29 Aralık 2023 Cuma

KUR'AN'IN ÖZET TARİHİ -- KİTAP HALİNE GELMESİ

 

KUR'AN'IN ÖZET TARİHİ



Ayetlerin vahyolunmaya başlaması Miladi 610 yılındadır. Hicrete kadar ( MS 621 ) Mekke’de Bundan sonra Medine’de inmiştir. Mekke’de vahyolunanlar Mekki Ayet, Medine’de vahyolunanlar ise Medeni Ayet diye isimlendirilmektedir. Ayetlerin yaklaşık 2/3 ü Mekki, kalanı Medenidir. Mekki ayetler kısadır, sert ifadeler ve ihtarlar taşır. Medeni sure ve ayetler uzundur, düşündürücüdür ve yumuşak üsluptadır.

Peygamberimiz, Cebrail isimli meleğin tebliğ ettiği vahyi ezberliyor, sonra vahiy katiplerinden birini çağırarak, gelen kısmı, ait olduğu yeri de tayin ederek yazdırıyordu. O devirde Kur'’n metni tabaklanmış deri, hurma dalları, yassı taşlar, tahta levhalar, deve ve koyunların kürek kemikleri gibi civarda bulunan çeşitli malzemeler üzerine yazılıyordu. Hz. Muhammed olası bir yanlışlığı önlemek için gelen vahyi yazdırdıktan sonra katipten okumasını istiyordu. Doğruluğu denetlenmiş olan bu metin kendisine teslim ediliyor ve evinde korunuyordu. Vahiy ara ara ve parça parça geldiğinden, surenin bitmesi bekleniyor, bitince de daha uygun tarzda sayfalara geçiriliyordu.

Peygamberimiz, yeni inen her vahiy metnini önce erkekler, sonra da kadınlar cemaatine okuyup tebliğ ederdi. Kur’an metnini yazanlar da parçayı hem ezberliyor hem de yazılı olarak evlerinde bulunduruyorlardı. O zamanki ortam ve imkanda hafıza yani bellek daha yaygın bir araç ve çözümdü. Müslümanlar namazda okumak, ibadet etmek, okuyup hayatlarında uygulamak gibi amaçlarla ve büyük bir istekle Peygamberimizden veya onun öğretip de yetkili kıldığı ashabından, ( yakın çevresindeki kişilerden ) Kur’an parçalarını öğrenip ezberliyorlardı.

Her Ramazan ayında Hz. Muhammed, o zamana kadar vahyedilmiş Kur’an metninin tamamını Cebrail’e, Cebrail de kendisine okur, böylece mukabele ederlerdi. ( karşılaştırırlardı ) Ramazan aylarındaki mukabele geleneği buradan kalmıştır.
Peygamber efendimiz hayatta olduğu sürece vahiy devam ettiğinden, Kur’an metni iki kap arasında bir kitap haline getirilemezdi. Böyle yapılmış olsaydı, düzeninde sık sık değişiklik yapmak, araya giren birkaç ayeti yerleştirmek için, ikide bir, çok sayıda metni yok etmek veya yeniden yazmak gerekecekti. Peygamberimizden sonra gelen halifelerin bunu gerçekleştirmeleri zorunluluk haline gelmişti.

Hz.Ebu Bekir, vahiy katiplerinden Zeyd İbn Sabit’i Kur’an’ı bir kitap haline getirmekle görevlendirdi. Kendisinde Kur’an’da yazılı parça bulunan herkesin Zeyd’e getirmesini şehirde ilan etti. Zeyd, Kur’an ezberinde olduğu halde, diğer hafızlarla karşılaştırdı ve ayrıca her ayet için yazılı iki tanık arayarak bu görevi titizlikle gerçekleştirdi.
Hz. Ebu Bekir tarafından bir araya getirilen bu kitaba ( El Mushaf = sayfalar ) denilmiştir. Bu metin sonra Hz.Ömer’e devir olunmuş, , vefat edince de kızı ve Peygamber’imizin eşi olan Hafza’ya kalmıştır.

Hz. Osman’ın halifeliği zamanında bir heyet teşkil etmiş, Kureyş lehçesi ve imlası ile yeniden yazdımıştır. Beş veya yedi nüsha olarak çoğalarak büyük islam merkezlerine göndemiş, ellerindeki Kur’an nüshalarının buna göre düzeltilmesini emrederek yeknesaklığı sağlamıştır. Kendisinde de bir nüsha kalmıştır. Bu nüshaya ‘’ İmam ‘’ denilmektedir.
Yüce Kitabımız, bu güne kadar hiçbir ayeti, kelimesi ve harfi değişmeyerek ve kaybolmayarak bize ulaşmıştır. Çünkü, O Allah’ın koruması ve garantisi altındadır:

İşte Kur’an’ın 15 sırasında bulunan Hicr Suresi ve 9. ayeti :

¨ Hiç kuşkusuz o Zikr’i biz indirdik, biz. Ve herhalde onun koruyucusu da biziz. ¨

23 Aralık 2023 Cumartesi

Emeklilierİ enflasyona ezdirmiyoruz !... MU ACABA ???

 




Ülkemizin ekonomi alanında ENFLASYON,  son 30 - 40 yıldan beri  bir türlü bir türlü içinden  çıkamadığı, adeta yaşamımızın olmazsa olmaz '' olağan '' olgusu haline geldi. Bu ortama ne zaman girdik ve  ne zaman çıkacağız konusunda bir bilgimiz ve umudumuz da kalmadı. Yalnızca biraz şiddetinin azalması dahi bizi sevindiriyor, mutlu oluyoruz. Ak Parti iktidara geldiğinde bu ortamın hafiflemesi için  yoğun çaba harcadı, bir ölçüde başarılı oldu ve paramızdan üç sıfır atılmasını sağladı. Enflasyonun şiddetini azalttı ama  tam başarıya ulaşamadı. Kamu personelinin aylık ücretlerine 6 ayda bir enflasyon farkı zammı uygulamasına devam  zorunluluğunda kalındı. Ta ki son bir yıl öncesine kadar.. 

Mayıs / 2023 tarihindeki genel seçim ortamına girilmesi  ve bu arada bir de güneydeki on, onbir ilimizi etkileyen şiddetli deprem felaketinin  etkisi ile ve de  iktidarın seçim kaybetme fobisi ile hesaplar şaştı, giderler arttı. Bunu sonucu  ile enflasyon  tekrar hızlanmaya başladı. Ekonomimiz olumsuz '' enflasyon hızı artması sarmanılına '' tekrar girdi. Bunun sonucu olanları ve yaşanılacakları biliyorsunuz artık.

Bu arada kendimden biraz bahsedeyim: 45 yıl 7 ay memuriyet hizmet toplamı ile 2009 yılında emekli oldum. 5434 sayılı Emekli Sandığı mevzuatına tabi memur statüsündeyim. Memuriyet yaşamım Temmuz 1963 yılında başladı. Temmuz/2009 yılında sona erdi. 5434 sayılı kanunun;  2898 sayılı kanunun 3. maddesi ile değişen 41 maddesi -- b -- bendine göre EMEKLİLİK MAAŞINDA memuriyet toplam hizmetimin   25 yılı aşan bölümün her yılına  %1  oranında artış öngörüldüğü için, son maaşımın  % 95 i oranında emeklilik maaşı bağlanmıştı.. Bu hak edişim oranında emekli maaşımı  en az memur maaşına % 80 -- memur emeklilerine % 25 oranında FARKLI ENFLASYON FARKI  ödemesi kararı uygulanınca alt  tüm hakkaniyet dengesi alt üst oldu...

Yarım asra yakın memuriyet hizmeti ile emekli olan benim maaşım // 18.500 TL  // bu tarihten itibaren en düşük memurunun maaşının // 22.000  TL  // altında kaldı... 5 - 6 aydır bekliyorum. Düzeltilir mi acaba diye....OYALAMA  DEVAM EDİYOR... HİÇ BİR ÜMİT IŞIĞI DA  GÖRÜLMÜYOR !..: Bir de üstelik  EMEKLİYİ   ENFLASYONA EZDİRMEYECEĞİZ YALANI ben ve benim gibi haksızlığa uğrayanlara  küfre uğramış etkisi yapıyor...

100. yılını  idrak ettiğimiz Cumhuriyetimizin  79 yılını şerefiyle yaşamış bir memur emeklisi olarak uğradığım HAKSIZLIĞI kabullenemiyorum. İsminin başında  ADALET kelimesi olan partinin adaletten en çok uzaklaşma ---  Emekli millet vekilleri maaşına  sessiz sedasız bir anda % 30 zam yapılması --- gibi  uygulamalarla, geleceğe dair umutlarımız da yok oluyor...

Bu anlattıklarımla ben yarım asra yakın bürokrasi tecrübelerimle siyasi yönetimin bunalım ve bocalama halinde olduğunu görüyorum. Ülkemiz bürokrasinde zafiyet var. Nedenini açıklayayım: Bakan, genel müdür , gibi üst kademe  yönetim  görevlerinde bulunanlar, işlerin nasıl yürüdüğü  mevzuat , işlemler ve ayrıntıları konusunda yeterli donanıma sahip  değillerdir, bilemezler... Alt kademelerdeki görevliler Müdür, müdür yardımcıları, şefler bilirler ve işleri onlar yürütürler. UZMANLAR, DANIŞMANLAR çok sayıda var ama görülüyor ki, ve de  onla da yetersizler ki, bir hazine bakanı ve diğer bakanlar, EMEKLİLERİ  ENFLASYONA EZDİRMİYECEĞİZ -- EZDİRMİYORUZ !!!. yalanına ortak oluyorlar ve böyle sözleri gerine gerine rahatça söyleyebiliyorlar



3 Aralık 2023 Pazar

::::::::::::::::B E R E K E T :::::: S I R R I ::::::::::::::

 




Not : BU  YAIZNIN  İLK  YAYINLANDIĞI  TARİH :  13 Temmuz 2020 Pazartesi



Geçmişte insanlarımızın çok bilinen, çok uygulanan, saygı ve özen gösterilen, bazı inançlarımız, davranışlarımız, geleneklerimiz vardı. Bunların çoğu unutuldu, yaşamımızdan çıktı. 50 - 60 yaşlarından küçük olan insanlarımız tarafından, bilinemez, az bilinse de umursanmaz oldu. Bunun sonucunda da adeta birer sır oldular


Bu gün sizler bunlardan birini anlatacağımı, hatırlatacağım:

BEREKET SIRRI' nı:

Bir esnafın dükkanına girdiniz,  alış veriş yapıp ödemeyi yaptığınız anın hemen sonrasında;

-- ALLAH BEREKET  VERSİN !...

Sözlerini duyardınız. Ve adeta istisnasız.

Bu sözün hemen sonrasında da müşteri şöyle karşılık verirdi İ 

-- BEREKETİNİ  GÜRÜN

Şimdilerde artık bu sözcüklerin anlamını çocuklar, gençler, orta yaşlılar bilmiyorlar,  az buçuk bilenler ve bilen yaşlılar da önemini,  tolumda pek karşılığı olmadığı önemsemiyorlar.

Ve de çok az duyuyoruz...

Bu deyim için İnternet'e müracaat etseniz, sözlüğe baksanız genellikle karşınıza anlam olarak '' bolluk ''  kelimesi çıkacaktır ve hatta '' zenginlik '' kelimesine atıflar yapan açıklamalar çıkacaktır. 

Bunlar yanlıştır efendim. Bereket kelimesinin anlamı bolluk, zenginlik değildir.

Pekiyi nedir ?

