20 Ekim 2017 Cuma

BİR ASKERİ DARBE DÖNEMİNDE '' ATATÜRKÇÜLÜK '' !...



Atatürkçülük Cumhuriyet dönemine damgasını vuran en önemli ideolojik bir hareketttir. Her dönem vardı, halen de devam ediyor. Fakat 1960 askeri darbesi ile başlayan askeri vesayet dönemlerinde ve özellikle 12 Eylül 1982 askeri darbesinden sonra her şeyin önüne geçti ve devletin en önemli ideolojik saplantısı haline geldi. 30 yılı aşkın bir süre mizah dergisi ve kitaplarına konuk olacak komik olaylar yaşanmasına sebep oldu. İşte onlardan biri, karikatürize bir anı:

1978 yılında Sivas ilimizde bir kamu kurumunun kuruluş ve montaj aşamasındaki fabrikasına Personel ve İdari İşer Müdürü olarak atandım. Konusunda son sistem olan proje Almanya’dan alınmıştı. Montajını onlar yaptı. 1979 yılında o zamanın ilgili bakanının teşrifleri ile fabrikanın açılışını törenle yaptık.

Sağ- sol kardeş kavgasının tam hızlandığı dönemdi. Aradan bir sene geçti, 12 Eylül askeri müdahelesi gerçekleşti. 11 Eylül’ü 12 Eylül’e bağlayan son gece sabah saat: 5.00’a kadar, yani askeri müdahalenin başlangıç saatine kadar, bir gece içinde 39 kişi kardeş kavgasında ölmüştü. O günkü ortamda millet olarak büyük bir karamsarlığı düşmüş, - bir kurtaracak yok mu ? – düşüncesi toplumun her ferdine hakim olmuştu. Sonradan, ancak yakın bir zamanda o günlerdeki olaylarının çoğunun '' askeri bir darbeye toplumu götürmek için senaryolanmış kurmaca olaylar olduğunu öğrendik.

Askeri idare, sağ sol ayrımını yani kardeş kavgasını önlemek için ‘’ Atatürkçülük ‘’ inancını birleştirici bir unsur, yani çimento olarak öngördü. O da kabul.
Ama nasıl?

Tüm yurt, Atatürk heykelleri ve büstleri ile donatılacaktı.

Konunun en önemli kısmı, yani Atatürkçülüğün bir ideoloji, bir ruh olduğu, esası önemsenmedi. Üzerinde durulmadı. Kuru bir şekilcilikle; heykel, büst ve resimlerle Atatürk sevgisi tazelenmesi ve aşılanması faaliyetleri öngörüldü. Bu kapsamda olmak üzere tüm resmi kurumlar, talimatla Atatürk heykel ve büstlerini yenilediler. Eksikler tamamlandı ve her biri için açılış törenleri yapıldı.

Yeni kurulan, açılışı yapıldığı geçen bir yılda deneme üretimini aşamayan, üretim faaliyetine geçemeyen fabrikamızda bir Atatürk büst ve heykelimiz yoktu. Bu eksikliğimiz giderme çabasına giriştik.

Bu arada parantez açayım. İlin bir  lisesinin resim öğretmeni, olağan dışı bir uygulamayla, okulun müdür yardımcısı dahi olmadan; birden,  İl Milli Eğitim Müdürü olarak atandı. Sonradan görüldü ki, asli görevi Atatürkçülük uygulamaları denetçiliğidir, teftişidir. Tüm kamu kurumlarında bu görevini ifaya yani teftişe başladı.

Biz de teftişte hatalı olmamak için, Fabrika idare binası ve sosyal tesislerinin duvarlarını, merdiven başları da dahil, Atatürk’ümüzün sözleri resimleri ve maskları ile donattık. fabrika olarak gerekeni yapmıştık. Hiçbir eksik ve kusurumuz yoktu. Hatta aferini bile 

Sonunda teftiş sırası bize geldi. Sayın Müdürümüz fabrikamıza teşrif ettiler. Biz fabrika olarak gerekeni yapmıştık. Hiçbir eksik ve kusurumuz yoktu. Hatta aferini bile hak etmiştik. Ama olmadı memnun olmadılar. Teftiş bu, illa bir şey bulmak lazım: Her kattaki merdiven başlarındaki; çok estetik, bakırdan yapılmış ve çok güzel Atatürk masklarını kusurlu buldular ve buyurdular:

Bunlar küçük olmuş !...

Gelelim Atatürk büstümüze. Fabrikamız sahasında idare binaları civarında büstü koyacağımız uygun bir yer yoktu. Zorunlu olarak kömürle çalışan ısı santralımız önündeki boş küçük bir alana, baca isinin yoğun olduğu yere inşa ettik. Kısa zamanda isle kirleneceği belli idi. Ama başka çaremiz yoktu. 

Tören gününü belirledik. İlin tüm resmi ve askeri ilgililerini ‘’ Atatürk Anıtımız’’ ın açılış törenine davet ettik. Tören günü geldi. Tüm ileri gelen ve davetlilerimiz - hiç eksiksiz -  geldi. Çünkü gelmek zorunluluğu herkese hakimdi.  Bu arada yerel basın ve ulusal basının temsilcileri de.

Tören saatinde bir aksilik. Sağanak yağmur başladı. Tehir edemezdik. Şiddetli yağmur altında - o günlerde kutsal bir ödev haline getirilen törenimizi -  tamamladık.

Tamamladık zira, en ufak bir aksaklık ve noksanlıkta kendimizi demir parmaklıklar arkasına bulma korkumuz vardı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder