sürdürmede yetersiz oldukları inancı  ve bilincine dayanmakta, birbirlerine yardım ve dayanışma ile ayakta kalma güdüsünü tatmine yönelmelerine sebep olmaktadır.

Hemşehricilik kültürünün dayanağı ve tek ölçüsü aynı yörenin insanı olmak, orada doğmuş olmak, az ve çok bir süre o yerde yaşamış olmaktır. 

Liyakatın, haklı olmanın İyi ve ahlaki açıdan muteber olmanın bir önemi değeri yoktur bu kültürün egemenliği altındaki insanlarda. 

Bu satırların yazarı olan ben işte bu tutumu ve kültürü benimseyemedim. Seçici oldum yaşam boyu. Sevmediğim, sevemeyeceğim, davranış ve yaşam şeklini onaylamadığım insanlarla bir araya gelemedim, gelemiyorum. Böyle faaliyetlere hiç girmedim. Kazaen  böyle ortama  girmişsem. Bir daha girmemeye özen gösterdim.

Yani benim tek ölçüm, hemşehri değil, benim benimsediği değerleri benimseyen İNSAN olması....

Ayrıca tüm ahlaki değerler ve İslam dini bu oluşuma karşı....






Not: Yazıma koyduğum resimler  yalnızca birer örnektir. Bu dernekleri hedef almamaktadır.  Bu tür derneklerin  ülkemizde, kentlerimizde binlercesi vardır 







25 Kasım 2018 Pazar

Kur'an emsalsiz olduğu ile ilgili meydan okuyan bir kitaptır....



'' De ki; Bütün insanlar ve görünmeyen gizli varlıklar  (Cinler) bu Kur'anın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelselerdi ve birbirlerine bu konuda destek olmak için ellerinden ne gelse yapsalardı yine onun bir benzerini ortaya koyamazlardı ''

************************ İsra / 17 - 18 ************************


'' Yüz Maymun '' fenomeni İslam'ın tek kaynağının Kur'an olduğu gerçeğini toplumumuza benimsetti....




Kısa bir süre önce   yayınladığım ''  Kuantumsal bir uygulama: 100 Maymun Deneyi '' başlığı altındaki yazımda, toplumdaki  yeni fikir ve uygulamaların toplumun  kitlesine uygun bir oranda ve sayıda üyesinin benimsemesi halinde  tüm toplum fertlerine düşünce enerjisi ile yayılacağı, yaygınlaşacağı ve kabul edileceği konusundaki bilim adamlarında yapılan deneyi anlatmıştım.

Bu deneyi hatırlatayım:
1952'de Japonya'da Koshima Adası' nda bilim insanları  maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı atates bırakıyorlar.  Bu adanın maymunları da tatlı patatesin tadından hoşlanıyor ama bu yiyeceğin kumlu olması hiç de hoşlarına gitmiyor. Fak can boğazdan gelir diyerek kumlu da olsa yemeye devam ediyorlar.

Bir gün, 18 aylık İmo isimli dişi maymun tatlı patatesleri yakındaki su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl ediyor. Bu buluşunu annesine de öğretiyor. İmo'nun arkadaşları da patatesleri yıkayarak yemeyi öğreniyor ve kendi annelerine de öğretiyorlar. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarını  gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasında yayılıyor.


1952 - 1958 yılları arasında genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu patatesleri yıkamayı öğreniyorlar. Bu daha sağlıklı ve zevkli davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanıyor.  Yeniliklere açık olmayan, çocuklar ve gençlerden bir şeyler öğrenilebileceğini düşünmeyen, kendi  bildiklerini devam ettirmede ısrar eden yetişkin maymunlar da kumlu patates yemeye devam ediyor.


1958 yılı son baharında çok şaşırtıcı bir şey oluyor.  Koshima maymunlarının bir kısmı 
( diyelim ki 99 maymun ) artık patatesleri suda yıkayarak yemeyi öğrenmiş oluyor. Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılıyor. İşte o an her şey değişiyor. Aynı günün akşamı, adadaki hemen hemen tüm maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya başlıyor. 100. maymunun ilave enerjisi her nedense devrim yaratıyor....

Ama hikaye bitmedi. Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz, bu adayla doğrudan ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları. Yeni BİR DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞ TARZI; TOPLUMLARI OLUŞTURAN FERTLERİN BELLİ BİR ORANI TARAFINDAN BENİMSENDİĞİ AN, BU YENİLİK,  MESAFENİN ÖNEMİ OLMAKSIZIN ZİHİNDEN ZİHİNE AKTARILABİLİYOR...  ''


Peygamberimiz Hz. Muhammed  aracılığı ile insanlığa gönderilen Kur'an ile tebliğ edilen İslam Dini ülkemiz ve tüm İslam ülkelerindeki insanlar tarafında zamanla gerçek kaynağı olan Kur'an'dan uzaklaştırılmış, Kur'an'daki '' Din Allah'ındır, Peygamberler dahi din hükmü koyamaz '' emrine rağmen bir takım din adamları ve ilgili,ilgisiz insanlar tarafından uydurulan hurafe ve  Peygamberimize atfen Hadis iddiasındaki rivayetler ile dejenere edilerek tanınamaz hale getirilmişti.   Gerçek dinin ne olduğu konusunda başlangıçta cılız olarak başlayan itirazlar pek etkili olamamış, 1400 yıl İslam Dini  GELENEKSEL  İSLAM adını verebileceğimiz bir yanlış şekle bürünerek bu günlere gelinmişti.

Bundan 30 - 35 yıl kadar önce ülkemizde rahmetli Akademisyen Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk  Kur'an'daki gerçek İslamı kitapaları ile ve TV  ekranları program ve konferansları ile anlatmaya ve tebliğe başlamış, çok şiddetli tepki ve hakaretlere uğramış, mücadele ve adeta savaş vererek sağlığından olmuş ve bu yüzden Kanser'e yakalanmış ve hayatından olmuştu. Onun bu gerçeğe yani '' Kur'an'a dönüş '' mücadelesine zamanla  Prof. Dr. Süleyman Ateş, Bayraktar Bayraklı, Mehmet Okuyan ve Mustafa İslamoğlu gibi değerli hocalar katılmış ve  yavaşta olsa bu Kur'an'a dönüş mücadelesi toplumda kabul görmeye ve taraftar bulmaya başladı.

Sonunda bu günlere gelindi. Başlangıçta bu itiraz tebliğleri şiddetle reddedilirken bu bu gibi değerli insanların çabaları ile artık, bu gerçeğe dönüş akımı mücadelesi özellikle ülkemizde kitleler tarafından benimsenir hale geldi. Bu konuda tepkiler ve itirazlar artık gerçeğe direnen ve sayıları azalan Geleneksel İslam  taraftarlarına yapılmaya başlandı.

Kuantumsal 100 Maymun fenomeni bu Kur'an'a dönüş mücadelesinde de gerçekleşti. Toplumun  önemli bir kesimince  benimsenen  bilgi ve görüş,  beyinlerdeki düşünce enerjisi yardımı ile kitlesel dönüşüme neden oldu.

Allah bu uğurda mücadele veren gerçek aydınlarımızdan razı olsun......




ÖĞRETMENLİK NASIL BİR MESLEKTİR ?...



ÖĞRETMENLİK;
KPSS puanı ancak bu mesleğe uygun olduğu için,
Geçim derdi endişesiyle,
İstese de istemese de, 
Sevse de  sevmese de,
Seçilmek ve icra edilmek zorunluğunda kalınarak
Yapılacak bir meslek değildir.

ÖĞRETMENLİK;

Anlatabilmek, öğretebilmek yeteneği ister.
Çocuklara, 
İnsana,
Eğitime
SEVGİ İLE YAKLAŞMAK İSTER.
Sabır ister,
Fedakarlık ister.
Eğitimin bir Allah ve Peygamberlik mesleği olduğunu,
Allah'ın  yer yüzünde özenle, en güzel bir şekilde yarattığı insana '' katkıda bulunmak ''  anlamına geldiğini,
BİLMEK VE İNANMAK İSTER....

ÖĞRETMENLİĞİN;

İSTENEREK, 
SEVİLEREK, 
KEYİF ALINARAK  ve
HEYECANLA YAPILACAK 
BİR MESLEK OLDUĞUNU BİLMEK GEREKİR....

19 Kasım 2018 Pazartesi

ANLAMI BİLİNMEDEN SÖZLERLE YAPILAN İBADET '' RİTÜEL '' ( Şeklen ) OLMAKTAN İLERİ GEÇEMEZ...



İBADET  YANİ  NAMAZ,  ALLAH'IN  HUZURUNA  ÇIKMAKTIR,

ONUNLA YAPILAN  BİR  GÖRÜŞMEDİR, SOHBETTİR.

ANLAMI  BİLİNEREK, KENDİ DİLİNDEN  YAPILMALIDIR.


ANLAMI BİLİNMEYEN, YABANCI BİR  DİLİN  SÖZLERİ İLE YAPILAN İBADET,
BİR ŞEKLİ TÖREN   YANİ  RİTÜELDİR.

VE  HATTA  AYİNE  BENZER.

RİTÜEL VE AYİNİN  DİNİMİZDE  YERİ  YOKTUR

EZAN, İBADETE ÇAĞRI ANONSUDUR. MUTLAKA ARAPÇA OKUNMALIDIR. ÇÜNKÜ........



EZAN  İBADET DEĞİL, 
İBADETE  ÇAĞRI  ANONSUDUR

DÜNYADAKİ  HER MİLLETTEN,  HER DİLDEN  
İNSANLARIN  BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNCA
ANLAMI BİLİNİR.


İSLAM  DİNİN  SEMBOLÜDÜR

BU NEDENLE  ARAPÇA  OLARAK  OKUNMALIDIR.

AMA İBADET,  İBADET OLMASI İÇİN,
KENDİ  DİLİNDEN, 
ANLAMI  BİLİNEREK,
VE BİLİNÇLİ OLARAK  YAPILMALIDIR.


15 Kasım 2018 Perşembe

FETÖ nün ülkemize teslimi Trump'un şeytani bir tuzağıdır..



Trump  kısa bir süre önce PKK ve PYD üzerinden  ülkemiz sınırlarına  komşu bir terör devleti kurma amacına ulaşabilmek için bir senaryoyu uygulamaya koymuş bu konudaki faaliyetlerini perdelemek için hiç kimsenin inandırıcı  bulmadığı  bir icraata başlamış ve  PKK'nın üç önemli elebaşısının yakalanmasına yardım edecekler için milyon dolarlar ödül koyduğunu açıklamıştı... 

Ülkemiz yöneticileri  bu oyunu görmüş ve pek ciddiye almamıştı. Şimdide  senaryosuna ortak olduğu Cemal Kaşıkçı cinayetinde azmettirici olduğu tüm dünyaca bilinin Prens Selman'ın üzerine Başkanımız Erdoğan fazlaca gidip dünya kamuoyu önünde Suudi Arabistan'ı köşeye sıkıştırınca FETÖ'yü  ülkemize teslim etme planını devreye koydu.

Ülkemiz ve dünya kamuoyunun dikkatini önemli başka bir konuya yönlendirip, FETÖ'yü teslim edecek mi, etmeyecek mi, ne zaman edecek söylentileri ile uzunca bir süre  oyalamayı, Kaşıkçı  Cinayeti olayı tepkisini soğutmayı  belki bu arada PYD üzerindeki hedeflerine yönelik faaliyetlerini sessizce ilerletmeyi,  ülkemizin Fırat'ın doğusunun temizlenmesi için  yapacağı kara harekatını durdurmayı hedeflediğini düşünüyorum.

Yani kısaca bu FETÖ  olayı ülkemize yönelik şeytani bir tuzaktır.  Sonucunda  işler istediği gibi gitmezse, Trump cambazı  muhtemelen  FETÖ'yü  bize teslimden vaz geçecektir.

TAM BİR ÇİRKİN AMERİKALI OYUNUDUR...  

Aman dikkat...