Sınırlı veya normal maddi imkanları olanlardan bazılarının, adeta sihirli bir dokunuşla  bolluk içinde ve zenginmiş gibi geniş ve rahat harcama, tüketme, sıkıntısız yaşama imkanına kavuşması ve bunun kişinin şartları davranışları yani ahlaki durumu değişmedikçe bu imkanlarının devam edebilmesidir...

Böyle bir şey olabilir mi ?  Demeyin.  Olur, oluyor, denenmiştir efendim...

İşte bu Allah'ın bazı kişilere lütfettiği güzelliktir, bir sırdır.

Konunun  dahi iyi anlaşılabilmesi için bir kaç örnek vereceğim:

İki aile var birbirlerini tanıyor. Ailevi durumları, evli ve çocuk sayısı gibi birbirlerine denk ve gelirleri de adeta aynı.Bu ailelerden birisi sürekli geçim sıkıntısı çekiyor, kredi kartı borç batağından kurtulamıyor, bunalımda. İcra takipleri ile boğuşuyor...

Diğeri ise rahat ve huzur içinde geçimlerini sağlamakta zorlanmıyorlar,  her ihtiyaçlarını anında karşılıyorlar. Daha mutlular ve yaşamlarından memnunlar.

İki aile arasından fark: İŞTE  BEREKET SIRRI...Bu ailenin kazançlarında ve harcamalarında ALLAH'IN ÖDÜL OLARAK LÜTFETTİĞİ  BEREKET  VAR.

Demek ki BEREKET; az yani sınırlı bir gelirle normal üstü bir yaşama ve harcamaya kavuşmak. Harcama derken, bazı zenginler gibi saçıp savurmamak, hesabını bilmek, israf etmemek.

Bereket lütfuna erişmiş Ailenin fertleri dindar olmasalar dahi ahlaklı davranışlarda bulunurlar, başkalarına zarar vermeden yaşarlar, şükür bilincinde olurlar ve en önemlisi çevrelerindeki ve yakınlarındaki insanlara, canlılara gerektiğinde maddi manevi destek olurlar, maddi ve manevi hırstan uzaktırlar yani hasetlik yapmazlar, nefslerinin kölesi olma yanlışlığından sıyrılmışlardır.

Bir başka örnek: Bir kamu kurumunda 45 yıldan fazla bir süre çeşitli hizmet türlerinde, şef teknisyen, müdür yardımcısı ve müdürlük gibi görevlerde 45 yıldan fazla bir süre çalıştıktan sonra emekli oldum.  Ankara'daki Genel Müdürlüğümüzde Makina mühendisi olan bir ağabeyimiz  bir teknik dairenin başkan yardımcısı görevinde idi.  Kendi branşında bilgi ve deneyim  açısından en ileri seviyede idi. Süper bir çalışma enerjisi vardı. Bir gün aniden emekli olduğunu duydum.  Şok oldum. Kendisi ile telefon görüşmemde sebebini sordum.  Bir kızı vardı, iyi bir üniversite tahsili var, Ankara'da kamu kurumlarında üst bir görevde çalışıyordu. Aynı  yeti ve özelliklere sahip bir beyle evli idi. İşte  bu evli çift gelirlerine göre davranmamışlar, hesapsız bir harcama ile kar koca borca batmışlar. Adamcağız emekli olup, ikramiyesi ile onların borçlarını ödemek istemişti.


Buraya kadar yazdığım her şey  kendi deneyimim ve gözlemlerim ile tecrübelerimin sonuçlarıdır. Alıntı yoktur. Aynı gelirle zengin gibi yaşamak bazı dostların zihin ve mantığına sığmaz ama bu sihir değil bir gerçektir. Tabii ki Bereket sırrında fiziken paranın ve imkanların artışı söz konusu değildir. Yüce Allah dindar olmasa dahi kendi istediği gibi yaşayan kullarına bir  sihre benzer ayrıcalık tanımaktadır. Ama tabii ki her imkanın, güzelliğin de kişilerin bizzat ödemeleri gereken  faturaları vardır: AHLAKLI BİR YAŞAM..