31 Mart 2018 Cumartesi

160 etnik grubu bulunan imparatorluk: R U S Y A



Kafkas krizi ile 15 -20 sene uyuyan dev uyandı.

Dünya siyaset sahnesine de aniden fırladı.

Dünya siyasetinde tek başına oynayan, cirit atan ABD’ yi daha fazla yalnız bırakmak istemedi. Meydana çıkmak ‘’ BEN DE VARIM ‘’ demek için fırsat kolluyordu. Bu fırsatı, Gürcistan’ın dirayetsiz başkanı Saakaşvili verdi.

Bir insan, nasıl ki bulunduğu muhiti ve içindeki dostunu düşmanını tanımak istiyorsa, aynı ihtiyaçlar ülkeler için de 
geçerlidir.

Biz de dünya sahnesinin uzun olmayan bir süre önce, davetsiz olarak,  baş rollere soyunmuş oyuncusunu biraz tanıyalım.
Rusya, daha doğrusu yeni ismi ile Rusya Federasyonu çok ilginç yapıda ve özellikte bir ülke.

*** 160 farklı etnik grup,

*** 49 bölge,

*** 21 cumhuriyet,

*** 10 özerk bölge,

*** 6 yurt,

*** 2 federal şehir

*** 1 özerk bölge’ den oluşan BİR İMPARATORLUK

Nüfusu ülkemiz nüfusunun yaklaşık 2 katı kadar, 150 - 160 milyon, fakat yüz ölçümü 17 000 000 milyon kilometre kare olarak ülkemizin 22 katı.

Çok karmaşık bir siyasi yapısı ve 160 kadar etnik grubu olmasına karşılık,

Nüfusunun büyük çoğunluğu ( % 80 i ) Rus

Parçalanma sürecinde bağımsızlığını kazanarak ayrılan ülkelerde de toplam 25 milyon kadar Rus var.
14 ülkeye de komşu

İhracatının % 65 i petrol ve doğalgaz.

İki dev ülke yani ABD ve Rusya arasında kalan ülkemizin konumu önemli ve büyük, fakat aynı oranda da çok zor...


Not: Bu yazının hazırlanmasında - Allnet – Ülkeler Rehberi, Rusya sayfası
- www. Rusyadayız Biz ve Rusya Ofisi.com. İnternet sitelerinden faydalanılmıştır.

MEDYA TOPLUMU NEREYE GÖTÜRÜYOR ?.. ( Yeni yazı )

Bildiğiniz gibi bir süre önce CNBC-E  isimli  bir TV kanalı vardı  Bu kanalda  21 Haziran 2008 Cumartesi günü öğle saatlerinde bir dizi yayınlanıyor veya tekrarı veriliyor. Dizi sıradan bir komedi fakat konu ve diyaloglar baştan sona uyuşturucu kullanımı üzerine.

Öyle ki uyuşturucu maddeler sanki günlük hayatın sıradan bir parçası. Tüm espriler uyuşturucu üzerine. İzlerken insan şok geçiriyor. Bırakın gülmeyi, her cümle ile bir soğuk duş alıyorsunuz ve ürperiyorsunuz.

Batı’dan gelen her şeyi hiç seçici olmadan, bizim bünyemize uyup uymadığını irdelemeden almak zorunda mıyız. 
Çağdaşlık, çağdaş yaşam buysa, kalsın biz almayalım ! Aynı medya uyuşturucu alma ve denemelerinin 13-14 yaşlara kadar indiğini feryat figan ilan ediyor. 

Öbür taraftan da, farkında olup olmadan özendirici yayınlara son hızla devam ediyor.

Kadın cinselliği yazılı ve görsel medyanın en önemli reyting sermayesi. Bazı kadınlar alabildiğine açılıyor. Medyanın önemli bir bölümü de onların her hareketini adım adım takip ediyor. Resimlerini çarşaf çarşaf  yayınlıyor. Bazı hasta ve sapık ruhlu, kendi  dürtülerini denetlemekten aciz kişiler de bu yayınlardan aşırı etkileniyor ve tahrik ediliyor. Sonra gelsin tacizler, tecavüzler.  Devamında da  aynı yayın organlarında bu sebep oldukları olaylar için şikayet, sızlanmalar...

Bir de şiddet gösterileri ve özendirmeleri:  Bazı sinema filmlerinde  ( Kısa süre sonra da Tv  ekranlarında gösteriliyor ) ve TV dizilerinde aksiyon ve özellikle şiddet sahneleri... Bir bitiyor hemen arkasında diğerleri başlıyor. Devamlı, hır gür, kavga, silahlar  patlıyor. İnsan cesetlerinden tarlalar. Sonra en ufak bir anlaşmazlıkta insanlar birbirini katlediyor..

Anormallikler kısa zamanda önüne geçilmezse, normal olarak algılanmaya başlanıyor. Toplumda kendine yer ediniyor.

RTÜK denen kuruluşumuz acaba böyle şeylerle ilgilenmiyor mu ?
Medya kuruluşları patron ve yöneticileri ana baba değiller mi ?
Bu toplumun insanları değiller mi ?

Para ve reyting uğruna tüm temel değerlerimizi aşındırıp yok ettikten sonra yaşanacak çöküntünün altında onlar da kalmayacaklar mı ?
Medyanın sorumsuzluğu, nereye kadar ? ...

Medyamız reyting uğruna toplumu nereye götürüyor ?











İslam KOLAYLIK DİNİDİR. ZORLAŞTIRAN insanlardır !...



Evet, din kolaylıktır. Ama onu zorlaştıran insanlardır.
Bakalım Kur’an’daki şu mesajlara:
*** Allah size dinde bir güçlük koymadı ( 22/78)
*** Allah size kolaylık ister, güçlük istemez ( 2/185 )
*** Allah size dinde bir güçlük koymak istemiyor. ( 5/6 ) ( 7/2 ) ( 24/6 ) ( 48/17 )
*** Her güçlükle beraber bir kolaylık vardır ( 94/5-8 )
*** Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır. ( 65/7 )
*** Allah’tan korkana Allah işinde kolaylık sağlar ( 65/4 )
*** Allah infak edenlere ( fakire yardım ) cennete girmeyi kolaylaştıracaktır. ( 92/5-7 )


Allah’ın dinde gösterdiği kolaylıklara örnek mi istiyorsunuz?
Buyurun size örneklere:

Allah;
*** ‘’ Biz Kur’an’ı kolaylaştırdık ‘’ der. (19/97 ) ( 44/58 ) ( 3/65 ) ( 23/80 ) 37/138 )
*** ‘’ Ayetlerin anlamlarının açık seçik olduğunu ‘’ ( 2/99 ) ( 3/86 – ve 60 kadar ayette ) belirtir.

Sonra birileri Peygamberimizin ağzından hadis de uydurarak. ‘’ Kur’an’ın anlaşılmaz bir kitap olduğunu ‘’ beyinlere işlemeğe çalışır.

Allah;
*** ‘’ Namazda kolayına geleni oku ‘’ der ( 73/20 )
Sonra birileri namazlarının sünnetler de dahil hangi rekatında hangi duaların okunacağı ayrıntıları ile, namaz kılmayı detaylara boğar ve zorlaştırır.

Allah;
‘’Kazaya kalan oruçların mazeret kalktıktan sonra birebir tutulmasını’’ emreder. ( 2/185 )
Birileri de Allah adına ‘’ 61 gün cezası ‘’ koyar. İbadeti çok zorlaştırır.

Allah;

*** ‘’ Seferi hallerde namazların kısaltılmasını ‘’ ( 4/101-103 ) ister.

Birileri de farz namazlarının iki rekat, sünnetlerin ise tam kılınmasını ilmihal kitaplarına kural olarak koyar.

Peygamberimiz ‘’ Kur’an’la karışmasın diye sözlerinin yazılmasını yasaklar.’’ Tam iki yüz sene sonra birileri onun azından büyük çoğunluğu sahte ve uydurma yüz binlerce ‘’ Hadis ‘’ yazarlar. Ve bu sözleri neredeyse Kur’an’ın da önüne geçirirler

Özet olarak, dostlar; yine Kur’an’ın ifadesi ile:,
*** ‘’ İSLAM KOLAYLIK DİNİDİR ‘’ ( 87/18 )

Onu zorlaştıran insanlardır.

25 Mart 2018 Pazar

KORK, ALLAH'TAN KORKMAYANDAN !...


Allah korkusu ile ilgili bir yazıma bazı arkadaşlarım  '' Ben Allah’ı seviyorum, Allah’tan korkma konusunun işlenmesine ne gerek var  '' şeklinde özetlenebilecek yorumlarda bulundular. İlk bakışta haklı gibi görünebilirler. Ama konuyu detaylı düşündüğümüzde, Allah korkusunun işlenmesinde ve hatırlatılmasına gerek olduğu kabul edilecektir.
Şöyle ki:
Kur’an her tür ve seviyedeki insan gruplarına hitabeden bir kitaptır. Cahil ve Alim. Sabırlı-sabırsız. Sakin karakterli- ruhunda fırtınalar kopan kaprisli. Şeytana kanmayan- Şeytanın hükmünden kendini kurtaramayan.

İşte tüm bu farklı davranıştaki insanları tek bir duygu disiplin altına alabilir: Korku.
İnsanların büyük çoğunluğu toplum içinde kendini az veya çok kontrol eder. Göstermelik yani vitrinlik bir maske il dolaşır. Öz benliğini dışarı vurmaz. Ama yalnız kaldığında, devamlı frenlediği kontrol ettiği duyguları kendini gösterir. Yanlış işler, hatalar yapar, suç işler. Örnek olarak, hırsızlık yapabilir, cinsellikle ilgili yanlış davranışlarda bulunabilir.

İşte böyle kişinin toplum kontrolünden çıktığı yani, Allah’la baş başa kaldığı anda iç disiplini sağlayan, kendini kontrol etme yeteneğini harekete geçiren tek duygu vardır: ALLAH KORKUSU.

Şeytan her insanı her an çepeçevre kuşatır ve ona hükmedeceği zayıf anını kollar. İşte Allah korkusu Şeytana bu imkanı vermeye engel olur.

Bazı hallerde, bazı kişilerde, Allah Korkusu dahi, özünde mevcut sapkın eğilimlerinin dışa vurmasını engelleyemez. Örnek olarak yakın bir zaman önce dini makaleler yazan güya dindar bir yazarın, sapkın davranışını hatırlayacaksınız.

Allah korkusu güya taşıyanların dahi yanlış yapabildiği bir ortamda birde bu duyguyu hiç taşımayanı düşünün. Eskiden yaşlı olgun kişiler tarafından sıkça söylenen bir söz vardı:

"  KORK ALLAH’TAN KORKMAYANDAN  "

24 Mart 2018 Cumartesi

Ahkaf Suresinde '' DİNİ OLGUNLUK YAŞI '' ile ilgili çok ilginç iki ayet var !... ( Yeni yazı )






Kur'an'ın  46 sırasında bulunan AHKÂF Suresinde  DİNİ OLGUNLUK ÇAĞI' nı açıklayan  iki önemli ayet var: 15. ve 16. ayetler.

Bu ayetleri Nörolog Prof. Dr. Gazi Özdemir'in  ''  SON DAVET:  KUR'AN  '' isimli tefsirli mealinden aşağıda veriyorum:

AHKÂF / 15:  Biz, insana anne ve babasına iyilik etmesini tavsiye ettik ve ediyoruz. Annesi oku karnında zahmetle taşımakta ve zahmetle de doğurmakta. Ana karnında taşıması ile sütten kesilmes 30 ay kadar sürmekte.  Nihayet o kişi. cinsel ergenliği geçip irade ve mantığın en güçlü olacağı  40 yaşına gelince de;  ''   Rabbim  bana, anneme ve babama verdiğin nimetlere karşılık olarak teşekkür etmem ( şükretmem ) ve bu amaçla da Senin hoşnu olacağın yararlı işler yapmam için desteğini esirgeme ve nasip et. Benim soyumu da salih ameller gerçekleştirenlerden kıl. Ben işlemiş olduğum tüm suçlarım için tevbe edip, sana teslim olanlardanım '' demelidir.

AHKÂF / 16:  İşte böyle söyleyen ve içtenlikle davrananın olumlu amellerini, daha önceki yıllarda inancı ne olursa olsun  o yaşa gelinceye kadar fazlası ile değerlendireceğiz ve yaptıkları kötülüklerin de aşırı olmayanlarını, tevbe etmiş oldukları takdirde GÖRMEZLİKTEN  GELECEĞİZ. 

Dolayısı ile bu kimselerin çoğu Cennet halkı arasında olacaklardır. Cennet sözü de, şüpheniz olmasın ki, sözleren BİZLERİN GERÇEK BİR SÖZÜDÜR / VAADİDİR.

Bu iki ayetinde verdiği mesaj görüldüğü gibi çok açık:

Yüce Allah, insanların olgunluğa yani kemale erme yaşını 40 olarak belirliyor. Bu yaşa eriştiğinde gerçekten aklı başına gelip dini açıdan olgunlaşarın olgunlaşanların, yani kendisini tanıyıp gerçek mümin olanların  -- tevbe etmeleri kaydı ile  --  o zamana kadar, büyük olmayan günahlarını affedeceğini ve cennete aday haline getireceğini vaat ediyor.

Nasıl tevbe edecekleri örneğini de 15, ayetin sonunda veriyor...

Hemen hatırlayalım Kur'an'da ismi geçen  peygamberlerden Hz. İsa hariç peygamberimiz Hz. Muhammed'le birlikle hepsine peygamberlik görevi 40 yaşında verilmiştir 

23 Mart 2018 Cuma

Şeker fabrikaları özelleştirilmesinde geç bile kalındı !... ( Yeni yazı )



Bu yazımın başlığını okuyunca bazı okuyucular ve arkadaşlar bana kızacaklar.

Evet, şeker fabrikaları özelleştirilmesinde geç bile kalındı. Çok daha önce yapılmalıydı.

Neden ?

Devletin tüketim maddeleri ürünleri üretiminden çekilmesi gerekir. Bu  fabrikalar Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet tarafından yapılmıştı. Çünkü o zaman diliminde ülkemizde özel sektör ve sermaye birikimi yoktu. Ülke yönetiminde DEVLETÇİLİK zorunlu idi.
Ama artık günümüzde buna ihitiyaç kalmadı.

Bir kere daha soralım: Neden ?

Çünkü günümüz ekonomi ve yönetim tekniğinde artık devletçilik son komünist  ilkelerde dahi gündemden düştü.

Çünkü,  DEVLET İŞLETMELERİ dünyanın her yerinde devlet  mal ve hizmet üretiminde çok verimsiz çalışıyor. Özel sektörde bir kişinin yaptığı  işi devlet sektöründe en az 3 - 4 kişi yapıyor...

Çünkü; devlet yönetiminin her yerinde siyaset burnunu soktu. Adam kayırma,torpil bütün hızıyla sürüyor. Ben 1963 yılında şef teknisyen yardımcısı olarak işe başladım. 9 ay sonra bir bölgeden ve işçi - memur toplam 100 personelden sorumlu şef teknisyen olarak atandım.2009 yılında emekli oluncaya kadar 45 sene 7 ay süre içinde bir gün dahi düz memurluk yapmadım. Bu süreçte bir kamu iktisadi kuruluşu fabrikasının kuruluşunda etkin görev aldım

1970 yılına kadar kamuda her şey düzenli ve hakkaniyetli idi. Tüm atamalar LİYAKAT esasına göre yapılırdı. Nasıl ki 1970 yılında Süleyman Demirel hükümeti iş başına geldi. Kamu yönetimi tamamen politize oldu. Öyleki görevinde büyük ihmal yaptığı için müfettiş tarafından  '' görevi yapamaz '' raporu verilen kişi o işin müfettişliğine atandı.

En az 40 - 45 yıldır, Kamu yönetiminin cılkı çıktı. Ehil olmayan kişiler, müdür, baş müdür yapıldı. Memurların çalışma şevki ve motivasyonu kalmadı.

Mesala kuruluşunda personel ve idari işleri müdürü olarak görev aldığım,o zaman teknolojisine göre  son sistem otomatik ve elektronik Demiryolu Sivas Beton Travers Fabrikasının atanan ilk müdürü inşaat mühendisi idi. Fabrikanın kuruşu tamamlanıp   deneme üretimine geçtiğinde müdür görevden alındı. Yerinee getirilen de yine inşaat mühendisi. idi. Fakat fabrikanın elekrik, elekronin veya en azından makına mühendisi tarafından yönetilmesi gerekiyordu. Fabrika açıldıktan bir sene sonra dahi  Deneme üretimini aşıp bir türlü normal üretime geçemiyorduk.. Proje sahibi olup fabrikayı kuran Alman mühendisler Sivas'a fabrikamızı denetlemeye geldiler. Ben birazcık Almanca bildiğim için Fabrika müdürümüz  Almanları ağırlama ve denetimlerini gerçekleştirme sürecinde bir bahane ile kaçtı. Bu denetim sürecini bana bıraktı. Almanlar saçını başını yoldu...

Eski düzenin aksak ve hantal yönetminii düzeltmek çok zordur. Bu bakımdan o ağır işleyen devletçilik sisteminin zannımca son örneklerinden olan Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi çok isabetlidir.

Bu işe karşı çıkanlar duygusal ve ideolojik yaklaşıyorlar. Devlet ve milletin menfaatinin ve artık yeni dünya  düzenin ekonomik ve teknik şartlarının gereği devletin savunma sanayii gibi çok stratejik öneme sahip alanlar dışında ÜRETİMDEN EL ÇEKMESİ GEREKİR...






21 Mart 2018 Çarşamba

Müslümanların çoğunluğu akıllarınca '' kurnazlık '' ediyorlar !...



Ülkemiz insanlarının yüzde doksanbeşten fazlası Müslüman'dır.  Kutsal kitapları Kur'an'ı  severler, saygı duyarlar. Onu güzel kılıflar içinde muhafaza ederler. Evlerinde yüksekçe bir yere asarlar.

Ona saygı duyarlar. Temizlenmeden, abdest almadan ona dokunmazlar.

Onunla ibadet ederler.

Onu okurlar.

Ne zaman ?

Yakınlarının ölüm anlarında baş uçlarında okurlar.

Ölülerinin arkasından okurlar.

Evlerinde Cuma, dini bayramlar gibi belirli günlerinde okurlar.

Doğum, ölüm, kutlama gibi vesilelerle yaptıkları '' Mevlit  '' törenlerinde okuturlar.

Ama nasıl ? ...

İbadet amacıyla ve orijinal lisanı olan Arapça...

Ama Kur'an '' onunla ibadet edilmesi  '' için indirilmemiştir.

Allah'ın insanlara bir mesajıdır. Mesajı anlaşılsın öğüt alınsın diye indirilmiştir.  ( Bakara / 231 )

Arapça indirilmiştir. Çünkü Arap  bir topluma ve Arap bir Peygambere indirildiği için Arapçadır. ( Yusuf / 12 ve 10 kadar ayette )

Ama Müslüman halkımız ve diğer Arap olmayan  Müslüman milletler, toplumlar, Onu '' anlamadan Arapça okumaya  '' devam ederler.

Allah'ın amacının zıttına inatla ve israrla.

Sonucu olarak da Müslüman uluslar genellikle  ekonomik ve sosyal olarak dünyanın en geri  toplumları olurlar ve böyle kalmaya devam ederler.

Bunun gerekçesi ne olabilir ?

Müslümanların kendi kıt akıllarınca '' kurnazlığı ''

İki yönlü bir kurnazlık bu: Kendilerine ve Allah'a karşı.

Anlayarak okumak işlerine gelmez.

Anlayarak okurlarsa;

Eski alışkanlıklarından vaz geçmeleri gerekecektir.

Nefslerinin hoşlarına giden uygulamaları bırakmaları gerekecektir.

Bir takım yükümlülükler ve sorumluluklardan yüklenmek zorunda kalacaklardır.

Bu işlerine gelmez. Sıkıntıya düşmeden, fedakarlığa katlanmadan, kuru bir kutsal kitap saygısı ile vaziyeti geçiştirmek, bir 
ölçüde de [ Hâşâ ] Allah'ı kandırmak.

Bilinçli ve bilinçsizce.

###  Allah'ım bak sana iman ettim. Kitabına iman ettim. Görüyorsun ona derin saygı gösteriyorum  ###

20 Mart 2018 Salı

ABDESTİN SIRRI !...



Namaz kılmadan önce neden abdest alınır, şeklinde bir soru ile karşılarşırsak ne cevap veririz ? ‘’ Namaz ibadeti Allah huzuruna çıkmaktır, bu sebepten saygımız gereği temiz olmak gerekir ‘’ şeklindeki cevap ilk akla gelen ve en tabii cevap olacaktır.

Bu cevap doğrudur. Temizlik de abdestin gerekçelerinden biri . Ama abdestin öncelikli gerekçesi bu değilmiş. Son incelediğim bir eserden namazdan önce abdest alınmasının gerçek sebebini öğrendim. Bana çok ilginç ve akla yakın geldi. Sizinle paylaşmak istedim.

Eser:Sınır Ötesi Yayınlarından. İsmi DİN VE BEYİN . Yazarı Osmangazi Üniversitesi Nöroloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. GAZİ ÖZDEMİR. Gazi Hoca, bu eserinde insanın yapısına yaratılıştan konulan din olgusunu tıpın Nöroloji bilim dalı ve Kur’an esasları içinde inceliyor. Kur’an ile konulan İslam Dini esaslarını inanılmaz bir gerçeklik ve bilimsellikle açıklıyor. Yaklaşık 550 sayfa hacmindeki bu eserini okuyunca ‘’ din gerçeğini ‘’ tüm yönleri ile çözmüş oluyorsunuz. İşte abdestin gerçek sebebini bu eserden öğrendim. Anladığım şekli ile size aktarmaya çalışacağım.
Daha önce ‘’ Kuantum Düşünme Tekniği ‘’ konulu birkaç yazımda da belirttiğim gibi, düşünce de bir enerji imiş. Burada bir nokta koyalım ve Kuantum konusuna gelelim:

Canlı ve cansız tüm varlıkların bölünebilen en küçük parçası atomdur. Ama sonradan atomunda altında küçük parçaların varlığı belirlenmiş. Bu atom altı bu parçaçıklara foton deniliyor. Atoma kadar tüm kimyasal ve fiziksel oluşumlar fizik kanunlarına tabi oluyor ve kontrol edilebiliyor. Yer çekimi ve merkezkaç kuvvetleri gibi. Fakat atom altı parçacıklar yani fotonlar ise fizik kurallarına tabi değil. Aynı anda burada, binlerce kilometre uzakta veya yine aynı anda her yerde. İşte Kuantum konusu ve düşünce alanına uygulanması burada başlıyor. Çünkü düşünce enerjisi bu foton parçacıklarından oluşuyormuş.

Şimdi burada da duralım, konunun bir başka yönüne gelelim:

İnsan bedeni ‘’ statik elektrik ‘’ üretiyor. Tabii haliyle ve özellikle sevinç, üzüntü, heyecan, stres gibi duygu dalgalanmalarında 5-10 kat fazla olmak üzere. Bu statik elektrik insan dış yüzeyinde yani teninde birikiyor. Ayrıca tüm canılı ve cansız cisimlerin dış yüzeylerine de de statik elektrik yükü var ve insan günlük yaşantısında bunlarla el ve vücudu ile temasında da elektrik yükü alıyor ve statik elektrik birikimi artıyor. Bu birikim çepeçevre tüm vücudumuzu yani tenimizi zırh gibi kaplıyor. Def edilemez ve aktarılamaz ise insana huzursuzluk, sıkıntı ve rahatsızlık veriyor. Bu statik elektrik yükü vücuttan nasıl atılacak ? İletken maddelerle temas edilerek. Elektriğe karşı en iletkenlerin başında bildiğimiz su gelir. İnsan banyo yapınca bu yük suya aktarılıyor. İşte insanın duş ve banyo sonrası büyük rahatlık duyması bu yüzden. Bir de biliyorsunuz, çıplak ayakla toprağa basıldığında da bu yük toprağa aktarılabiliyor. Bazı psikolojik rahatsızlıklarda doktorlarlar hastanın çıplak ayakla toprakta gezinmesini önerirler. Bu pratik ve seri etki gösteren bir tedavi yöntemidir.
Artık ibadete geliyoruz.

İbadet bir takım şekilsel hareketlerin yanında aslında düşünseldir. Düşünce de yukarıda belirttiğimiz gibi bir enerjidir. Beyinde oluşan düşünce enerjisi, tüm vücut ve özellikle giysilerle kapatılmayan kafa, el , yüz gibi vücudun dış yüzeyleri ile Allah’a ve O’nun her insan için görevlendirdiği yazma ( kayıt ) ve iletişim ile görevlendirdiği aracı meleklere iletilecektir. İşte insan vücudu dış yüzeyindeki statik elektrik yükü bu iletişime ve düşünce enerjisinin ilgili yerlere iletilmesinde engel oluyor ve güçlük çıkarıyor. İşte abdestin gerçek sebebi bu imiş. Namazdan önce abdest alınması ile insanın vücudundaki bu statik elektrik yükü boşatılarak iletişim kanalları açılmış oluyor ve insan Namaz ibadeti ile yaratıcısının huzuruna çıktığında O’nunla iletişim kurmasına fiziki bir engel kalmıyor.

Boy abdesti yani gusulde de gerekçe aynıdır. Cinsel bir aktiviteden de insanın aşırı bir statik elektrikle yüklenmesi olağandır. Bu elektrik yükü de yıkanmak yani gusül abdesti almakla atılacaktır.

Şimdi gelelim bu söylediklerimin sağlamasına, yani doğruluğunun ispatına:

Abdestin alternatifi nedir ? Yani su bulunmama halinde abdest gereği nasıl yerine getirilecektir?
Teyemmümle yani toprakla.

Yukarıda anlattığım gibi toprak da iletkenliği nedeni ile suya alternatiftir. İşte bu sebepten su bulunmadığında teyemmüm edilir.

Allah'a '' kul '' olmaya insanın ihtiyacı vardır !...




Allah’a kulluk, Allah’ın Kur’an’da belirtilen bir emridir. Kur’an’’da bu aşağıda örneklerdeki gibi, çeşitli şekillerde elliden fazla yerde vurgulanır.

** Allah’a ibadet ( kulluk ) edin. ( 4/36, 15/99, 17/23 ...... )

** Sizi yaratan Rabbinize kulluk edin. ( 2/21 )

** Bütün peygamberler ‘’ Ey Kavmim ! Allah’ a kulluk edin ‘’ dediler ( 7/59, 11/50, 21/25.... )

** Herkes Allah’a kul olarak varacaktır. ( 19/93 )

** Furkan’ı ( Kur’an’ı ) kuluna indirmiş olan ( Allah ) ne yücedir ! ( 25/1 )
Kul kelimesi köle kelimesi kökünden gelmektedir. Yaklaşık olarak aynı anlamları içerir. Bilindiği gibi kölelik ve kulluk deyince bir de köle ve kulun sahibi ‘’ efendi ‘’ nin mevcudiyeti söz konusudur. Kulun efendisi de Yüce Allah’tır.

Konu ile ilgili uzun psikolojik ve felsefi tahliller yapacak değilim. Bu tür ifadeler çok geniş yazı boyutu gerektirmekte olup ve böyle bir blog yazsı çapını çok aşacaktır. Basite indirgeyerek ele alalım:

Kulluk iki yönlü bir kavramdır. Efendi ve köle yani kul.

Olayı önce efendi yani Allah yönünden ele alalım:

Allah, neden bana kulluk ediniz diyor?

Büyük bir üstad sanatkar düşünelim. Sanatının gücünün, mükemmelliğinin anlaşılabilmesi için, onu idrak ve takdir edecek bilinçli varlıkların da mevcudiyeti gerekir. Güzel eserlerin güzelliği bilinmedik ve takdir edilmedikten sonra güzelliğin fazla bir anlamı kalmaz onları yaratan için. İnsan idrakinin çok ötesindeki büyüklükteki ve güzellikteki evreni ve içindekileri yaratanın, yarattıklarını ve önemini kavrayacak bilinçli varlıklar olarak Dünya adlı gezegenimizde insan ve cinleri, belki de başka gezegenlerde başka bilinçli varlıkları yaratmıştır. Tabii haklı olarak da onlar tarafından kendisinin bilinmesini saygı gösterilmesini istemektedir. 
Bunun ip ucu aşağıdaki ayet de olabilir:

** Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. ( 51/56-57, 72/16-17 )
Şu ayet de bunu bir örnekle anlatmaktadır:

** Size kendilerinden bir misal verdi. Hiç size kısmet ettiğimiz şeyde ellerinizin altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, kendilerinizi saydığınız gibi onları da sayar mısınız ? İşte düşünecek kavim için ayetleri böyle ayırt ediyoruz. ( 30/28 )

Gelelim konunun, insan yönüne:

Yüce yaratıcı insanı iki yönlü yaratmıştır. İnsan iyi yönü ile, öyle yüceliklere sahip olablir ki Allah’a meleklerden daha yakın bir konuma gelebilir. Kötü yönü ile de insan, yaratılışında mevcut olan nefsine sahip olup dengeleyemez ise, en aşağı varlıklardan daha aşağı bir konuma iner, yırtıcı bir hayvandan daha vahşi, kendine ve çevresine zararlı bir yaratık haline gelebilir.

İşte bu zayıf yönleri ile insanın, kendisine koruyup gözetecek, himaye edecek, sığınabileceği bir güçlü varlığa yani ‘’ arka ‘’ ya ihtiyacı vardır. İşte böyle ulu ve güçlü varlığa teslimiyetle kendisini daha emin, güçlü ve güvende hisseder. Nefsinin azgın ve kötü tarafını bastırabilmek için sığındığı güçlü varlığın gücünü ve önemini hatırlaması yani onu sık sık anması ve gücüne teslim olduğunu kendisine ve efendisine ispat etmesi gerekir. İşte Allah’ı anma ve ona kulluk etme ihtiyacı bundan doğar. 
İbadet ve kulluğun en güzel ifade şekli olan namazın burada önemi ortaya çıkar. Namaz, Allah ile iletişime girmek ve onu anmaktır. Günde 5 defa, Allah huzuruna çıkmak, insanı kendisini kaptırdığı günlük hayatın yorucu ve yıpratıcı streslerinden uzaklaştırır. Devamlı devamlı dalgalanan gönül ve ruhun endişelerine teneffüs imkanı verir. Öfke, şiddet ve şehvet duygularını yine bir an için terk ederek doğruyu görme, kendine gelme imkanı tanır.

Secdeye varan alnı ve secdede zemine değen burnu, yaratıcı yanında kendi konumunu ona hatırlatır. O’na sürekli muhtaç olduğu bilinci tazelenir.

Yani dostlar, kulluk ve ibadete insanın ihtiyacı vardır. 
Gün içinde Allah’ı anarak, kendini toparlama, güçsüzlükleri ile baş başa kalmayarak, kendini yaratan büyük sanatkara sığınarak kendine olan güvenini tazeleme olanağı sağlar. 



İNANMAK kolay, fakat inandıktan sonra İNANCINI DEĞİŞTİRMEK çok zordur...( Yeni yazı )




İnanmak kolaydır fakat inandıktan sonra onu değiştirmek çok zordur...

Delil mi istiyorsunuz ? 

İşte tüm peygamberlerin işinin zorluğu...Bu seçkin insanlar genelde görülen şirk yani Allah'a ortak koşma şeklindeki sapkın  inancını değiştirmek, Allah'ın kendilerine verdiği tebliğ görevini yerine getirebilmek için tüm yaşamlarında büyük mücadele vermiş, bazıları da başarılı olamamışlar. Bunalmışlar, çaresiz kalmışlar,Allah'a dua etmişler onların kavimlerini Allah helak ( yok ) etmiştir.

Bunun en tipik örneği Nuh Peygamberdir. Tam kesin tarihi bilinmemekle birlikte onun ve kavminin binlerce yıl önce yaşadığı ve  zamanında insanların ömürlerinin yüzlerce yıl olduğu Kur'an'ın 29. sırasındaki Ankebut  Suresinin 14. ayetinden anlaşılmaktadır.

Bu ayette NUH PEYGAMBER'İN  950 YIL YAŞADIĞI bildirilmektedir.

Genelde peygamberlere tebliğ görevleri 40. yaşlarında verildiği bilindiğine göre. Hz. Nuh yüzlerce yıl, belki de bin yıla yakın  bir süre  tebliğ   ve insanların yanlış ve sapık inançlarını değiştirme çabasınde başarılı olamamış ve yaptığı dua sonrasında meydana gelen büyük tufan sonucu,kavminden ona inanlar dışında kalanlar ile belki de tüm insanları yok edilmişlerdir.

Kur'an'da Hz. Nuh ve tufan olayı yüz kadar ayette ve defalarca anlatılmaktadır.

Son Peygamber Hz Muhammed'in 23 seneye yakın Kur'an'ı tebliğ mücadelesinden sonra dünyadaki müslümanların sayısı birbuçuk milyara ulaşmış fakat insanarın şirk inancını yok etmek yine mümkün olamamıştır.

Çünkü, insanlara elle tutulur,gözle görülür şeyleri ve özellikle bazı insanları Allah'a ortak koşma cazip gelmekte  Bu inançlarını düzeltmek, değiştirmek çabaları hala yeterince başarıya ulaşamamaktadır...

Bunun sonucunda da bilindiği gibi EN SON VE EN MÜKEMMEL DİN OLAN  İSLAM'A İNANLARIN SOSYAL, EKONOMİK, KÜLTÜREL, TEKNİK ALANLARDAKİ FECİ GERİLİĞİ yüreklerde her an kanayan yaradır.








19 Mart 2018 Pazartesi

İslam öncesindeki '' CAHİLİYYE DÖNEMİ '' bitti mi ?... (Yeni yazı )



Dini yayınlarda karşımıza çıkan bir terim var: CAHİLİYYE DÖNEMİ

''  Bu dönem hakkında genelde az veya çok bir bilgi ve fikir sahibi olabiliriz. Gelin Diyanet yayınlarından '' Dini Kavramla Sözlüğün ''de bu konu ile ilgili .bilgilere bir göz atalım:

''  Arapların İslam'dan önceki inanç tutum ve davranışlarını İslami devirdekinden ayırt etmek için kullanılan bir kavramdır.
Kabalık, görgüsüzlük ve gayri medenilik anlamına gelen bu kavram; İslam'a uymayan her türlü, inanç, söz fiil ve davranışı ifade eder. Günah olan söz ve fiiller, kaba ve çirkin davranışlar cahiliyye işidir.

Kur'anda 4 çeşit cahiliyye zikredilmiştir:

CAHİLİYYE  ZANNI ( Âl-i İmran, 3/154 )  Gerçeği bilmeden ileri geri konuşmak ve Allah hakkında kötü zanda bulunmak.

CAHİLİYYE  HÜKMÜ: ( Mâide, 5/50 ) Allah'ın hükmüne ters düşen hükümler.

CAHİLİYYE HAMİYYETİ / TAASSUBU: ( Fetih, 48/26 ) İlahi gerçeklere karşı çıkmak, hiddet, öfke, kızgınlık göstermek, kibir gurur sebebiyle Allah ve elçisinin emir ve yasaklarına uymamak.

CAHİLİYYE TEBERRÜCÜ:  ( Ahzab, 33/ 33 )  Allah'ın emirlerine uymayarak, kadınların örtülmesi zorunlu olan yerlerini örtmemeleridir.  ''


Bu tanımlama ve açıklama  ö dönemde  bir devlet düzeni kuramayan Araplarla ilgili  olarak gösteriliyor. Evet. o coğrafyada, o tarih dönemi için bu doğru olabilir.

Şimdi İslam Dini'nin inişinden yaklaşık 1450 yıl geçen günümüze bir bakalım:

CAHİLİYYE DÖNEMİGERÇEKTE BİTMİŞ MİDİR ?

Bu soruya cevap vermenizden önce sizlere sayısı 54'e ulaşmış  İslam ülkelerinindeki insanların günümüze ait, davranış özellikleri ile İslam Dini'ne yaklaşımlarını bir düşünelim ve hatırlayalım. Ve de şu sorulara cevap verelim:

Cahiliyye dönemi  bitmiş midir ? 

Dinimizin anayasası özelliğindeki kutsal kitabımız Kur'an'ın hükümleri  hakkında başta, İslam'ın en ileri  ülkesi olarak kabul edilen ülkemizde dahi Müslümanlar ne derecede bilgi sahibidirler ?

Müslümanların yüzde kaçı acaba kendi dilinden anlayarak tüm Kur'an'ı baştan sona okumuş, incelemiştir ?  Yüzde biri mi, binde biri mi ?  Ne dersiniz ?

Kur'an'ın bu hükümlerin tamamının öğrenilip hayata geçirilme  temel hükmüne rağmen, buna uyma oranı, ne olabilir ? Onbinde bir, yüzde binde bir ?

Müslümanların kardeş olduğu  emrine  rağmen dünyada kan dökülen yerler hep islam ülkeleridir. Hem de birbirleri ile savaşmakta ve savaştırılmaktadırlar. Neden ?

Kur'an'da Al-i İmran suresi 7 ayetinde, Kur'an hükümlerinin 2 türlü olduğu bildirilmektedir. MUHKEM ( Sağlam, kesin ) HÜKÜMLER ve MÜTEŞABİH ( Zaman ve yöreye göre uygulanacak değişken ) HÜKÜMLER.

Allah, iman esasları ile  salih iman sahibi kişilerin uymak zorunda olduğu kesin hüküm özelliğindeki ahlak hükümlerinin hepsini  iman ile ilgili olarak belirtmiş ve  uyulmasını zorunlu kılmıştır. Ama Müslümanlar toplam ( kendi tasnifimle ) 888 ayette geçen, tekrarlar çıktğında sayısı 400 civarında olan iman ve ibadet etme özelliğinde muhkem, yani kesin hükümleri yalnız 5-6 şar adet iman ve ibadet kuralı esasına indirgemiş, dinin ve Kur'an'ın içi boşaltılarak bu günkü hale getirilmiştir. Vee, ahlak hükümleri bir kenara itilen bu haliyle müslümanlar, Kur'an'ı anlamak değil de ibadet etmek kasdıyla anlamadıkları dilden okuyarak, Araplar da anlamını önemsemeyerek hiç bir gelişme geçirmeden bu günkü dünyanın siyasi ekonomik ahlaki, kültürel yönlerde en geri ülkeleri haline gelmiştir.

Yine, Kur'an'da '' dinde zorlama yoktur ''  hükmüne rağmen, müslümanlık adına müslümanların kafasını kesen  Deaş ve Boko Haram gibi terörist gruplar ne yazık ki müslümanlar arasından çıkmıştır...

''  Dinde bölünmeyin, Kur'an'ın hükümlerine sımsıkı sarılın '' hükmüne rağmen mezhep ve tarikatlarla müslümanlar binlerce parçaya bölünmüş ve her  fırka diğerlerini dışlamıştır..
Vee, sahte, şeyh ve mehdilerin kitapları Kur'an'ın önüne geçirilmiştir.

