20 Mart 2018 Salı

ABDESTİN SIRRI !...



Namaz kılmadan önce neden abdest alınır, şeklinde bir soru ile karşılarşırsak ne cevap veririz ? ‘’ Namaz ibadeti Allah huzuruna çıkmaktır, bu sebepten saygımız gereği temiz olmak gerekir ‘’ şeklindeki cevap ilk akla gelen ve en tabii cevap olacaktır.

Bu cevap doğrudur. Temizlik de abdestin gerekçelerinden biri . Ama abdestin öncelikli gerekçesi bu değilmiş. Son incelediğim bir eserden namazdan önce abdest alınmasının gerçek sebebini öğrendim. Bana çok ilginç ve akla yakın geldi. Sizinle paylaşmak istedim.

Eser:Sınır Ötesi Yayınlarından. İsmi DİN VE BEYİN . Yazarı Osmangazi Üniversitesi Nöroloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. GAZİ ÖZDEMİR. Gazi Hoca, bu eserinde insanın yapısına yaratılıştan konulan din olgusunu tıpın Nöroloji bilim dalı ve Kur’an esasları içinde inceliyor. Kur’an ile konulan İslam Dini esaslarını inanılmaz bir gerçeklik ve bilimsellikle açıklıyor. Yaklaşık 550 sayfa hacmindeki bu eserini okuyunca ‘’ din gerçeğini ‘’ tüm yönleri ile çözmüş oluyorsunuz. İşte abdestin gerçek sebebini bu eserden öğrendim. Anladığım şekli ile size aktarmaya çalışacağım.
Daha önce ‘’ Kuantum Düşünme Tekniği ‘’ konulu birkaç yazımda da belirttiğim gibi, düşünce de bir enerji imiş. Burada bir nokta koyalım ve Kuantum konusuna gelelim:

Canlı ve cansız tüm varlıkların bölünebilen en küçük parçası atomdur. Ama sonradan atomunda altında küçük parçaların varlığı belirlenmiş. Bu atom altı bu parçaçıklara foton deniliyor. Atoma kadar tüm kimyasal ve fiziksel oluşumlar fizik kanunlarına tabi oluyor ve kontrol edilebiliyor. Yer çekimi ve merkezkaç kuvvetleri gibi. Fakat atom altı parçacıklar yani fotonlar ise fizik kurallarına tabi değil. Aynı anda burada, binlerce kilometre uzakta veya yine aynı anda her yerde. İşte Kuantum konusu ve düşünce alanına uygulanması burada başlıyor. Çünkü düşünce enerjisi bu foton parçacıklarından oluşuyormuş.

Şimdi burada da duralım, konunun bir başka yönüne gelelim:

İnsan bedeni ‘’ statik elektrik ‘’ üretiyor. Tabii haliyle ve özellikle sevinç, üzüntü, heyecan, stres gibi duygu dalgalanmalarında 5-10 kat fazla olmak üzere. Bu statik elektrik insan dış yüzeyinde yani teninde birikiyor. Ayrıca tüm canılı ve cansız cisimlerin dış yüzeylerine de de statik elektrik yükü var ve insan günlük yaşantısında bunlarla el ve vücudu ile temasında da elektrik yükü alıyor ve statik elektrik birikimi artıyor. Bu birikim çepeçevre tüm vücudumuzu yani tenimizi zırh gibi kaplıyor. Def edilemez ve aktarılamaz ise insana huzursuzluk, sıkıntı ve rahatsızlık veriyor. Bu statik elektrik yükü vücuttan nasıl atılacak ? İletken maddelerle temas edilerek. Elektriğe karşı en iletkenlerin başında bildiğimiz su gelir. İnsan banyo yapınca bu yük suya aktarılıyor. İşte insanın duş ve banyo sonrası büyük rahatlık duyması bu yüzden. Bir de biliyorsunuz, çıplak ayakla toprağa basıldığında da bu yük toprağa aktarılabiliyor. Bazı psikolojik rahatsızlıklarda doktorlarlar hastanın çıplak ayakla toprakta gezinmesini önerirler. Bu pratik ve seri etki gösteren bir tedavi yöntemidir.
Artık ibadete geliyoruz.

