’' Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar ‘’ tam da eli kalem tutanlara göre bir ata sözüdür. Biz blogcuların çoğunun gönlünde de bir kitabımızın yayınlanması hayali vardır.
Benim eserim diyebileceği bir kitabı olmasının...
Bu konuda iki deneyimim olduğu için size bir şeyler, ama ‘’ gerçekçi ‘’ bir şeyler söylemek istedim. Bu arada hemen belirtmeliyim ki, size güzel, cesaretlendirici bir şeyler söylemeyi de çok isterdim. Ama gerçekler hiç de öyle değil.
Kitap yayınlatmak çileli bir iştir. İsim yapmış, kitapları yayınlanan ve bir çok baskı yapan yazarlar da dahil. Kitap bir kişinin beyninin ürünüdür, eseridir. Mantıken, maddi açıdan en çok pay almak onun hakkı olmalıdır. Fakat uygulamada satış fiyatı üzerinden yazara düşen hisse % 10-15 ve hatta en iyimser bir tahminle % 20 dir. Ayrıca ilk kitap için hiç telif ücreti ödememe veya % 6 gibi çok düşük oranda ücret ödeme seçenekleri de söz konusu.
Bunu da alabilmesi, yayıncının kapısını defalarca aşındırması, ‘’ bu gün git yarın gellerle uğraşması ve küçük taksitlere razı olması ile mümkün olur.
Tabii ki bu anlattıklarım tanınmış isim yapmış, kitapları satan yazarlar için geçerlidir.
Dağıtım firmaları ile irtibatlı büyük yayınevleri, tanınmamış yazarların eselerini – ne kadar olağan üstü, güzel ve önemli de olsa dahi – yayınlamaya yanaşmazlar. Çünkü onlar için çok risklidir, kör kuyuya taş atmak, karanlıkta bir mum yakmak gibidir. Çünkü satmaz. Kendi açılarından da haklıdırlar. Masraflarını dahi kurtarmaları mümkün olmayabilir.
Deneyimlerimden kısaca bahsedeyim:
İlk deneyimim bir ders kitabı. 35
sene önce, bir kamu kurumu özel meslek lisesine, kendi isteğimle meslek dersleri öğretmeni olarak atandım. Görevlendirildiğim derslerin hiç birinin bir sayfa dahi olsun ders notu ve ders kitabı yoktu. Bir kaçı için ders notu hazırladım. O zaman fotokopi de yok. Teksir makinası ile ve samanlı kağıtlara çoğaltarak hallettim. Bir tanesini iki sene üzerinde çalışarak kitap haline getirdim. Bir dilekçe ekinde bağlı olduğumuz genel müdürlüğe gönderdim. Genel Müdürlük kitabın tetkiki için bir komisyon oluşturdu. Komisyon üyeleri hayatlarında eğitimle hiç ilgilenmemiş, bir satır dahi bir şey yazmamış mühendis teknisyenlerden oluşuyordu. Ders kitabımı aylar süre inceledikten sonra bir rapor düzenlediler. Raporlarında; eğitim bakımından hiç gereği olmayan, 40-50 madde halinde, eksik ve fazla buldukları hususlar vardı.
Kendileri hiçbir şey üretmeyen çapsız insancıklar, başkalarının üretmesine de geçit vermiyorlardı.
İnat ettim. Kitabı yeniden yazdım, şekillerini yeniden çizdim. Yine aylar süren inceleme. Sonuç yine eksik ve fazla listesi. Tekrar azimle direniş ve tam iki sene uğraşıdan sonra komisyonda geçti. Yayınlanma kararı çıktı. O günün parası ile yaklaşık iki maaşım kadar bir telif ücreti aldım.
İkinci deneyimime gelince:
Kur’an’ın matematiksel mucizevi yönüne tarif edilemez bir ilgi duyuyordum. Yaklaşık 15 sene kadar, inceledim araştırdım. Bulgularımdan önemlilerini bir kitap haline getirdim. – Ömer Çelakıl gibi kehanetle falan uğraşmadan -- Kitap taslağını aldım. İstanbul’a gittim. Belli başlı dini yayınevlerini dolaştım. Yukarıda belirttiğim gerekçelerle yayınlamayı kabul etmediler. Ancak, Ankara’da küçük bir reklam ajansı yayınlamayı kabul etti. Bilgisayarda yazdılar, bir müddet sonra bana, ön taslağı düzeltme yapmak üzere gönderdiler. Her sayfada 3-5 yanlış. Çünkü yayıncı, kitabımı bilgisayarda ilk okul mezunu bir gence dizdirmişti. Düzeltmeleri yaptım. Kitaptan 2500 nüsha basıldı. Baskıdan çıkan bir nüshayı inceledim. Yine çok kritik ve önemli yerde 10 kadar yazım hatası vardı. Şok oldum. Fakat basılmıştı. Yapılacak bir şey yoktu. Bütün heyecanım söndü. Zaten yayıncı zatta da üç kağıtçının tekiydi. Bana 100 nüsha kadar verdi. Bende onları elimle düzelterek eşe dosta ve arkadaşlara dağıttım. 15 sene emek verdiğim bu eser için beş kuruş dahi telif ücreti almadım. Neyse ki ben cebimden baskı masrafı ödemedim.
Sonuçta, yazar olarak tanınmamış, olumlu veya olumsuz bir şekilde şöhret olmamış kimselerin eserlerinin yayınlanması mümkün değil. Kendi cebinizden karşıladığınız masraflarla yayınlatsanız dahi, dağıtım kanallarına girmeniz ve kitapçılara dağıtmanız olanaksız. Ancak MB’de örneğini gördüğümüz gibi kitabınızı blog sitemizde duyurmanız mümkün olur. Bununla dahi bir baskıyı tüketmeniz çok zor. Yani sözün kısası yayınlatmak bir mesele, haydi yayınlandı varsayalım, büyük kitlelere ulaşamadıktan sonra yayınlamanın da bir anlamı olur mu ?
Ben derim ki; eğer konu manevi tatmin ise BLOGSPOT:COM’ da yazılarınızı yayınlamaya devam edin. En azından kısa sürede tüm dünyada yayına giriyor. Az sayıda da olsa Oralarda bulunan Türkler hemen okunuyor. Kaç kişi okuduğunu biliyorsunuz ve yorum olarak tepkileri yine hemen alıyorsunuz. Ayrıca bazı kaynak olma özelliğinizdeki yazılarınız Google'de iyi bir yer buluyor, senelerce denebilecek düzeyde sürekli okunuyor.
Kendi cebinizde masraflarla çoğaltmanız ve sonrasında hayal kırıklığına uğramaya değer mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder