9 Kasım 2017 Perşembe

Mucize ve keramet '' kuantum boyutunda '' gerçekleşiyor !...




Kuantum fiziği son 8 - 10 senedir çok ilgi duyduğum konu. Bu konuya önce kişisel gelişim alanındaki yeri ile girdim. Sonra da konunun kaynağı Kuantum Fiziği'ni anlamaya çalıştım. Tabii ki fizikçi olmamam ve yaşımın ilerlemiş olması dolayısı ile anlamakta öğrenmekte oldukça zorlandım. Çeşitli kitapları ve eserleri inceledim. Sonra vazgeçtim. Bir müddet sonra tekrar ele aldım. Bu süreç üç dört defa tekrarlandı. Son bir iki aydır elimden düşürmediğim ve tekrar tekrar incelediğim 3 kitap var:
##  PARÇECIK  FİZİĞİ  En küçüğü keşfetme macerası - Sezen Sekmen - ODTÜ Yayıncılık 2012
##  Ezoterizmin Bilimsel İspatı   KUANTUM - Cihangir Gener -  DHARMA Yayınları 2013
##  Maddenin En Son Yapıtaşı  HIGGS  BOZONU - Chiristophe Grojean,  Laurent Vacavant - SAY Yayınları 2014

Bu tür eserlerin içinde eski klasik fizikçilerin dahi bilmekte, anlamakta zorlanacağı kavramlar ve terimler var. Bu terim ve kavramlar o kadar yoğun ki, anlar gibi olduğun konularda kısa bir süre sonra ipin ucunu kaçırıyor ve tekrar başa dönmek zorunda kalıyorsunuz.
Neyse, ayrıntılı bilgileri değil ama konunun ana hatlarını kavrayabildiğimi söyleyebilirim.

İşin bence ilginç yanı Kuantum Fiziği alanındaki araştırmalar batıda 1901 yılında başlıyor, çerçevesi çizilmeye başlanıyor. 1930' larda bir ölçüde belirginleşiyor. 1940 ve 1950' li yıllarda ana hatlar  tamamlanıyor. Benim lise öğrenimini tamamladığım 1960 ların ortasına kadar tüm öğrenim sürecinde bu fizik türünün ismini okumayı bırakın adını dahi duymuyoruz.  Kuantum konusu, benim ve toplumumuz fertlerinin  çoğunluğunun hayatına son 10 senedir işin magazin boyutu ve kişsel gelişin alanındaki çalışmalar ve yayınlar ile giriyor. Sonra da son bir kaç senedir  '' Tanrı Parçacığı - Higgs Bozonu ''   terimleri ile güncelleşiyor ve önem kazanıyor.

Bilindiği gibi fizik bilgilerimiz bir cismin bölünebilen en küçük parçası kabul edilen atoma kadar alanla sınırlıydı.. Buna yukarıda belittiğimiz gibi '' Klasik Fizik '' deniyor. Sonra bölünemez denilen atom da bölünüyor ve içine giriliyor. Atomun altındaki parçacıklar birer birer keşfediliyor. Temel olanları ve olmayanları var. Görülüyor ki atom altı,  klasik fizik alanına giren beş duyu ile algıladığımız alemden daha geniş, engin ve daha zengin. Milimetrenin bin de ve hatta on binde biri küçüklüklerin söz konusu olduğu bu mikro alan tüm evrenin ve içindekilerin '' varoluşlarının ''  temel şifrelerini de içinde saklıyor.

İşte atom altı bu parçacıklar alemine '' Kuantum '' adı veriliyor. 
Fizik alanı varlığı görülen, dokunulan tüm duyularımızla algılanan bir alan. Sistemnleri var. Kanunları var. Ölçülebiliyor.  Kuantum alanı yani atom altı parçacıklar ise davranışları bilinmeyen, ölçülemeyen, gözlenenmesi çok güç olan ve bazıları ise hiç gözlenemeyen parçacıkları içeriyor. Davranışları genelde kuralsız. Bilim adamları bunları ''  tuhaf davranışlı  '' diye isimlendiriliyor.

'' Foton '' gibi bazılarının hızları ışık hızında yani saniyede 300.000 km. bazıları da bunu da aşıyor evrenin milyarca yıl ışık hızı uzaklıklarına anında yani saniyesine ulaşıyor. Aynı türde olanlar bu hızla haberleşiyor ve benzer davranışlar gösteriyorlar. Bazıları şimdi burada, bir anda denebilecek en kısa zamanda dünyanın en uzak yerinde, bazen de aynı anda iki yerde veya her yerde olabiliyorlar...

İşte, bilinen algılanan bu fiziki alem dışında bilgilerine, varlıklarına kolay ulaşılamayan ve kanunları bilinmeyen, duyu organları ile algılanamayan bu çok küçük boyuttaki varlıkları içeren   alem ''  KUANTUM alemi '' artık insanların 21. asrın en önemli fenomeni olmaya aday. ve bu alemlerdeki olaylar da daha önceleri açıklanamayan '' FİZİK ÖTESİ '' olayları ifade etmek için kullanılan ''  Metafizik ''  terimine eşdeğer anlamı içerdiği için Kuantum alanındaki olaylara da Metafizik yani fizik ötesi diyebiliz.

Bugüne kadar bilinemeyen, açıklanamayan, zihin okuma, durugörü, önsezi, veliler, ermişler, aynı anda Türkiye'de memletinde ve Kabe'de namaz kılarken görünen kişiler gibi metafizik olaylar bu Kuantum bilgileri ve alanı ile açıklığa kavuşabilecektir.
Doğrusunu Allah bilir ya, melekler, cinler gibi bizim algılamayamadığımız boyuttaki varlıkların  Kuantum boyutunda olduğunu düşünüyorum.
Sonra hani henüz fantezi gibi görünen '' ışınlanma '' olayı ilerde  Kuantum boyutunda gerçekleşebilir.
Ayrıca bu güne kadar insanların mevcut fizik bilgileri ve imkanları ile aşamadığı uzaydaki çok çok büyük uzaklıklar belki de bir gün fizik ötesi Kuantum imkanları ile aşılabilecek ve başka uzak veya yakın gezegenlere ulaşma ufku bu alanla açılacaktır.

Şimdi gelelim mucizeler ve kerametler konusuna:

Bu konuyu Prof.Dr.Süleyman Ateş Hoca'mızın '' Görünmez Alemin İzleri '' isimli eserinin 1. cildindeki bilgilere göre açıklayalım:
''  Olağanüstü bir şey,  peygamberin elinde oluşursa ''  mucize  '' ,mümin yani inançlı bir kimsenin  elinde meydana gelirse  ''  keramet  ''  başka bir kimsenin elinde zuhue ederse  ''  istidrac  ''  sayılır.

Peygamberle veliler arasında, metafizik olay bakımından şu fark vardır:

Peygamberler, Allah'ın kendi ellerinde yaratılmasına izin verdiği mucizeyi göstermekle mükelleftirler. Mucize Peygamberliğin bir delilidir. Bunu gizledikleri takdirde Allah'a isyan etmiş olurlar. 

Veli ise, kerametini gizlemelidir. Keramet ile veliliğini ispat etmeğe kalkışmaz. İnsanları irşad ( bilgilendirme ) amacıyla keramet gösterebilir. Fakat dünya menfaati için keramet göstermek, Allah'a karşı gelmektir.
İstidrac'ın inançsız kimselere metafizik olay gösterme yeteneği olduğunu yukarıda belşrtmiştik. Allah, kaprislerinin tutsağı olan sapkınları, bol nimet vererek istidrac eder. onlara verilen nimet, adeta bir tuzak gibi onları yavaş yavaş yakalyıp helak eder.''
Benim görüşüme göre [ doğrusunu Allah bilir ]  mucize, keramet ve istidrac Kuantum boyutunda metfizik olaylardır.

ZİNCİRLERİ KIRMAK !...







Eskiden mahkumlar zindanlarda hürriyetleri kısıtlandığı gibi bir de zincirlerle bedenlerinden veya ayaklarından bağlanırlarmış. Ne korkunç ceza. Şimdilerde pek kalmamış olabilir.Ama benim burada ele alacağım başka bir tür zincir ve o zincirlerin kırılması. Konumuz düşünceye vurulan zincirler...

Düşünceye zincir iki türlü olabilir; birincisi başkaları tarafından, yani yasaklar veya sansür. Aslında düşünmeye sınırlama hiçbir şekilde getirilemez. Ancak eyleme dönüşmesi ve açıklanmasına yasak ve sınırlamalar getirilebilir.

Düşünceye ikinci tür zincir, insanların kendi kendine vurduğu zincirdir. Önemli olan ve bu gün üzerine duracağımız konu budur.

İnsanlar kendi düşüncelerini sınırlayabilir mi ?
Tabii ki sınırlayabilir. Hem de örnekleri günlük yaşantıda çok yoğun bir şekilde görülmektedir. İnsanlar o ana kadar edindiği bilgiler, duyuları ile algıladıkları tecrübeleri ile düşüncelerini  kendilerini sınırlarlar. Hayata, konulara ve olaylara hep aynı açıdan ve aynı ön yargılarla bakarlar ve aynı ve benzer yorumlarda bulunurlar.Bu insanlar için kolaydır, kestirmedir. Zihinsel bir faaliyet gerektirmez...

Ama bu türlü yaklaşım insanın kendisini sınırladığı gibi, genellendiği zaman tüm toplumu ve insanlığı sınırlar, gelişmesini ve ilerlemesini engeller.
İnsanlar hiçbir yeniliğe, buluşa ve icatlara ulaşamaz...
İnsanlar beynin yeteneklerinin ortalama yüzde yedisini kullandığı ileri sürülüyor.
İnsan beyninin yetenekleri insanların kavrayamayacağı kadar fazla olduğu öngörülüyor. 
Çünkü Yaratıcı'sı ona '' ruhundan üflemiştir ''

İnsan beyni yorulmaz. Zihnen çalışanların yorgunluk hissetmeleri antrenmansızlıktandır. Nasıl ki fazla çalışmayan vücut kasları biraz hareket ile aşırı yorgunluk tepkisi vermektedir. Çalışmaya pek alışkın olmayan, günlük rutin çalışmanın dışına çıkamayan beyinler biraz zorlanınca yorgunluk ve sürmenaj hissi gösterirler. Yani beyin yorgunluğunun sebebi de antrenmansızlıktır.

Bunama olayı, beyinlerini kullanmayan basit ve sıradan insanlarda görülür. Çok ileri yaşlara kadar zihinsel çalışan devlet ve bilim adamlarından bunayanını göremez ve duyamazsınız...

Düşünmeye, fikir ve bilgi üretmeye alışmış yani çalışan beyinler yorulmazlar, enginlere açılırlar...
Büyük çözümlerin, buluşların, keşiflerin ve icatların sırrı buradadır.
Bir konuya ilgi duymak.
O konuya çok yoğunlaşmak.
Hemen akla gelebilecek açıların yanında, farklı açılardan da bakabilmek.
O güne kadar bakılmamış ve fark edilmemiş açıları görmek ve denemek...

Burada bir örnek vereyim:
Karşıda bir cisim var. O cismin çevresinde de o cismi görebilen beş adet pencere var. Kişi hep o pencerelerden birinden bakarsa hep aynı şeyi görür.
Bir gün, 1 ay veya beş sene de geçse sonuç değişmez.
Ama diğer pencerelerden de bakmayı akıl ederse, denerse durum değişir. O cismin farklı yönlerini, özelliklerini de görmek, fark etmek imkanına kavuşur.
İşte insanın ve insanlığın ilerlemesi, gelişmesi ve çok uzun süreli kangrenleşmiş problemlerin çözüm sırrı burada yatmaktadır.
Konuya farklı açılardan yaklaşmak.
O güne kadar denenmemiş fikir ve düşünce alanlarını ve açılarını bulmak.
Onlara yoğunlaşmak;

Yani ENDİ DÜŞÜNCESİNE ZİNCİR VURMAMAK, VARSA DÜŞÜNCE ZİNCİRLERİNİ KIRMAK ...

Allah'la '' pazarlık '' olmazz !...

Dinimizde yaygın şekli ile '' Mirac mucizesi '' olarak bilinen olay, İsrâ ve Mirac olmak üzere iki bölümden meydana gelmektedir. İsr'a Kur'an'da, Mirac ise hadislerde bildirilmiştir.

İsrâ  Kur'an'da şöyle açıklanmaktadır:
'' Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye ( Muhammed ) kulunu Mescid-i  Haram'dan [ Mekke'de ortasında Kâbe'nin bulunduğu mescid ]  çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ'ya  [ Kudüste, Mescid-i Haram'dan sonra yeryüzünde yapılan en eski mescid ]  götüren Allah, noksan sıfatlardan arınmıştır. ''  ( 17 / 1 )
Görüldüğü gibi olayın Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya kadar olan kısmı bu ayette anlatılmaktadaır. İsrâ; gece yürütmek demektir.

Mirac ise sözlükte merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek, yükselme aracı ve yükselme yeri gibi anlamlara gelmektedir. Dini literatürde ise Mirac; İsrâ olayının Mescid-i Aksâ'dan sonra gerçekleşen Peygamber'in semaya yükselmesidir. Mirac olayının ruhen m, yoksa hem ruhen hem de fiziken mi gerçekleştiği hakkında farklı iki görüş vardır. Hz. Muhammed'in fiziki olarak Allah'la görüşmüş olması mümkün değildir. Çnkü  6/103 ayetinde '' Gözler onu idrak edemez ''  buyuruluyor. Bu ayete göre bırakın Allah'la defalarca pazarlık etmesini O'nun bir insan olarak Yüce Yaratıcının karşısına gelip onu görmesi mümkün değildir.

Şimdi gelelim; Mirac ile ilgili -- hadislerin en uzunu olup, sayfalar süren  --  hadis iddiasına. Özetle şöyle:
'' Hz. Muhammed Mirac ( yükselme ) sırasında Allah ile 7. gökte görüştüğünde, Allah önce günde 50 vakit -- rekat değil --  namazı emrediyor. Fakat neyse ki 6. gökte bekleyen Hz. Musa tekrar Hz.Muhammed'e Allah'tan bunu düşürmesini  tavsiye ediyor.7. gökteki Allah ile 6. gökteki Hz. Musa arasında 5 kez gidip gelen Hz. Muhammed'in sıkı pazarlığı sonucu namaz vakitlerinin sayısı 50 den beşe düşüyor !... ''

Sıra geldi bu hadis iddiasında  olan  --  Yahudi masalcılarının parmak izlerini taşıyan -- sözlerin çürük noktalarına:
Kur'an'da  ''  Allah bir kişiye asla taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez  '' mesajını veren şu 4 ayet var:
2 / 286 --  6 / 152 --  7 / 42 --  23 / 62

Allah'ın ilk olarak insanlara günde 50 vakit namaz emrettiğini söylemek, ki bu gündüz gece her 28 dakikada bir namaz kılmak  anlamına gelir ki; Bu ayetlere ters düşer ve insanların  uyumadan 24 saat boyunca ibadet etmesini gerektirir , bu da tüm fizik ve yaratılış kanunlarına uymaz. Ayrıca '' çok merhametli olan '' Yaratıcı'nın  merhametini inkar etmek demektir.

Sonra, bu uydurulan hikaye Hz. Muhammed'in zekasına da hakaret eder. Bununla da kalmayıp Allah'ı zalim bir patron, [ Hâşâ ]  Hz. Musa'yı da  Peygamber'imizi yönlendiren akıl hocası konumuna sokar.
Üstelik namaz ilk defa, Peygamber'imiz ve Kur'an'la değil şu ayetlerle b elirtildiği gibi  Hz İbrahim ile başlamıştır:
!7 / 1, 78  -- 53 / 1, 182, 183  --  2 / 124,125  --  2 / 238  --  11 / 114  --  24 / 58

Ne yazık ki bu meşhur hadis söylentisi akıl, mantık ve Kur'an terazisine vurulmadan nice benzer hadis iddiasında olan sözler gibi  kabul edilmiş ve neredeyse akademisyenler, ilahiyatçılar ve  araştırmacıların büyük çoğunluğu tarafından eserlerine alınarak bugüne kadar getirilmiştir. Herhangi bir din adamına sorun, -- inanmış olarak -- heyecanla bu uydurma söylentiyi size aktaracaktır.


Not: Bu yazının hazırlanmasında  Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarından '' DİNİ KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ '' ( Sayfa: 327, 428, 429, 443 ) ve OZAN Yayıncılık yayınlarından Dr. Edip Yüksel'in '' İslami Reform İçin MANİFESTO ''  ( Sayfa: 71 )  isimli eserlerden yararlanılmıştır.

Alevilik ve Şiilik arasındaki farklar...




Alevilik ve Şiiliğin ortak noktasının Hz. Ali'ye bağlılık olduğu genellikle bilinen bir husustu. Herhalde bir farklılıkları olmalıydı ki, ayrı birer inanç ekolü idiler. İşte bu farkları merak ettim.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Dini Kavramlar Sözlüğü'ne müracaat ettim. Aradığım cevabı bulamadım. Sonra da İnternet'te araştırdım. Sonuçlarını sizinle paylaşayım dedim.

Önce ortak yanlarını ele alalım:

Alevlilke Şiiliğin, Hz.Ali, Ehli Beyt ve 12 İmam sevgisi dışında ortak bir yanları yokmuş ve bu sevgi de farklı boyutlarda imiş.

Şimdi gelelim farklı yönlerine:

===   Şiilikte ibadet camide yapılır.
**** Alevilikte ibadet cemevinde yapılır.

===  Şiilikte imam vardır.
****  Alevilikte Pir-Mürşit-Rehber ve ana vardır.

===  Şiilikte ezan ibadette çağırır.
****  Alevilikte ibadete 12 hizmet erbabı Peyikçi çağrı yapar.

===  Şiilikte ibadet haremlik, selamlıktır.
****  Alevilikte ibadet; er ile bacı, can olarak yerine getirilir.

===  Şiilikte ibadette kıbleye/Kâbe´ye dönülür
****  Alevilikte yüzyüze, cemal cemale dönülür.

===  Şiilikte şeriat kapısı vardır.
****  Alevilikte 4 kapı 40 makam inancı vardır.

===  Şiilikte mezhep/inanç merkezi Necef’dir.
****  Alevilikte inanç merkezi Pir Hacı Bektaş-i Veli’dir.

===  Şiilikte ibadette müzik günahtır.
****  Alevilikte müziksiz sazsız semahsız ibadet olmaz.

===  Şiilikte ramazan orucu vardır.
****  Alevilikte muharrem orucu vardır.

===  Şiiler şeriattan yanadır.
****  Aleviler Hakk ve hakikattan yanadır.

===  Şiilerde ibadet Farsça veya Arapçadır
****  Alevilerde ibadet anadilde yapılır.

===  Şiilikte tanıklık ve bağlılık vardır
****  Alevilikte ikrar verme vardır

===  Şiilikte Müta nikahı, çok eşlilik vardır
****  Alevilikte tek eşlilik esastır.

===  Şiilikte kadınlar çarşafa kapanmak zorundadır.
****  Alevilikte örtünme şartı yoktur.

===  Şiilikte zahiri (yüzeysel) yorum vardır.
****  Alevilikte batıni (içsel) yorum vardır.