İbadet bir takım şekilsel hareketlerin yanında aslında düşünseldir. Düşünce de yukarıda belirttiğimiz gibi bir enerjidir. Beyinde oluşan düşünce enerjisi, tüm vücut ve özellikle giysilerle kapatılmayan kafa, el , yüz gibi vücudun dış yüzeyleri ile Allah’a ve O’nun her insan için görevlendirdiği yazma ( kayıt ) ve iletişim ile görevlendirdiği aracı meleklere iletilecektir. İşte insan vücudu dış yüzeyindeki statik elektrik yükü bu iletişime ve düşünce enerjisinin ilgili yerlere iletilmesinde engel oluyor ve güçlük çıkarıyor. İşte abdestin gerçek sebebi bu imiş. Namazdan önce abdest alınması ile insanın vücudundaki bu statik elektrik yükü boşatılarak iletişim kanalları açılmış oluyor ve insan Namaz ibadeti ile yaratıcısının huzuruna çıktığında O’nunla iletişim kurmasına fiziki bir engel kalmıyor.

Boy abdesti yani gusulde de gerekçe aynıdır. Cinsel bir aktiviteden de insanın aşırı bir statik elektrikle yüklenmesi olağandır. Bu elektrik yükü de yıkanmak yani gusül abdesti almakla atılacaktır.

Şimdi gelelim bu söylediklerimin sağlamasına, yani doğruluğunun ispatına:

Abdestin alternatifi nedir ? Yani su bulunmama halinde abdest gereği nasıl yerine getirilecektir?
Teyemmümle yani toprakla.

Yukarıda anlattığım gibi toprak da iletkenliği nedeni ile suya alternatiftir. İşte bu sebepten su bulunmadığında teyemmüm edilir.

Allah'a '' kul '' olmaya insanın ihtiyacı vardır !...




Allah’a kulluk, Allah’ın Kur’an’da belirtilen bir emridir. Kur’an’’da bu aşağıda örneklerdeki gibi, çeşitli şekillerde elliden fazla yerde vurgulanır.

** Allah’a ibadet ( kulluk ) edin. ( 4/36, 15/99, 17/23 ...... )

** Sizi yaratan Rabbinize kulluk edin. ( 2/21 )

** Bütün peygamberler ‘’ Ey Kavmim ! Allah’ a kulluk edin ‘’ dediler ( 7/59, 11/50, 21/25.... )

** Herkes Allah’a kul olarak varacaktır. ( 19/93 )

** Furkan’ı ( Kur’an’ı ) kuluna indirmiş olan ( Allah ) ne yücedir ! ( 25/1 )
Kul kelimesi köle kelimesi kökünden gelmektedir. Yaklaşık olarak aynı anlamları içerir. Bilindiği gibi kölelik ve kulluk deyince bir de köle ve kulun sahibi ‘’ efendi ‘’ nin mevcudiyeti söz konusudur. Kulun efendisi de Yüce Allah’tır.

Konu ile ilgili uzun psikolojik ve felsefi tahliller yapacak değilim. Bu tür ifadeler çok geniş yazı boyutu gerektirmekte olup ve böyle bir blog yazsı çapını çok aşacaktır. Basite indirgeyerek ele alalım:

Kulluk iki yönlü bir kavramdır. Efendi ve köle yani kul.

Olayı önce efendi yani Allah yönünden ele alalım:

Allah, neden bana kulluk ediniz diyor?

Büyük bir üstad sanatkar düşünelim. Sanatının gücünün, mükemmelliğinin anlaşılabilmesi için, onu idrak ve takdir edecek bilinçli varlıkların da mevcudiyeti gerekir. Güzel eserlerin güzelliği bilinmedik ve takdir edilmedikten sonra güzelliğin fazla bir anlamı kalmaz onları yaratan için. İnsan idrakinin çok ötesindeki büyüklükteki ve güzellikteki evreni ve içindekileri yaratanın, yarattıklarını ve önemini kavrayacak bilinçli varlıklar olarak Dünya adlı gezegenimizde insan ve cinleri, belki de başka gezegenlerde başka bilinçli varlıkları yaratmıştır. Tabii haklı olarak da onlar tarafından kendisinin bilinmesini saygı gösterilmesini istemektedir. 
Bunun ip ucu aşağıdaki ayet de olabilir:

** Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. ( 51/56-57, 72/16-17 )
Şu ayet de bunu bir örnekle anlatmaktadır:

** Size kendilerinden bir misal verdi. Hiç size kısmet ettiğimiz şeyde ellerinizin altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, kendilerinizi saydığınız gibi onları da sayar mısınız ? İşte düşünecek kavim için ayetleri böyle ayırt ediyoruz. ( 30/28 )

Gelelim konunun, insan yönüne:

Yüce yaratıcı insanı iki yönlü yaratmıştır. İnsan iyi yönü ile, öyle yüceliklere sahip olablir ki Allah’a meleklerden daha yakın bir konuma gelebilir. Kötü yönü ile de insan, yaratılışında mevcut olan nefsine sahip olup dengeleyemez ise, en aşağı varlıklardan daha aşağı bir konuma iner, yırtıcı bir hayvandan daha vahşi, kendine ve çevresine zararlı bir yaratık haline gelebilir.

İşte bu zayıf yönleri ile insanın, kendisine koruyup gözetecek, himaye edecek, sığınabileceği bir güçlü varlığa yani ‘’ arka ‘’ ya ihtiyacı vardır. İşte böyle ulu ve güçlü varlığa teslimiyetle kendisini daha emin, güçlü ve güvende hisseder. Nefsinin azgın ve kötü tarafını bastırabilmek için sığındığı güçlü varlığın gücünü ve önemini hatırlaması yani onu sık sık anması ve gücüne teslim olduğunu kendisine ve efendisine ispat etmesi gerekir. İşte Allah’ı anma ve ona kulluk etme ihtiyacı bundan doğar. 
İbadet ve kulluğun en güzel ifade şekli olan namazın burada önemi ortaya çıkar. Namaz, Allah ile iletişime girmek ve onu anmaktır. Günde 5 defa, Allah huzuruna çıkmak, insanı kendisini kaptırdığı günlük hayatın yorucu ve yıpratıcı streslerinden uzaklaştırır. Devamlı devamlı dalgalanan gönül ve ruhun endişelerine teneffüs imkanı verir. Öfke, şiddet ve şehvet duygularını yine bir an için terk ederek doğruyu görme, kendine gelme imkanı tanır.

Secdeye varan alnı ve secdede zemine değen burnu, yaratıcı yanında kendi konumunu ona hatırlatır. O’na sürekli muhtaç olduğu bilinci tazelenir.

Yani dostlar, kulluk ve ibadete insanın ihtiyacı vardır. 
Gün içinde Allah’ı anarak, kendini toparlama, güçsüzlükleri ile baş başa kalmayarak, kendini yaratan büyük sanatkara sığınarak kendine olan güvenini tazeleme olanağı sağlar. 



İNANMAK kolay, fakat inandıktan sonra İNANCINI DEĞİŞTİRMEK çok zordur...( Yeni yazı )




İnanmak kolaydır fakat inandıktan sonra onu değiştirmek çok zordur...

Delil mi istiyorsunuz ? 

İşte tüm peygamberlerin işinin zorluğu...Bu seçkin insanlar genelde görülen şirk yani Allah'a ortak koşma şeklindeki sapkın  inancını değiştirmek, Allah'ın kendilerine verdiği tebliğ görevini yerine getirebilmek için tüm yaşamlarında büyük mücadele vermiş, bazıları da başarılı olamamışlar. Bunalmışlar, çaresiz kalmışlar,Allah'a dua etmişler onların kavimlerini Allah helak ( yok ) etmiştir.

Bunun en tipik örneği Nuh Peygamberdir. Tam kesin tarihi bilinmemekle birlikte onun ve kavminin binlerce yıl önce yaşadığı ve  zamanında insanların ömürlerinin yüzlerce yıl olduğu Kur'an'ın 29. sırasındaki Ankebut  Suresinin 14. ayetinden anlaşılmaktadır.

Bu ayette NUH PEYGAMBER'İN  950 YIL YAŞADIĞI bildirilmektedir.

Genelde peygamberlere tebliğ görevleri 40. yaşlarında verildiği bilindiğine göre. Hz. Nuh yüzlerce yıl, belki de bin yıla yakın  bir süre  tebliğ   ve insanların yanlış ve sapık inançlarını değiştirme çabasınde başarılı olamamış ve yaptığı dua sonrasında meydana gelen büyük tufan sonucu,kavminden ona inanlar dışında kalanlar ile belki de tüm insanları yok edilmişlerdir.

Kur'an'da Hz. Nuh ve tufan olayı yüz kadar ayette ve defalarca anlatılmaktadır.

Son Peygamber Hz Muhammed'in 23 seneye yakın Kur'an'ı tebliğ mücadelesinden sonra dünyadaki müslümanların sayısı birbuçuk milyara ulaşmış fakat insanarın şirk inancını yok etmek yine mümkün olamamıştır.

Çünkü, insanlara elle tutulur,gözle görülür şeyleri ve özellikle bazı insanları Allah'a ortak koşma cazip gelmekte  Bu inançlarını düzeltmek, değiştirmek çabaları hala yeterince başarıya ulaşamamaktadır...

Bunun sonucunda da bilindiği gibi EN SON VE EN MÜKEMMEL DİN OLAN  İSLAM'A İNANLARIN SOSYAL, EKONOMİK, KÜLTÜREL, TEKNİK ALANLARDAKİ FECİ GERİLİĞİ yüreklerde her an kanayan yaradır.