18 Aralık 2018 Salı

SÜNNİLİK - ŞİİLİK - Alevilik ayrışması ne zaman ve nasıl başlamış ?...



Bir zamanlar Diyanet İşleri Başkanlığı'da yapmış Prof.Dr. Süleyman ateş Hoca doğru, tarafsız ve güvenilir bilgi bakımından en önde gelen akademisyen ilahiyatçılarımızdandır. Onun bu konu hakkındaki bilgi ve yorumu şöyle;

 ''  Hz. Ali ile Muaviye arasında çıkan ve bir yıl kadar süren savaşta Hz. Ali galip gelecekken işin hakeme havale edilmesi sonucunda buna razı olmayan bazı askerler ayrılıp bir grup kurdu. Bunlara Hariciler ( Ali’den ayrılanlar ), Ali’ye bağlı kalanlara da Şii yani Ali taraflısı dendi. Bunlar Ali yolunda İslâm'a son derece bağlı insanlardı. Ama Hz. Ali’nin ve ardından Hz. Hüseyin’in şehadetinden sonra Ali evladı siyasetle uğraşmayıp ilimle meşgul oldular. Hz. Ali’nin üçüncü göbekten torunu Cafer-i Sadık’ın dini içtihatları ( görüşleri ) Caferi mezhebini oluşturdu. Caferiliğin diğer Sünni mezheplerden uygulamada pek farkı yoktur. 

Ancak Caferi mezhebi mensupları zamanla 12 imam inancını ortaya çıkardı. Peygamber’den sonra halifelik hakkının Ali’de ve Ali evladında olduğu inancını benimsediler. Bu bakımdan ilk üç halifeyi (Ebubekir, Ömer, Osman) Ali’nin hakkını gasbeden (gasıp) saydılar. Ali dahil 12 imamı masum yani günah işlemez, günahsız kabul ettiler. İşte Şiilerle Sünni mezhepler (inanç ekolleri) arasındaki başlıca inanç farkı budur. Fakat uygulama açısından Şiiler de Kur’ân-ı Kerim’e son derece bağlı, muhafazakâr insanlardır. Namaz kılar, Kur’ân-ı Kerim’in hükümlerini uygularlar.

Aleviliğe gelince, zamanla Şiiler arasında  "Sadece Ali’yi sevmenin" yeterli olduğuna, dinin pratiği olan namaz-oruç gibi eylemlere gerek olmadığına, dinin asıl amacı olan ahlakı düzeltmenin yeterli olacağına inanan bir grup ortaya çıktı. Bunların geliştirdiği Ali inancı, tarihi Ali’den çok farklıdır. Çünkü bunlara göre Ali yarı tanrı hüviyetini kazanmıştır. Özetle Alevilik budur ama bunlar da kendi aralarında bölünmüştür. Kimi var ki Kur’ân’ın hükümlerine inanır, namaz kılar, oruç tutar. Kimi de var ki namaza, oruca gerek görmez. Hatta kendilerini İslâm ile de sınırlı görmezler. Bir programda beraber bulunduğum bir zat, kendilerinin belli bir inançla sınırlı olmadıklarını, daha evrensel ve geniş bir inanca sahip olduklarını söylemişti. ''

BEYNİMİZİN OYUNU



Böyle bir olay yani beynimizin oyunu iki defa başımdan geçti.

İlki bundan çok uzun seneler yani emekliliğimden önce  bir kamu kurumunda çalışıyorken oldu. Kurumumda şef teknisyenim. 70 kilometrellik bir bölgenin kısım şefiyim. Taşrada çalışan 4 kısım şefi de bir şube şefine bağlıyız. Benim sorumlu olduğum mıntıkada 7 işyerim var onları özel araçla 2-3 günde bir turne yaparak denetliyor yapılan işleri teslim alıyor ve yeni işler veriyorum. Ay sonlarında da yaptığım çeşitli işleri birimlerine göre belirliyor, dökümünü yapıyor ve ayın ilk günlerinde büroda 2 günlük çalışma ile toparlayıp fiyatlandırarak şube şefliğimize rapor ediyorum. Şube  şefi de benimle beraber  diğer üç kısım şefliğinden gelen raporların dökümünü yapıp toplamlarını alıp  rakamlandırarak bölge müdürlüğne rapor ediyor. Biz de bu işlemi '' aylık rapor '' olarak isimlendiriyoruz. Her ayın ilk günlerinde mutlaka tamamlanıp bildirilmesi gerekli.

Bir ay başında çalışmamı  bitirdim. Yapılan hesapları kontrol edip hesapların dökümlerle tutarlılığını kontrol ediyorum. Bir rakamda  hata ve tutarsızlık çıktı. Silbaştan tüm yüzlerce rakamı yeniden kontrol ediyorum aynı hatalı sonuç çıkıyor. Her kontrol de 1-2 saat sürede yapılabiliyor, tabii ki o günlerdeki Facit marka mekanik hesap makinesı ile. İki defa daha da hesapları kontrol ettikten sonra yanlışı daha doğrusu hatayı keşfettim. Bütün rakamlar, hesaplar doğru fakat yan yana bulunan iki rakamı ben ilk hesapta yanlış okumuşum. Diyelim ki 57 olan sayıyı hesap makinesina girerken 75 olarak girmişim.  Beynim bu hataya şartlanmış ondan sonraki her kontrol hesaplarında toplamada hep aynı hatayı tekrar etmişim. Yani beynim o yanlışa şartlanmış ve bana oyun etmiş.

Gelelim ikinci olaya: Son bir iki yıldır medyada, reklamlarda bir kelime dikkatimi çekiyor. Tuhafıma gidiyor.
YENİLEBİLİR ENERJİ
Bu terim her karşıma çıktığında dikkatimi çekiyor, Allah Allah yenilir enerji olur mu diye düşünüyorum. Fazla da üzerinde durmuyorum. Dursam İnternet'te küçük bir araştırma ile çözebilirim. İki sene sonra birden fark ettim ki, bu terim  '' yenilebir '' değil '' yenilenebilir '' miş.

Yani; YENİLE(NE)BİLİR  enerji imiş.
Beynim  bana ikinci defa oyun etmiş ve kelimedeki ( NE ) yi  atlamış.

Sonunda da güneş, rüzgar, su gibi tabii kaynaklardan elde edilen enerji türüne deniyormuş.
Lütfen dikkat beyniniz size de her an bir şaka yapabilir.

ÜLKEMİZDE AYDIN ENFLASYONU VAR ...



Ülkemizde aydın enflasyonu var. Her şehirde üniversitelerimiz olması ile, hele açık öğretim mezunlarının artması ile bu sonuca gelindi. 18 - 25 yaş arası gençlerimiz bir de yüksek tahsil diploması aldı ise ders kitaplarının dışında başka kitap okumasa da aydındır, her şeyi bilmektedir. Onlardan daha aydın kimse yoktur. 

Ülkemizde aydın olmak sol fikirlere sahip olmakla çok yakından ilgilidir. Kendilerine aydın etiketini, ençok onlar yakıştırırlar.  Solcular, ilericidirler ( ! )  İlericilik de bilindiği gibi aydın olmanın en önemli sonucudur. Solcuysanız, hor gördüğünüz halka yakınsınızdır. Aydın olma etiketi en çok sizin hakkınızdır.

Hele bir de laikseniz, ilericilik, solculuk, manevi değerlere uzaklık genellikle sizin en modern yönünüzdür. Bu sebepten en, pek, öz aydın da sizsiniz. Laikliğin kişilerle ilgili değil devletin bir yönetim sistemi olduğu gerçeği es geçilse de olur.
Sağcılardan da, aydınlanmış kişiler çıkmaz mı ? Nadir de olsa ki çıkar: 1982 askeri darbesinin hemen önceki sağ - sol çatışmalarının şiddetlendiği günlerde, görevli olarak bulunduğum Sivas'dan Ankara'ya gitmek üzere trene bindim. Tren hareket etti takriben bir saat sonra 3-4 genç oturduğumuz kompartmanı bastılar ( pardon şereflendirdiler )  Kompartmanın kapısında da 4-5 genç de nöbette kaldı. Bunlardan birisi 16 - 17 yaşlarındaki  liderleri. orta okuldan terk ettiğini de içeren kısa öz geçmişini anlattıktan sonra kompartmanda bulunan 6 yolcu olan bizleri aydınlatacağını belirterek söze başladı. 5 - 6 dakikalık söylemle bizleri bilgilendirdi, eğitti, aydınlattı. Sonra da heyeti ile yandaki kompartmana geçerek eğitim görevine devam etti.

Bir  '' aydınlanmış ''  bu günkü tabir ile  aydın  kişi daha var: Yunus Emre. Onun aydın olduğuna itirazınız olmayacaktır her halde. Yunus bakalım bu konuda ne demiş ?
İlim ilim bilmektir
İlim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır.
Gerçek ilim, gerçekleri bilmek, insanın kendini tanıması ile başlarmış. Yani aydın, bilge kişi öncelikle kendini bilen kişi  imiş.
Kendini bilmek, kendini tanımak ve HADDİNİ BİLMEKTİR.

Yalnızca kendisinin aydınlandığını, kendisi dışındakilerin karanlıkta kaldığını zannetmek, vehmetmek değil.
Yani kendine aydın etiketini takıp başkalarını, kendisi gibi düşünmeyen inanmayanları küçümsemek değil.
Gelelim ilahi formuna da dönüştürülen şiirin ikinci dörtlüğüne;

Okumaktan murat ne
Kişi Hakkı bilmektir.
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir
Ne demek istemiş ulu ozan; 

Okumak, öğrenmek, bilgilenmek eylemi kişiyi  Hakk'a yani tüm varlığın ve bilgilerin sahibine, kaynağına götürmüyorsa tüm gayretler gereksizdir, boşunadır.

Vesselam...

SIKINTILAR, ZORLUKLAR, BUNALIMLAR İNSANI ŞARJ EDİYORMUŞ...


Değerli dostlar, engellersıkıntılar, kronikleşip hastalık boyutuna varmamış küçük çaptaki bunalımlar insanın sonraki yaşam enerjisi için faydalı ve gerekli imiş. İnsanı şarj ediyormuş.'' Sıkılan insan eğlence ve oyun gibi meşgalelerle hızlı deşarş oluyor ama, insanın verimli çalışması ve değerli bir şeyler üretebilmesi için tedrici yani yavaş yavaş deşarj olması gerekli imiş. İşte çalışmak, maddi ve manevi olarak güzel şeyler üretmesi bu tedrici deşarjla mümkün oluyor.''  [*] Şarj için ise yukarıda belittiğim gibi günlük yaşamdaki engeller, sıkıntılar ve bunalımlar gerekli. İşte onun için Yüce Allah insana günlük yaşamında önce güçlükler ve sıkıntılar veriyor, sonra da bunları gideriyor:

Bununla ilgili şu mucize beyanları veren ayetlere bakar mısınız !...
Demek ki her zorlukla beraber bir kolaylık var.
Evet her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
Boş kaldın mı kalk yorul
Ve ancak Rabbi'nden ümit et. Hep O'na doğrul   ( 94/ 5,6,7,8 )

Hayatta insanın karşısına çıkan engellerle ilgili beğendiğim  şu yazıyı sizinle paylaşmadan edemedim:

'' Hayat engellerle dolu bir yolculuktur.  '  Yürüdüğünüz yolda hiç bir engel yoksa yanlış yoldasınız demektir '

Engel olacak ki,  gücümüz sınansın.
Engel olacak ki, sabrımız sınansın.
Engel olacak ki, kararlılığımız sınansın.
Engel olacak ki, engelle mücadele edecek gücümüz artsın.

Hep aynı yükü taşıyan bir insanın gücünün artması mümkün değildir. Her yıl yapılan spor müsabakaları, her yıl tekrar tekrar kırılan rekorlar bir sonraki yıl rekor kırmak isteyenlere bir engel oluşturmuyor, onlara güç ve çalışma hırsı kazandırıyor. 
Engeller kimi insanın  kırılmasına, kimilerinin de rekor kırmasına sebep olur. '' [**]

NOT: [*]   Denge Yayınları -- Faruk Gürbüz -- KUR'AN'DA DENGE sayfa: 241
[**]  Oku-Yorum Yayınları -- Sait Çamlıca -- STRESLİ  İMAN  sayfa: 276

ÖLÜM ÖTESİ DENEYİMLER ( Nörolog Prof.Dr Gazi Özdemir )

KADERCİLİK ŞEYTANIN DİNİDİR.. ( Mehmet Okuyan / Mustafa İslamoğlu / Emre Dorman )...

KADER ALIN YAZISI Mı ? KADER GERÇEĞİ ... ( Prof.Dr. Mehmet Okuyan )