İslam öncesi Arapların şirkte vardıkları nokta 360 putla sınırlıdır. Bu gün için, şirke konu putların çeşidi  ve sayısı binleri, milyonları aşmıştır. Şarkıcılar, futbol takımları ve yıldızlar, siyaset adamları, düşünürler, hocaefendiler, şeyhler,  sahte mehdiler....

Bu belirttiğim hususlar müslümanların yanlışları okyanusundan sadece bir damladır. Artık, yaşadığımız dinin İslam'la ilgisi bağlantısı kalmamıştır.

Kadınlar, örtünmek bir kenara, soyunmakta yarışa girmişler. Kadın bedeni ticari reklamların bir  numaralı dayanağı hale gelmiştir...

Varmak istediğim sonuç; İslam öncesi Cahiliyye dönemi artık Arabistan yarımadası ile sınırlı kalmamış, günümüzde tüm dünyaya yayılmış, büyümüş, gelişmiştir...

Yani,  CAHİLİYYE DÖNEMİ  bütün yoğunluğu ve hızı ile devam etmektedir...













18 Mart 2018 Pazar

PEYGAMBER, KUR'AN DIŞINDA KENDİNDEN BİR SÖZ SÖYLEMEZ !... ( Yeni yazı )



Tüm Peygamberler ve Peygamberimiz Hz. Muhammedin vahiyler yani diğer kutsal kitaplar  ve Kur'an dışında kendinden bir söz söylemeyeceğini, eğer söylerse akibetni Kur'an aşağıdaki ayetlerle bizlere bildiriyor:

Kur'an'da yeri olmayan bazı Hadis iddiasındaki sözlere inanan ve hatta bu sahte hadisleri Kur'an'ın dahi önüne geçirenlere  KAPAK OLSUN !...

Kur'an'ın 69. sırasındaki Hakka Suresi 44-45-46-47. ayetleri:

44 - Eğer Peygamber, Kur'an dışında kendinden bazı sözler söylemiş olsaydı,

45, 46 - O' nu kesinlikle gücünden ve desteğimizden mahrum bırakır, sonra yaşamına son verirdik

47 - Ve sizden hiç kimse de O' nu koruyamazdı

17 Mart 2018 Cumartesi

Kur'an'da '' hayvana '' benzetilen insan tipi... ( Yeni yazı )



Kur'an'ın 2. sırasında bulunan Bakara suresinin 171. ayetinde bazı insan tipleri hayvana benzetiliyor. Aşağıda bu ayetin,  Arap asıllı olup öğrenciliği dahil son 50 yıllık yaşantısında, istirahat saatlerinin çoğunu, özel ilgi alanı olan Kur'an'ı anlamaya, incelemeye ve araştırmaya hasretmiş ve bu konuda 5 önemli eser vermiş olan Nörolog Prof. Dr. GAZİ ÖZDEMİR' in  '' Allah'ın Tek Dini İslam'a SON DAVET '' isimli tefsirli mealini veriyorum.

''  İşte atalarının inançlarını taklitte takılmış ve gerçekleri kabul etmeyip küfre sapmış olanların durumu; 
Çobanın yol gösterici sözlerini ve yardım çağrılarını anlamayan, 
Doğruluğunu bizzat araştırmadan kabul eden,
Eleştirmeyip sadece durup dinleyen,
HAYVANLARIN DURUMUNA BENZER
Yine bunlar, bildiğini okuyan ve,
Gerçekleri işittiği halde anlamayan,
Konuşarak cevap veremeyen,
Gerçekleri göremeyip, ,
Akıllarını da kullanamayanlardır,
SÜRÜLER GİBİDİRLER  ''



14 Mart 2018 Çarşamba

MODERNİZM' in insanlara hayrı görülmemişken bir de POSTMODERNİZM çıktı !...( Yeni yazı )



Son günlerde elimden düşüremediğim bir kitap var elimde, Togan Yayıncılık yayını Ahmet  Akgül'ün İNSANIN YOZLAŞMASI  isimli eseri. Olağanüstü güzel ve ilginç. 469 sayfa hacminde  olan bu kitabın 285. sayfasında başlayan ve zamanımızı ve yozlaşan insanını ele alan tüm yönleri ile işleyen bir bölüm var ''   POSTMODERNİZM  ''  

Bu konunun başlangıcı ve kaynağı MODERNİZM ve ülkemizin son 40 - 50 yılında gündemi de bu... POSTMODERNİZM kelimesi de  son 20 yıldır, sık sık karşımıza çıkmaya başladı. Bu konuyu anlayabilmek için önce modernizmi hatırlamak, anlamak gerekiyor.

Modernizm, batı dünyasından doğan ve orada doğan olumlu olumsuz her şey gibi bize de sirayet eden  bir akım ve kavram. Bu akımın kaynağı batıda başlayan '' Aydınlanma hareketi '' ile ortaya çıkan materyalist  ( maddeci )  ideoloji.

Bu akımla başta Avrupa olmak üzere batı ülkelerinde tüm gelenekler, manevi değerler bir kenara itilip, din, dolayısıyle tüm ahlaki değerler dejenere edilip, dışlanıyor. TAMAMEN MADDİ DEĞERLERE VE DÜNYEVİ MENFAAT VE ZEVKLERE DAYALI BİR YAŞAM  başlıyor.

Batı kaynaklı  tüm '' izm '' ekiyle sonuçlanan akımları isimlendiren terimlerin başına  Postmodernizm gibi '' POST '' eki gelince karşı, zıt bir anlam kazanıyor.  --  Postmodernizm --  güya  ''  modernizm karşıtı ''bir hareket anlamına ulaşıyor. Ama her iki kelimenin de kaynağı aynı.  Gerçekte bir karşıtlık oluşmuyor.  Yani bir yumurtayı sarıya boyayınca yumurta özelliğinde bir değişme olamayacağı örneğindeki gibi...

İnsanlar maneviyattan uzaklaşıyor, ruhları gerçek tatmin ve huzura kavuşamıyor. 
Modernizmin insanlara getirdiği bunalım, Postmodernizm'le  katlanarak büyüyor...

Sonuçta ne oluyor, biliyor musunuz ?

Almanya'nin  bir kentinde zannederim Kölnd' de  bir camide Müslümanlar  bir vakit namazı kılıyor, 3-4 saf halinde. Arkada da -- arayış içinde oldukları anlaşılan  --   onları bu ibadetlerinde merakla izleyen, namaz kılanların neredeyse iki katı Hristiyan Alman ilgi ile izliyor...












13 Mart 2018 Salı

Kur'an'a göre KUR'AN NASIL OKUNMALI ?...








Bilindiği Müslümanlar genellikle Kur'an'ı Arapça orijinalinden -- anlamak kasdıyla değil de -- ibadet amacıyla, anlamadan okumakta. Geleneksel İslam 1400 yılı aşkın bir süredir bu hatalı uygulamayı inatla, israrla sürdürmekte ve toplumlara dayatmaktadır. Allah'ın mesaj kitabı olan Kur'an, ibadet kitabı haline döndürülmekte, diriler için gönderilen bu kitap ölülere okunmaktadır. Bunun sonucu Kur'an'dan beklenen iyi ahlak, salih amel ( iyi ve faydalı davranışlar ) gerçekleşememekte, ve  ne yazık ki İslam ülekeleri maddi ve manevi olarak gelişmemiş toplumlar olarak dünyanın en geri ve birlerini mezhep kavgalarıyla yok etme gayretinde olmaktadırlar
Halbuki Kur'an daha indiği dönemde, insanların kendisini okumada yanlışlıklar yapacağını hesaba katarak, nasıl okunacağını açık seçik şu ayetlerde belirliyor ve Müslümanları uyarıyor:
##  Kur'an'ı yaratan Rabbi'nin adıyla,  [[ 96/7 ]]  Şeytanlardan Allah'a sığınarak oku !... --  ( EUZÜ BESMELE İLE  ) --   [[ 7/ 200, 16/ 98 ]]
##  Kur'an okuyacak kişi, onu mümkünse gece saatlerinde sakin sakin okumalaıdır. [[ 73/ 6-7 ]]            
##   Sabahları Kur'an okumak da çok iyidir.  [[ 17/ 78 ]]
##  Kur'an okuyan kişi, okuduğu Kur'an ayetlerini düşünerek okumalı ve ayetlerden öğüt almalıdır.  [[ 2/219 - - 266, 3/7 - 118 - 191, 4/ 82, 5/ 18, 6/ 50, 7/ 176 -184, 10/ 24, 13/ 3, 16/ 11 - 44 - 69, 17/ 41, 21/ 10, 30/ 8 - 21, 34/ 46, 39/ 42, 45/ 13, 59/ 21 ]]
##  Kur'an'ı ağır ağır okumak gerekir ki, insanlar anlayabilsinler.  [[ 17/ 106 ]]
##  Kur'an'ı tertil üzere oku !  ( TERTİL : Ağır ağır, düzenli olarak, bölüm bölüm, anlayarak, üzerinde düşünerek, sindire sindire okumak )    [[ 73/ 4 ]]

8 Mart 2018 Perşembe

Kadın ' evi dışında ' hangi yönünü vurguluyorsa '' o '' dur !...



Bu sene'' Kadınlar Günü ''nde  biraz farklı bir konuyu ele alacağım:

Erkeklik ve dişilik kavramları üzerinde konuşmaya, yazmaya, açıklamaya gerek yok. 

Erkeklik erkekliktir, dişilik dişiliktir.

Gelelim kişilik konusuna:

Bir insanın hayat görüşü, olaylara bakışı,  tepkileri,  konuşması, kültürel seviyesi, kılık kıyafeti, bunlarla neyi vurgulamak istediği gibi durumları kapsar. Bunların toplamı yüzüne, jest ve mimiklerine, duruşuna yürüyüşüne, toplum içindeki davranışlarına yansır. Bunda genetik yapısının erkeklik ve dişilik hormonlarının etkisini de unutmamak gerekir. 

İnsanın toplum içinde  yukarıdaki etkilerin tümü altında davranışlarını denetlemeyi başarıp dengeli bir davranış göstermesi kişilikli olarak kabul edilmesini sağlar
Kadınların dişiliği ve kişiliğ tartışması son günlerde genişlemeye başladı.

Neden kaynaklandı ?

Kadınlara karşı taciz ve tecavüz olaylarının çok artmasından.

Başta kadınlar olmak üzere toplumun geneli erkekleri  sorumlu tutuyor bu olaylardan.
Şöyle ki; erkekler, kadınları yalnızca dişi olarak görmemeli kişi olarak da kabul etmeliymiş.

İşte burada bir yanlışlık var.

Kadın toplum içinde  nasılsa öyle görünür. Nasıl isterse öyle görünür. 

Kişilik yapısı kendini ve davranışlarını denetlemeye yeterli değilse. Bilinçli veya bilinçsiz dişilik özelliği öne çıkar. Kendinini toplum içinde bu yönüyle empoze eder. Elinden de başka türlüsü gelmez.

Erkekler için de kişilik  yukarıda belirttiğimiz etkilerle oluşur. Kişilik yapısı için  yeterli olumlu özellikler, yoksa veya gelişmemişse,  davranışlarını kontrol ve denetleme yetisi zayıflar. Hormonlar ve içgüdü etkilerini bazen kontrol edemez hale gelir.

Bunu biraz daha açıklayalım:

Kadın evi dışındaki çevrede yani toplum içinde, dekolte bir kıyafetle bulunursa, dişilik yönünü vurguluyor yani öne çıkarıyor demektir. Bu durumda erkekler beni kişilik olarak görsün demenin pek bir anlamı yoktur. Çünkü kadını vücudu silieti ve teni erkekleri, kadınların düşündüğünden fazla etkiler.

Bunu örnek bir olayla açıklayayım.  Yaklaşık 10 sene kadar önce  özel bir TV kanalında bir hanım spiker, o zamanın Diyanet İşleri Başkanı ile mülakat yapıyordu. İkisi birbirine uzak olmayan iki koltukta karşılıklı oturuyorlar. Başkan bey resmi görev kıyafeti ile, spiker hanım kızımız ise aşırı denebilecek bir ölçüde dekolte giyimli.  Mini etekli, bacak bacak üstüne atmış. Bluz dekoltesi de fazla. Karşısında muhterem hoca efendinin sıkıntısını bunalımını anlatmak pek mümkün değil. Konuşurken gözlerini spikere dönmesi gerekiyor fakat taciz olmuş durumda nereye bakacağını, ne yapacağını bilemiyor, Adeta ecel terleri döküyordu.

İşte bu yanlış !...

Spiker hanımın bu durumu karşısındaki erkeği taciz etme kapsamına giriyor ve zor durumda bırakıyordu. Burada anlatmak istediğim kadınların evleri dışındaki çevrede yani toplum içinde dekolte yani dişilik yönünü fazla vurgulayan bir görüntüde olması erkekleri olumsuz yönde etikiliyor ve zayıf kişilikteki erkeklerin yanlış davranışlara yönelmesine sebep oluyor.

Tabii ki, bu tecavüz olayının mazur görülecek, bir tarafı yoktur. Ahlak dışıdır. Suçtur. Hanımların da kişilikli kabul edilmeleri isteğine uygun olarak davranmaları ve dış çevrede dişiliğinden ziyade kişilikli görünmek ve davranmak gereğini duymaları gerekir.

KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN !...