7 Ekim 2017 Cumartesi

Kutsallaştırmak ve putlaştırmak insanın hamurunda var !...

Evet, kutsallaştırma ve bu eylemini daha ileri bir boyuta götürüp kutsallaştırdığı canlı veya cansız nesneyi putlaştırma eğilimi insanın hamurunda var. İnsanın genlerine işlenen Yaratıcı yani Allah kavramının insanda yerini bulmamasından ve sapmasından kaynaklanıyor. Aradan yüz yıllar ve hatta binlerce yıl geçse durum değişmiyor.

Hatırlanacaktır, Kur’an ve onun getirdiği yeni din İslamiyet putlara tapıldığı ve insanlığın inanç açısından gittikçe sapkınlığa düştüğü bir ortamda gelmişti. Aslında Allah bilinci vardı İslamiyetin doğduğu Ortadoğu ortamında, çünkü son peygamber Hz. Muhammed’den önce bir çok peygamber gelmiş, hatta çoğunluğu o coğrafyadan çıkmıştı.

Bilinen hiçbir canlı ve cansız varlığa benzemeyen Allah inancı anlaşılıyor ki insanları tatmin etmiyor. Kendilerini ve her şeyi Yaratan’ı illa bildikleri cisimleşmiş bir varlıkla özdeşleştirmek istiyorlar. Ya Hıristiyanlar gibi peygamberi ilahlaştırıyorlar, yani Allahlık vasfı veriyorlar, veya kendi elleri ile yaptıkları cansız heykellere tapıyorlar, yani putları Allah’a ortak koşuyorlar. Allah’a onlar aracılığı ile ulaşmaya çalışıyorlardı.

Aradan 1450 yıl geçti. Ama insanlığın tutumunda pek değişen bir şey yok. Dünyanın uzak yakın bölgelerinde insanların büyük çoğunluğu çeşitli putlara tapıyor. Hristiyanlık güya Allah’ı tanıyan semavi dinler grubunda ama Hz. İsa tamamen Allahlaştırılmış, annesi Hz.Meryem’ de yarı ilah durumunda. Kiliselerde onların heykelleri ve tasvirleri önünde ibadet yapıyorlar

En son ve en mükemmel dininin mensupları yani Müslümanların durumu ne?

1450 yıl öncesine göre pek farklı değil onların durumları. Sözle ve görünüşte şirk yani Allah’a ortak koşma eylemi şiddetle reddediliyor ama uygulamada bütün hızıyla devam ediyor bu davranış şekli. Geçmişe göre biraz farklı bir şekilde

Kendi elleri ile yaptıkları heykel ve tasvirlerle Allah’a ortak koşmuyor artık Müslümanlar. Ama Camilerde Allah ve Muhammed isimleri aynı yükseklikte ve yan yana levhalar halinde asılıyor.

Mezarlar kutsallaştırılıyor, türbecilik – dinde hiçbir şekilde yeri olmadığı halde – gittikçe artan bir hızla gelişiyor, devam ediyor.

Peygamberin sakal ve saç kılları, hırkası, ayak izleri v.s kutsanıyor. Kutsal emanetler adı altında ziyaretler düzenleniyor. Önlerinde belirli zamanlarda kutsama törenleri yapılıyor.

Peygamberin sözleri, Allah’ın sözleri yani Kur’an ile eş değer hale getiriliyor. Gerçek ve doğru olup olmadıklarına bakılmaksızın hadis adı altında ve bazı hallerde Kur’an’ın önüne dahi geçiriliyor.

Hristiyanlar peygamberlerinin doğum günün bayram haline getirip kutlarlar da Müslümanlar geri kalır mı ? Kutlu doğum günü şeklinde küçük çapta başlatılan kutlamalar, büyütülüp, ‘’ Kutlu Doğum Haftası ‘’ halinde genişletilip ilerletiliyor.

Sonra:

Kur’an’ın bölünme, parçalanma diye vasıflandırdığı Mezhepçilik ve Tarikatçılık uygulamaları insanları yani tarikat ve mezhep imamlarını şeyhlerini putlaştırma eylemlerine dönüştürülüyor. Örnek olarak, Bediüzzaman ve Fethullah ve diğer bazı hoca efendiler kutsallaştırılıyor. Bediüzzaman Saidi Nursi’nin kitaplarındaki metinler kutsal kabul edilip ‘’ mübarek ‘’ vasfı verilip, bugünkü yaşayan dile çevrilip anlaşılır hale getirilmekten kaçınılıyor.

Daha sonra;

Şeytanı bile putlaştırdılar, Satanistler

Bir takım pop şarkıcıları ilahlaştırılıyor, fanatik hayranları konserlerinde transa girip kendilerinden geçiyorlar. Bizde de bir süre önce kimileri de kendilerini jiletle doğruyordu.

Sinema ve futbol yıldızlarının putlaştırılması ise her devirde olağan artık.

Siyaset adamları putlaştırılıyor. Marks, Lenin, Hitler gibilerinin, geçmişteki tüm melanetlerine rağmen, bu günlerde de hala sevenleri ve hayranları bulunabiliyor.

Başka;

Sloganlar putlaştırılıyor: Geçmişte bir ‘’ TEK YOL DEVRİM ‘’ sloganı vardı. 15-20 yıl egemenliğini sürdürdü. Daha taşa milyonlarca defa yazıldı. Binlerce ve on binlerce cana mal oldu.

Tek yol yıkmak, devirmek, yok etmek.

Sonra ... ?

Hergün birbirlerine 500 defa '' aşkım '' dediler, aşkı katlettiler !...

Aşk, sevginin yoğunlaşmış ve tutku haline gelmiş bir olgusu ve duygusu. Öyle her an, herkes te görülebilnecek ve yaşanabilinecek bir duygu değil, nazenin yani nazlı bir olgu.

Hele hele günlük hayatın olağan bir işleviymiş gibi her zaman her yer de seslendirilecek, bağıra çağıra ilan edilecek bir duygu da değil. 

Bilindiği gibi her hangi bir şey, çok sevilse dahi her an elde edilebilir hale gelir ve çok tüketilirse ona olan arzu, istek ve ilgi kaybolur. Önceleri sıra dışı olan şey sıradanlaşır, cazibesi kalmaz.

Son yıllarda '' aşk  '' adı verilen insana özel ve çok güzel duyguyu, gençler sıradanlaştırdılar ve tükettiler.

Nasıl?

Konuşmalarında her iki sözcüğün biri ''aşkım''  oldu.
Hatta bu sözü çocuklarına ve köpeklerine de  söylemeye başladılar.
Her gün birbirlerine 500 defa ''aşkım '' dediler, aşkı katlettiler...

Müslümanlar 1400 yıllık kış uykusundan uyanıyor. '' KUR'AN'DAKİ İSLAM '' aşısı tuttu

Ülkemiz insanları bilindiği gibi büyük çoğunlukla Müslüman. Sayıları 60'a yaklaşan İslam ülkeleri ile birlikte Türkiye'mizde iki tür İslam versiyonu, daha doğrusu yorumu ve uygulanması söz konusu: 

###  Birincisi GELENEKSEL İSLAM ki -- Gelenek Dini de deniliyor. -- Kur'an'da  '' Atalar Dini '' olarak isimlendiriliyor. Rahmetli Yaşar Nuri Hoca bazı eserlerinde '' Emevi Dini '' de diyordu.

İslam dininin bu uygulamasında neler var bir hatırlayalım:

Kur'an'da; Peygamberler, yalnızca kendilerine vahyedilen ayetlere uyarlar
-- Kendi kafalarından hüküm koyamazlar
-- Yalnızca Allah'ın indirdikleri ile hükmederler
-- Kendilerinden bir şeyler getiremezler
-- Kendi kafalarından haram helal tayin edemezler
-- Kendilerine taptırmazlar, kulluk istemezler hükümlerinin her biri farklı ayetlerde defalarca tekrar edildiği halde, tam tersi yapılmış, Peygamberimiz ağzından uydurulan  sayıları milyonlara varan '' Hadis  '' idiasındaki sahte sözlerle cennetlik ve cehennemlikler, haramlar helaller belirlenmiş, Kur'an'da Allah için sarfedilen Evrenin ( Kainatın ) efendisi sıfatı, peygamberimize de atfedilerek şirke konu edilmiştir. Bu sahte hadisler Kur'an'ın da önüne geçirilerek, yine Kur'an'da ve dinde yeri olmayan, Hırıstiyan ve Yahudilier'den devşirilen Kıyametten önce Hz. İsanın yer yüzüne ineceği, Deccal, Mehdi geleceği inançları dine monte edilmiş ve ne yazık ki büyük ilgi görerek '' Temel Kabuller '' haline getirilmiştir.
İslam'da ayinin yeri olmadığı ve kutsallık ölçüsü yalnızca Yüce Yaratıcı ve vahiyle sınırlı olduğu halde, Süleyman Çelebi'nin Peygamberimizi yücelten şiir halindeki Mevlit'i kutsal bir metin haline getirilmiş ve özel bir beste ile okunması ile ibadet kategorisinde toplantılar düzenlenir hale gelmiştir.

Başka ?

Kutsal kitabımız  Kur'an'da kendisinin insanlara mesajı olduğu, anlaşılmak üzere indirildiği, apaçık belirtildiği halde Arap olmayanlar tarafındanda 1400 yıldır, israrla anlaşılmadan Arapça metni  ibadet kasdıyla okunmaya devam edilmiştir.
Yine Kur'an'ın ölenlerin arkasından okunmak için değil değil, diriler için indirildiği kendisi tarafından ifade edildiği halde ve özellikle ölüler için okunan Yasin Suresi'nin 70. ayetindeki  Kur'an'ın diriler için indirildiği şeklindeki mesajı göz ardı edilerek bu sure  ölüler için okunmaya devam edilegelmiştir. 

Ölenlerin ancak kıyamette diriltilerek yargılanacağı ve hakkında hüküm verileceği hükmü açıkça belirtildiği halde  yine sahte hadis söylentileri ile ölenlerin önce kabirde yargılanacağı ve sonucunda azap göreceği doğrultusunda inananlar nezdinde bir inanç oluşturulmuş ve kabir hayatı, kabir azabı gibi Kur'an'dışı yanlış  bir inanışın toplumda geniş kabul görmesine sebep olunmuştur. Kur'an'da şefaat yetkisinin Allah'ın nezdinde bulunduğu konulu hükümlere rağmen Peygamberimizin ağzından Peygamberimize  şefaat yetkisi verilmiş gibi  Yine Peygamberimiz adına uydurulmuş sahte hadislerle ve Kur'an'da Allah'ın Peygamberimize şefaat yetkisi verdiğine dair bir hüküm olmadığı halde, Peygamberimizin Müslümanlara şefaati yani günanahlarının Allah nezdinde bağışlanmasına yardım vaadi haberi uydurulmuş ve  tüm 

Müslümanlarda şefaat beklentisi oluşturulmuştur.

Yine Kur'an'da kıyametin aniden geleceği bilgisi defalarca verildiği halde, sahte hadislerle '' Kıyamet Alametleri '' haberleri literatürü oluşturulmuş ve müslümanlar alamet, işaret beklentisi ve arayışına itilmiştir.

Buraya kadar verdiğim gelenek dininin İslam'a Kur'an dışı katkılarının örnekleri en fazla dikkati çekenlerden bir kaç tanesidir. Kur'an Araştırma Grubu yayınlarından olan '' Kur'an'daki Din Ve Uydurulan Din '' isimli eserde bu katkılar listelenmekte ve sayıları 200 e varmaktadır.

###  Ülkemizdeki diğer İslam Dini yorumu versiyonu ve uygulanışı  da bu hareketi etkin ve aktif olarak olarak başlatan ve öncülüğünü yapan rahmetli Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün isimlendirmesi ile ''  Kur'an'daki İslam '' dır. Kısaca Kur'an Dini, Vahiy Dini diye de isimlendirimektedir.

Vahiy Dini'nde   tek kaynak vahiydir. Yani Allah'ın Peygamberimiz Hz. Muhammed'e insanlara tebliğ etmesi için vahyettiği ve 22 sene 2 ay 22 gün sürede parça parça indirdiği Kur'an'dır. Din Allah'ındır. Allah'ın Kur'anla bildirdiği hükümlerden başka Peygambe de dahil hiç kimse din hükmü koyamaz. Çünkü Peygamber de Allah'ın insanlık için uygun gördüğü İslam Dini'ni Kur'an'dan öğrenmiş ve insanlara tebliğ etmiştir. Bu düşünce ve inanış akımı daha önceleri diğer İslam ülkeleri ile Ülkemiz'de yüzlerce yıl önceleri başlamış, fakat bu günkü gelişmiş medya ortamı olmadığı için yaygınlaşamamış ve cılız bireysel hareketler halinde kalmış ve etkili olamamıştır.

Evet, İslamdaki bu uyanış ve dirilişi  Ülkemizde aktif olarak başlatan Yaşar Nuri Hocamızdır. Fakat daha önce, Diyanet İşleri Başkanlığı da yapan Prof. Dr. Süleyman Ateş Hoca İslam'ın üzerindeki örtüyü ilk kaldıran isimlerden olmuştur. Yaşı ve kişiliği gereği ve de zamanının İnternet ortamının bu günlerdeki kadar gelişip yaygınlaşamamış olmasının etkisi ile  medyada Yaşar Nuri Öztürk kadar faal ve etkin olamamıştır. Ülkemizdeki bu hareketin öncülerinden  diğer iki akademisyen Prof. Dr. hocalar Bayraktar Bayraklı ve Abdülaziz Bayındır'dır.

Gelelim günümüze; Kur'an'daki İslam hareketinin toplumda geniş ilgi ve kabul görererek yaygın olarak benimsenmesinde, yani İslam Dini'nin üstündeki 1400 yıllık karanlık örtünün kaldırılmasında ve uyanışın başlamasında çok geniş ve yaygın medya ortamını kullanarak ve çok aktif çalışarak etkin olan Üçü akademisyen bir diğeri de akademisyen olmayan fakat, en az akademisyen arkadaşları kadar ehil, yetkin, etkin ve faal olan İlahiyatçı Hoca Mustafa İslamoğlu vardır. 
Akademisyen  İlahiyatçılar;  Prof. Dr. Mehmet Okuyan, felsefe ve İslam Felsefesi dalında uzman Prof. Dr. Caner Taslaman ile Yrd. Doç. Dr. Emre Dorman'dır. Bu dört hocanın TV kanallarında konuya ilişkin çok faal çalışmaları, buradaki konferans ve  tartışma programları ile ilgili internet ortamında You Tube kanalında çok sayıda ve  yaygın videoları vardır. Bunlar artık toplumda çok genişilgi görmekte ve izlenmektedir. Ayrıca çok faal olarak kitaplar yayınlamaktadırlar. Caner Taslaman ve Emre Dorman kitaplarından telif ücret almamakta, kitaplarını cüzi fiyatla  satışa sunmakta ve İnternet ortamındaki özel sitelerinde bu kitapları pdf formatında ücretsiz okunmasını sağlamaktadırlar.

Bu düşünce inanç akımının ilk faal öncüsü Yaşar Nuri Öztürk, konuşmalarında ve kitap halindeki eserlerinde kullandığı dil biraz akademik olduğu için, toplumda ancak belirli bir kültür seviyesindeki kişiler nezdinde etkili olmuş, diğer dört isim bu akademik lisanı bir ölçüde aştıkları,  halkın genel kültür seviyesine hitap etmekte başarılı oldukları ve de özellikle İnternet ortamını çok yaygın ve etkin kullandıkları için, Kur'an İslamı'nın  geniş kitlelere ulaşmasını ve benimsenmesini sağlamışlar, Kur'an'ın ve  Yalnızca Kur'an'da yer alan gerçek  İslam'ın anlaşılması önündeki 1400 yıllık hurafeler, yanlış yorumlar, Allah'ın Dini'ne bazı kişilerin katkıları şeklinden '' engel duvarlar'' yıkılmış ve din gerçek kimliğine ulaşabilmiştir. Fakat bu konudaki ilk öncü Yaşar Nuri Hoca, büyük hakaretlere, baskılara, dışlanmalara maruz kalmış, bilgi ve beyinsel olarak en faal yaşında kansere yakalanmış ve kısa bir süre önce bu hastalığı sebebiyle vefat etmiştir.

Bundan 25 -30 sene önce Gelenek Dini, temsilcileri ülkemizde çok etkin idi ve medyada Vahiy Dini  hakkındaki bir söyleme ve yazıya büyük tepkiler geliyor ve görüş sahibi  yazara şiddetli hakaretler ediliyor ve dışlanıyordu. Şimdi ise ortam, bu cesur ve değerli kişilerin katkıları ile  tam tersi bir konuma geldi. Artık medyada gelenek dini temsilcilerinin yorum ve fikirleri kabul görmediği gibi Kur'an İslamı inançlıları tarafından şiddetle tepki görüyor, ilgi görmüyor ve reddediliyorlar.

Yani yazımın başlığında belirttiğim gibi Vahiy İslamı, yani Kur'an İslamı aşısı tuttu, toplumca benimsendi. İslamın Kur'an'daki gerçek yorumu ve uygulanışına kapılar ardına kadar açıldı. Bu silkiniş ve uyanış olumsuzluklara rağmen ancak  İslam'ın en güzel uygulanış alanı olan ülkemizde başlayabilirdi ve başladı. Diğer İslam ülkelerinde de bu yöndeki cılız kıpırdanmalar artık cesaret bulacak ve ülkemiz öncülüğünde bir buçuk milyarlık İslam aleminin uyanışı başlayacak ve ilerleyecektir. Bu hareketin  kitlelere ulaşması 20, 30 belki de 50 seneyi bulacak fakat nasıl ki güneş ışığının aydınlatma etkisi önlenemediği gibi, İslam'ın bu aydınlanması da önlenemeyecektir.

Ben artık, müslümanların geleceğinden ümit varım, endişe duymuyorum. Müslümanlar manen ve madden bu geri kalmışlık olgusunu ülkemiz rehberliğinde aşacaklar ve perişan durumdan kurtulacaklardır.
GÜNLERİMİZ GÖNÜLLERİMİZ AYDIN OLSUN !...

NOT: @ --  Yazımda Kur'an mesajlarının geçtiği ayetlerinin adreslerini --  her mesajın defalarca tekrarlanması sebebiyle  --  yazımın hacmini daha da büyütmemek amacıyla vermedim. İlgi duyan ve bir yorumla soranlara verebilirim.
@@ --  Yazıma koyduğum resimde ki bu akımın öncülerinden en yetkin ve etkin çalışmaları olanları yazımda konu ettim ve İsimlerini verdim.