21 Ekim 2017 Cumartesi

Aslandan korkup kaçan yaban eşekleri !...




Kur'an'da verilen mesajı daha anlaşılır hale getirmek ve pekiştirmek için ilginç ve renkli teşbihler yani benzetmeler  yapılır. '' Tek başına/soyut manalar, bilinen/görülen şekillerle örneklendirilmedikçe insan düşüncesinde boş ve köksüz kalır. İnsan zekasına ne kadar saf manayı anlayabilecek güç verilmiş olursa olsun, yine de kavrayabilmrk için bu saf/soyut mananın semboller, işaretler ve çizgiler halinde gösterilmesi gerekir.

Bunun için Kur'an insanlara örnekler veriyor ve çok büyük anlamları sahneler ve tablolar haline getirerek insanların düşünce dünyasına yaklaştırıyor ve anlaşılır biçimler kazandırıyor. Böylece her insan realiteyi, kendi seviye, yetenek ve bakış açısına hitap edecek sekilde değerlendiriyor.  { * ]

Bu tür benzetmelere bir örnekte Müddesir / 49-50-51. ayetlerde var:

''  Ne oluyor onlara da öğüt verip düşündüren şeyden  yüz çeviriyorlar. Sanki onlar ürkmüş yaban eşekleri gibidirler; arslandan korkup kaçıyorlar ''
''  
Bu ayetlerde  Kur'an'dan yüz çeviren, Kur'an'ı arkasına atanlar, inkar ve sapıklıkta israr edip Hakk'ın sesine kulak vermeyen, üstelik bu sesten nefret edip uzaklaşan müşrikler ( Allah'a ortak koşanlar ) arslandan korkup kaçan eşeklere benzetiliyor.

'' Bu benzetme bir Arapça deyimdir. Yabani eşeklerinin bir özelliği de, bir tehlike hissettikleri zaman korkup öyle kaçarlar ki, başka bir hayvan böyle kaçamaz. Bu yüzden Araplar çok korkarak aklı başından gitmişcesine kaçan bir kimseyi arslan ya da avcı görmüş yaban eşeğine benzetmektedirler. ''   [ ** ]

''  Burada, vahiy kitabı Kur'an'ı, korkulan bir arslan gibi görüp kaçışanlara eşek denmiştir. Bu ifadede insanlara ' Kur'an'ı okurken -- Ben okursam anlayamayacağım, yanlış anlayıp veya yanlış okuyup günah işleyeceğim --  diye sakınıp korkarak yaklaşmazlık, okumazlık yapmayın ve Kur'an'dan uzaklaşmayın, kaçmayın, ve bu nedenle anlamadığınız dilde okumaya yönelmeyin denmektedir. ''  [ *** ]

[ * ]  Beyan Yayınları -- Necmettin Şahinler -- KUR'AN'DA SEMBOLİK ANLATIMLAR -- Sayfa: 11
[ ** ] a.g.e sayfa: 334
[ *** ]  Şira Yayınları --  Prof. Dr. Gazi Özdemir -- '' İSLAMIN ŞARTI SADECE 5 DEĞİL -- Sayfa: 27

Bu da '' askeri vesayet '' dönemlerindeki -- Atatürkçülük uygulamalarına '' bir örnek...







1960 yılındaki ilk askeri darbesinden sonra 55 yılda ülkemiz siyasi hayatında ordumuzun kendisi ve gölgesi çok etkindi. Bu 55 yıllık dönemi de iki türlü ele alabiliriz:

==  Askeri darbeler, muhtıralar sonrasındaki kısa veya uzun süreli ASKERİ DARBE DÖNEMLERİ
,
==  Askeri darbe dönemleri arasında, ordunun yani askerin gölgesinde, korkusunda, etkisinde geçen ASKERİ VESAYET DÖNEMLERİ  ki, bu dönemlerde her iç ve dış siyaset konularında  '' askerin ne düşündüğü, ne söyleyeceği '' beklentisinin hakim olduğu dönemlerdi.

Askerinde iç siyasette tek bir ideolojisi vardı:

ATATÜRKÇÜLÜK

 Kısa bir süre önce  '' Askeri darbe dönemlerindeki Atatürkçülük  '' başlıklı yazımda işte askerin Atatürkçülüğe yaklaşımına bir örnek olayı anlatmıştım.
Bu yazımda '' Askeri vesayet döneminde beni etkileyen, Aziz Nesin'e rahmet okutacak bir ATATÜRKÇÜLÜK VE İSTİSMARI'na örnek komik bir olayı aktarmak istiyorum:

Bundan yaklaşık 20 sene kadar önce yatılı Demiryolu Meslek Lisesi'nde  müdür yardımcısı görevi ile çalışıyorum. Bir gün Milli Eğtim Müdürlüğünden bir telefon emri geldi. Her Lise ve dengi okul en az 20 kişilik öğrenci grubu oluşturacak ve Anadolu Üniversitesi'ndeki  bir salonda tertiplenen konferansa katılacaktı. 

Müdürümüz beni görevlendirdi. Öğrenci ekibini seçtik. Belirtilen gün ve saatte konferans salonunda hazır bulunduk.

Salon balkonuyla birlikte tıklım tıklım dolu.

Haa, konferansın konusunu merak ederseniz söyleyeyim:

''  ATATÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI  ''  

Derken konferansı verecek olan doçent kürsüye teşrif ettiler.
Biz izleyiciler muhterem akademisyenin  ilginç ve farklı olarak neler söyleyeceğini merakla bekliyoruz.

Uyanık doçent başladı konuşmaya, neler anlattı derseniz ? Uğradığım şoku hala unutamıyorum.
,-- Hiç bir şey anlatmadı. Yani bilmediğimiz hiç bir söylemedi. 
İlk okul çocuklarının bile ezbere bildiği konuları bilgileri tekrarladı.

Konu ile ilgili olarak hiç hazırlanmamıştı, Söyleyecek yeni bir şeyi de yoktu.
Salonun en ön sırası olağan olarak protokole ayrılmıştı. O sıralarda da hiç kimse yoktu. O  doçentte zatan protokolden hiç kimsenin gelmeyeceğini, izlemeyeceğini biliyordu.

Tam 15 dakika evet, yalnızca 15 dakika  kaldı kürsüde vee çekti gitti...

Bizlerde enayi yerine konulmuş öğretmenler ve öğrenciler olarak şaştık kaldık.

Ne yaptı bu uyanık, kurnaz üç kağıtçı doçent, ATATÜRKÇÜLÜK O ZAMAN DA HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ PRİM YAPIYOR YA. Üniversite Prof. hocalarından ve yöneticilerinden birinin gözüne görünmek, dikkatini çekmek için ilimiz KOCA MİLLİ EĞİTİM CAMİASINI KULLANMIŞTI ve bizlerde onun oyununda figüran olarak kullanılmıştık...