23 Şubat 2021 Salı

AKIL MI ZEKÂ MI insan için daha önemli ? -- ( 1 )


 

AKIL MI  ZEKÂ MI  insan için daha önemli ?

Akıl nedir, zekâ nedir, insan yaşamında hangisi daha önemlidir ? Soruları çok tartışılmış ve hala da tartışılmaktadır. İnsan için hanisinin daha önemli ve gerekli olduğu konularında bugüne kadar kesin bir görüş birliğine varılamamıştır.

Son günlerde  ilginç  gördüğüm ve edindiğim Kamer Yayınları'ndan -- Abdullah Reha Nazlı'nın -- BEYİN NASIL ÖZGÜRLEŞİR isimli kitabında  yazarın çok farklı ve ilginç bulduğum görüşlerini içeren  '' Aklını kullan ve zeki olmaktan vazgeç '' başlıklı  bölümünde,  konunun geniş olarak ele alınıp irdelendiğini belirledim. Bu bölümden bazı alıntılar yaparak aşağıda sunuyorum: ( sayfa 163 - 171 ) 

''  Zekâ bir araçtır. Hesap makinesinin, bilgisayar'ın kağıdın yaptığı işleri yapabilir. Ama her zekamın kontrolü altında olduğu bir akıl vardır. Zekâyı nerede kullanacağını da akıl biliyor. Zekâ bir mermi ise, akıl da onu tutan silahtır. Zeka ne kadar çok mermin olduğu ile ilgilidir, akıl tek atışta hedefi vurmanı sağlar.

Gittikçe daha yüksek zekâya sahip olmak yavaş yavaş bilgisayarın yerini almaya benzer. Bilgisayar seviyesine ulaşacak kadar zekileşsek bile, akıl açısından bize hala birilerinin ne iş yapacağımızı söylemesine ihtiyaç olur. Bilgisayarın ne yapacağını bir akıl söyler. Ne kadar zeki olunursa olunsun, aklını kullanmayan biri de iyi programcı olamaz. Program bir insanın  yıllarca yapacağı işlemi ve ömür boyunca yapamayacağı bazı işleri birkaç saniyede yapar, bu bizden daha zeki olmasındandır. Ama ortamın ihtiyacı olduğu programı akıl eden, hangi hesapların yapılacağını bilen, soruları matematik yoluyla çözen akıldır. Bilgisayar akıl etmez, akılın yazdığı kotlara göre işlem yürütür.

Yere bir kutu kürdan döktüğünüzde tam olarak kaç tane olduğunu saymadan söyleyen bilen insanlar vardır. Ama sokağa bırakıldıklarında evin yolunu bulamıyorlar. -- 'Yağmur Adam' aşırı zeki ama  akıl zaafı örneğidir. -- Dikkat edin '' üstün zekalı çocukların korunması '' temalı haberler vardır. Doğuştan üstün akıllı olunmaz; üstün zekalı olunabilir. Ve üstün zeka korunup kollanmaya muhtaç muamelesi görür, birileri onların hakkını savunmalıdır. Üstün akıllı kimsenin hakkını kimsenin savunmasına gerek olmaz, hatta o kendi sizin ona sağlayacağınız tüm kötü koşullardan kurtulup kendi dünyasını kuracaktır. Sizden daha akıllı birisine iyilik yapmaya çalışırken bile doğru bir şey yaptığınızdan emin olamazsınız.

Bir kitabı noktası virgülüne kadar ezberlemek zekâ belirtisidir. Ama akıl açısında düşünülünce aptallıktır. IQ testinden yüksek puan almak zekâ belirtisidir. Bu testle vakit kaybetmemek ise akıl....

Okullarda vahim bir hata yapılarak sadece zeka ölçülür, değerlendirilir, ödüllendirilir veya cezalandırılır. Zeka ölçülebilirdir, akıl ise değildir.

En zeki insanlar en akıllı insanların emrine verilirler. Zekâ iş bulur, akıl işverendir...Teknoloji bilgisayarlar, otomasyonlar, yeni sistemler işçilik mesleklerinin yerini alıyordu, bugün zeki olanların işlerine taliptirler.

Akıllı kişi kendi isteği ile akıllı olur. Bunun ilk adımı da mevcut olan aklı kullanmaya başlamaktır.

Zeki insan, ömür boyu hiç bitmeyen kendini ispatlama yarışında olmaya kendini zorunlu hisseder. Zeki olmak zorunda değiliz. Bilgisayar var, hesap makinesi var, programlar var. Sorabileceğimiz, danışabileceğimiz insanlar var. Zeki kendine güveninden dolayı çok şey kaybeder. Başkalarının aklından otomatik olarak yaptıkları, akılla yapılmalıdır. Zeki hata yapar. Akıllı adam az zeki de olsa, çok zeki de olsa işi şansa bırakmaz. Hesapların son işlemini kafasından yapmaz, not düşmeye üşenmez. Yaptıklarını kontrol eder. Zeki insanların hata oranı çok daha yüksektir.

Zekileştikçe kibirlenir insan, kibir aptallıktır. Zeka başkalarının dikkatini çekmekten usanmaz.  Gittikçe daha zor yüklerin altına girer.

Dahilerin zaafı devamlı seyirciye ihtiyaç duymaktır. Oysa fikir adamlarına göre zekayı saklamak akıllı kişinin hüneridir.



21 Şubat 2021 Pazar

:::::::: PLAN :: NE ZAMAN GEREKLİ ? ::::::


******   Eskişehir  -- Yalaman adası  -- Porsuk kenarı /  Tabletimin kamerası ile çektim. *******


  PLAN  NE  ZAMAN  GEREKLİ ?


BİR DEVLET YÖNETECEKSEN  **   BİLİNEN  **  BİR PLANIN OLSUN.

BİR  SAVAŞ  KAZACAKSAN  --  BİLİNMEYEN --  BİR PLANIN OLSUN.

EVRENİ ELE GEÇİRECEKSEN  --  BİR PLANIN  --  OLMASIN !...


............................................................................................................  LAO  TZU

.......................................... Abdullah Reha Nazlı  /  BEYİN NASIL ÖZGÜRLEŞİR' den



###### Y O Z L A Ş M A ######



İNSANOĞLU YOZLAŞMAYA  OLDUKÇA  MÜSAİTTİR. DERT OLMADIĞI SÜRECE SONSUZA  KADAR KENDİSİNE ÇEKİ DÜZEN VEREMEZ.


TARİH BOYU DEVLETLERİ KURDURAN  BÜYÜK DERTLERDİR.BÜYÜK  YIKIMLARI YAŞATAN İSE BÜYÜK RAHATLIKLARDIR.


 -----------------------------   Abdullah Reha Nazlı  /  BEYİN NASIL  ÖZGÜRLEŞİR


20 Şubat 2021 Cumartesi

ALDANMA CAHİLİN KURU LAFINA ....


 

ALDANMA  CAHİLİN  KURU  LAFINA  


*******************************

*******************************

KÖR OLMASAYDIM

SİVASTA ÇOBAN OLURDUM

KÖR OLDUM,

VEYSEL OLDUM.

-------------------- Aşık Veysel

*********************************

*********************************




==== SENİ ÖVÜYORLARSA , BİL Kİ ;......


---------------------------- Eskişehir  Reşadiye Parkı  -------------------


SENİ  ÖVÜYORLARSA  BİL Kİ;

KENDİ  YOLUNDA  DEĞİL,

ONLARIN  YOLUNDA  İLERLİYORSU

............................................  Nietzsche



******** KUSUR ve AYIP ********


 K U S U R  ve  A Y I P 


Kusuru yüzüne  söylenmeyen  adam,

ayıbını  hüner  zanneder.

-------------------------  Sadi  Şirazi 

:::::::: İTİBAR KAZANMAK :::::::::.


 ******************** Eskişehir  Porsuk  Çayı   *************************************


KÖTÜ,  TAKLİT  YOLUYLA  İTİBAR  KAZANIR,

İYİ ,  TAKLİT  YOLUYLA  İTİBAR  KAYBEDER. 

----------------------------  Nietzcsch 

7 Şubat 2021 Pazar

KUANTUM ve EVREN konularında önemli kaynak eser : KOZMOS'TAN KUANTUM'A


KOZMOS, EVREN anlamı içeren bir kelime ve bilim dalı. Cisimlerin bölünemeyen en küçük  parçasına atom denildiğini biliyoruz. 1900' lü yılların başında atomda çok özel yöntemlerle bölünmüş ve onun içinde neler olduğu araştırılmaya başlanmış. Atoma kadar konuları inceleyen bilime FİZİK, atomun içindeki parçaları konu alan bilime de, Atom altı parçacıklar fiziği, kısaca PARÇACIKLARI FİZİĞİ adı verilmiş.  İşte bu parçacık fiziğini inceleyen, onun geniş kapsamda insan ve doğayı etkileyen  bilim alanına da  KUANTUM  denilmiş.

Kuantum konusu benim son 15 - 20 yılımda temel ilgi alanım olan KUR'AN  mesajları  konusundan sonra en çok ilgi duyduğum ikinci alan oldu. Konuya ilişkin bir çok bir çok eser inceledim. Ama tanımakta, anlamakta tatmin edici bir sonuca ulaşamadın.  Son bir yıl içinde  konuyla ilişkin  EZOTERİZMİN BİLİMSEL İSPATI KUANTUM, PARÇACIK FİZİĞİ,  HİGGS BOZONU isimli kitapları buldum, inceledim.

O kadar karmaşık ve geniş bir konu ki, içine girdikçe bilinecek öğrenilecek çok konu var. atomun içinde çekirdek var, çekirdek proton , nötron ve elektrondan oluşuyor. işte bu 3 temel  maddenin içinden binlerce milyonlarca küçük alt  parçacıklar çıkıyor. Bunların da birbirileri ile, birer, ikişer, üçer gruplaşarak şeklinde ilişkileri söz konusu. Yani konunun içine bir girdim, çıkamıyorum . Tabii  yaşlılık dönemimde ( 76 )  oluşumum ve öğrenmekte güçlük çekmemin de rolü var. Bu konunun içine giren bilim adamlarının dahi sonuca varamadıklarını öğrendim. Çok büyük yeni çarpıştırıcı cihazlarla devam etmeyi  planlamışlar.

Bu cihazlarda çok yüksek ısılarla ve çok özel şartlarla temel parçacıkları birbirleri ile çarpıştırıp oluşacak yen parçacıkları ve bu yeni parçacıkların  çarpıştırılması  ile daha yeni parçacıkları araştırıyorlar, araştıracaklar. Bu konunun çözülmesi ne işe yarayacak biliyor musunuz ? İşte en önemli örnek bir alan: Büyük patlama ortamını oluşturmuşlar, büyük patlama anı ve sonrasında  milimetreden
 çok küçük bir noktadan safha safha evrenin oluşumunu  delilleri ile belirlemişler. Yani patlama saniyesinin en küçük parçalarında neler olduğunu evrenin  oluşumunda bulunan temel parçacıkların ortama çıkıp yayıldığın belirlemişler.

Bu konuda önemli neler öğrenilecek derseniz, Günlük hayatımız içinde olan TV, radyo, bilgisayar v.b  gibi elektronik cihazların ve hastanelerdeki çok büyük faydaları olan MR gibi çekim cihazların temelinin bu parçacık fiziği olduğunu göreceksiniz.

İşte atomun temel yapısını gösteren resim:


 

Vee  işte  Cern'deki en büyük çapıştırıcı cihaz:  
















Bu cihazın bulunduğu labaratuvar 100 metre yeri altında ve uzunluğu 28 kilometre tünel içinde.

Şimdi gelelim yazımın konusu kitaba:

Kitap DORLİON YAYINLARI'nda 2018 yılında yayınlanmış Yazarı: Mak. Yük. Müh. H. YALÇIN İNAN  --- KOZMOS'TAN KUANTUM'A  10 üzeri eksi  43. Saniyeden Bugün'e -- 470 sayfa

Kitabın anlatım dili sade ve bilim dışı kişilerin anlayabileceği seviyeye yakın. Evreni ve parçacıkların çok geniş  çerçevede ele alıyor ve anlatıyor. 15 sene sonunda ilgi duyduğum bu konuyu -- tabii ki bilim adamı seviyesinde değil --- anlama kavramama yardımcı oluyor. Yeterli bir fikir sahibi olmamı sağlayacak.

Konunun felsefesi ve yaşama etkisini öğrenmeme  bu eseri tamamen incelememden sonra yardımcı olacağına inanıyorum. Çünkü incelemem bir ay önce başladı, en az bir daha daha devam edecek.

Kozmos ve Kuantum'la ilgilenenlere  Ö N E R İ R İ M....



6 Şubat 2021 Cumartesi

::::: ANAYASAMIZ :: YENİDEN :: YAZILMALIDIR !... N E D E N ? :::::


Cumhurbaşkanımız son günlerde bir görüşü aniden ortaya attı:

Anayasamız yeniden yazılmalıdır !...

İlk anda ben hemen tepki verdim:

Şimdi sırası mı ? Memleketimizin içte ve dışta bunca sorunu varken ne gerek var ? Dedim. Ama  bu söz aklıma takılı kaldı, birkaç gün sık sık bu söylemi hatırlayarak düşünmekten kendimi alamadım. Acaba, hani muhalif birilerinin sık sık iddia ettiği gibi Cumhurbaşkanımız özellikle artan ekonomik sıkıntıları  kamufle etmek niyetiyle gündemi mi değiştirme niyetindedir ?

---------------------------------------------------

Efendim ben  45 seneyi aşan bir süre kamuda, şeflik, müdür ve müdür yardımcılığı gibi görevlerde, alt ve orta kademe yöneticilik yaptıktan sonra 12 yıl önce emekli oldum. 76 yaşındayım. Yaşantımın son 35 yılında çalışma ve günlük zorunlu yaşam gereksinimlerimin dışında en önemli, meşguliyetim, ilgi alanım, tutkum diyebileceğim oranda Kur'an mesajlarını incelemek, araştırmak, Kur'an hangi konuda ne diyor, öğrenmek.  Bu konuda birikimlerimi çeşitli blog sitelerinde ve Facebook ve Twitter gibi sosyal medya ortamında paylaşmak.

Milliyet Gazetesi blog sitesinde, 10 yıl yazdım, son 3 senedir de blogger'de  çeşitli konularla birlikte % 70 Kur'an ağırlıklı olarak toplam 2100'ü aşkın, en az 10-15 kitap hacminde yazım yayınlandı. Milliyet blog'daki yazılarım toplam 3 milyonu aşkın sayıda okundu. 

Blogger'deki 6236sss.blogspot.com adresinde ise bu güne kadar 574 yazım yayınlandı ve bunların toplam okunma sayısı 300 bin adede ulaştı. Bu iki blog ortamından önce de  yine bir kaç blog sitesinde yazılarım oldu... 22 yıl önce de  '' Kur'an'ın Sırrı '' isimli kitabım yayınlandı.

----------------------------------------------------------------------

Bunları neden anlatıyorum ?  Şimdi ileri süreceğim görüşlerim konularında vukufiyetimi yani -- kendimce -- yeterliliğimi  açıklayabilmek için...

Son 10 - 15 senedir, AB'ne katılmak amacıyla ülke yönetiminin yaptığı, '' Medeni Kanunu'muzda boşanma sebebi kusur ve suç olduğu halde Ceza Kanunumuzda da mevcut olan SUÇ hükmünün kaldırılarak ZİNA 'nın suç kapsamı dışına çıkarılması ve bunun sonucunda tüm kültürler ve dinlerde lanetlenen zina eyleminin serbest bırakılması şeklindeki yanlış uygulamanın  ülkemiz insanındaki yaptığı ahlaki tahribat ''  beni çok üzmüş, bu konuda  blog sitemde -- kendimce --   zina tekrar suç sayılsın -- sloganı doğrultusunda protesto eylemine girişmiş ve bu sloganı içeren görseli Twitter'deki sayfamın başına sabitlemiştim.

Bu arada toplumumuzun başına sosyal problem olan ve zamanla kanunlarımızda suç kapsamına alınan -- resmi nikah yapmadan, imam nikahı ile evlilikler yapılmasının yasaklanmasını öngören  kanun hükmünün  --  Anayasa Mahkememizce bir süre  önce iptal edilerek, yalnızca dini yani imam nikahı ile evliliklerin çığ gibi artmasına sebep olunduğunu öğrendim.  Çok üzüldüm ve moralim bozuldu.  Acaba sayın AYM üyeleri uzaydan mı gelmişlerdir, ya da  bu toplumun ferdi olmaktan kendilerini arındırmış, kişiler midir, kişisel hürriyetleri sınırlamamak adına onlarla ilişkide bulunan kadın ve çocukların  uğrayacakları vahim maddi ve manevi zararların farkında değiller midir ?  Diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Tabii ki bu sayın yargıçların, -- kendilerince dayanağı -- bazı anayasa hükümleridir. BUNLAR TEKRAR DÜZENLENMELİDİR.

Bunun yanında yine son yıllarda kanunlarımızda AB üyeliğine kabul  ve bu doğrultuda  yasalarımızdaki bazı hükümlerin değiştirilerek düzenlenen  uyum yasaları kapsamında , tutuklanma, sorgulanma gibi  konularda insanlarımızın adalet inançlarını zedeleyecek hükümler getirilmiş, çok çirkin ve ağır suçlar işleyen  kişilerin tutuklanmasını önleyen veya ilk sorgudan sonra hemen salı verilmesine yol açan değişiklikler yapılmış, bunun sonucunda insanlarımızın adalet duygusu zedelenmiş ve bazıları da adaleti kendileri sağlama düşüncesine kapılarak daha vahim  hatalar yapılmaya yönelmiştir.

Toplumumuzun gelenek, görenek, inançlarına yani kimliğine uymayan yasalar ve ana yasa hükümleri ve bunların uygulanmaları da birer sorun haline gelmiştir. Yana mevcut yasalarımız ve Anayasamız gömleği, toplumuz bünyesine artık uymamaktadır. 

Yakın zamanlara kadar örnek olarak aldığımız batı kültürü ve medeniyeti artık  özelliğini ve cazibesini kaybetmiştir. Kendini tüketme yolundadır. Rahmetli İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un  bir asra yakın bir süre kadar önce Batı medeniyetine koyduğu  '' tek dişi kalmış canavar '' teşhisinin doğruluğu son siyası olaylarla artık net olarak anlaşılır hale gelmiştir. Batı medeniyetinin bireyleri artık bencillikte ve genelde ahlaki değerlerde yozlaşmada adeta yarışır hale gelmiştir. Devlet ve devlet adamlığı ciddiyeti kalmamıştır. Verilen sözlere, yapılan anlaşmalara riayet gündem dışına itilmiştir. Gerek bireyler, gerekse ülkeler arasındaki ilişkide menfaat tek değer haline gelmiştir. Genelde ateist görüntü veren batı insanı Haçlı zihniyetini de terk edememektedir.  Devletler arasındaki ilişkilerde ekonomik güçlü olanın, zayıf olanı alabildiğine ezmesi ve sömürmesi onların olağan sistemleridir. Batı medeniyetinin insanı artık o kadar bencilleşmiştir ki, vatanı ve milleti için savaşmak istememektedir. Batılı devletler savaşı kendi askeri ile yapamamakta ve  dış ülke insanlarından topladıkları paralı askerlerle vatanlarını koruma zorunda kalmaktadırlar...

Bunları ne için anlatıyorum ? Batı medeniyeti artık çöküş yolundadır.  Bunun sonucu bizim -- onların kültürleri paralelinde oluşturdukları düşünce ve inançları  doğrultusundan ayrılarak -- kendi özümüze, insani ve manevi değerimize dönme zamanı gelmiştir.  Bu gerçek karşısında ülkemizin çoğunlukla batıdan örnek alınan yasalar ve anayasamızı kendi medeniyetimiz, değerlerimiz doğrultusunda yeni baştan sıfırdan adım adım değiştirmemiz, kendi özümüze uygun anayasamızı, yeniden yazmamız zamanı gelmiştir. 

Evet, kendi bünyemize uygun yeni bir anayasayı yazmak artık zorunlu hale gelmiştir.  Bu arada da laiklik ilkesini de kendi değerlerimize uygun bir şekilde yeniden  tanımlamamız gerekmektedir. Tabii ki, hükümetimizin esas aldığı Geleneksel İslam inancı yönünde değil, dinimizin anayasası olan kutsal kitabımız Kur'an'daki İslam inancı doğrultusunda ....

31 Ocak 2021 Pazar

Bir şeyin zıttı -- karşıtı -- olmayınca varlığı anlaşılamaz !...


Rahmetli Aşık Veysel beni  bağışlasın onun unutulmayanlar arasındaki türküsündeki '' Ben güzele güzel diyemem, güzel benim olmayınca '' dizesini biraz değiştirerek yazımın  başlığı yaptım. Konumuz  '' Bir şeyin zıttı -- karşıtı --  olmayınca  var olamaz  -- kuralı.  Evet güzelin güzel, büyüğün büyük olduğunun fark edilebilmesi için çirkin ve küçük de olmalı !...

Allah her şeyi bir nedene  ( sebebe )  dayandırarak oluşturur.  Evrensel dengenin sağlanması ancak  '' her şeyin zıttı ile birlikte yaratılması '' ile mümkün olmuştur. Başlangıçta madde ve karşı madde ortaya çıkmış ve iki karşıt gücün çarpışmasından evrensel momentum  ( kütle x hız ) oluşmuştur. Evrenimiz şu anda maddeden meydana gelmişse, karşı madde nereye gitmiştir ?  Bir anti evren mi söz konusudur ? Bir anti evren olabileceği  iddiası güç kazanmıştır. Maddesel evrenin be sayede denge içinde varlığını sürdürdüğü düşünülebilir.  Diyalektik yasası şeylerin sadece birbirlerine dönüşmediklerini, özellikle karşıtlarına dönüştüklerini  ve böyle tekamül ettiklerini yani geliştiklerini kapsamaktadır.
Diyalektiğe göre her şey karşıtlığı ile vardır. Kötülüğün varlığı dahi, iyiliğini ortaya çıkması için zorunludur.

Evrende her şey zıtlıklar ( karşıtlıklar )  dengesi üzerine kuruludur:
Zıtlık yoksa varlık yoktur, hareket yoktur, süreç yoktur.
Zıtlıklar yoksa hayat da ölüm de yoktur.
HER ŞEY ÇİFT VE ZIT YARATILMIŞTIR.

Kur'an'da bu gerçek ilginçtir,  ''  HER ŞEY ÇİFT YARATILMIŞTIR  '' mesajı ile iki ayette yani bir çift ayette vurgulanmıştır. ( Zariyat /49 -- Nebe / 8 )

Ancak bu zıtlıklar bir çatışma, kavga ve kaos için değil, birbirini tamamlama ve kendisini diğerine göre tanımlama için vardır. 

Doğada, toplumda ve insan bilincinde her nesne, olgu, kavram ve olay mutlaka iki karşıt taraf içerir. Karşıtlar birbirinin varlık koşuludur. ANCAK BİRLİKTE VARDIRLAR. Bu sebeple zıtlar birbirini gerektirir.. Aralarında çözülmez bir bağımlılık  vardır.

Karşıtlardan her biri, diğerinin üstünde üstünlük kurma çabası içindedir. Bu mücadele sonucu taraflar içinde sürekli bir tekamülden söz etmek mümkündür.

Bu disiplin içinde zıtlar birbirlerinin pürüzlerini giderir, aşırılıklarını törpüler, tamamlayıcı bir ahenk ve denge disiplini içine girer. Kısaca denilebilir ki, Allah, bütün zıtlıkları içinde barındıran, bağdaştıran ve bu karşıtlıkları büyük bir uyuma dönüştüren varlıktır. ( * )



( * )  Bu yazının hazırlanmasında DHARMA YAYINLARI'ndan  Cihangir Gener'in '' EZOTERİZMİN BİLİMSEL İSPATI -- K U A N T U M '' isimli eserinden yararlanılmıştır.  -- sayfa: 64 - 65 

28 Ocak 2021 Perşembe

KURUTULMUŞ EKMEK YEDİNİZ Mİ ?...


 

Her ekmek değil, köy ekmeği veya Trabzon ekmeği denilen ekşi maya, gözenekli ekmeği kurutacaksınız. Fırında değil, evde ve tabii oda sıcaklığında. En az 12 saat veya  tam bir gün. İnce dilimleniş ekmek dilimlerini.

Çorba veya sulu yemeklerle de olabilir. Ben bir kaç aydır sabah kahvaltılarımda uyguluyorum. Bir gün veya bir önceki gece resimde görüldüğü gibi dilimlenmiş ekmekleri kurutmaya başlıyorum. Kaynamış süt içine az tatlandırmak için biraz  pekmez ilave edip karıştırıyorum. Sonra da ekmek dilimlerini küçük parçalara bölüp süte atıyorum Bir çorba kaşığı ile beraber hemen tüketmeye başlıyorum. Çünkü  ekmek dilimleri süt içinde fazla beklerse çok yumuşuyor ve kurutulmanın verdiği hoş çıtır lezzeti kayboluyor.

Bilindiği gibi taze ekmek oda sıcaklığında  biraz fazla kalırsa küfleniyor. Herhangi bir sıkıntıda krizde ekmek bekletmek, stoklamak mümkün değil. Medya ortamında Küreselci rezillerin dünyayı ekonomik dar boğazdan kurtarmak bahanesiyle, korona gibi bir salgın hastalık ürettikleri ve para sistemini değiştirmek için  değişim sürecinde insanları uygulamak istedikleri yeni düzene razı etmek için büyük ekonomik kriz kriz çıkarmak, kıtlık oluşturmak gibi hedeflerine de adım adım yaklaştıkları, artık toplumca da anlaşılır hale geldi.  Belki söylentilerde biraz abartı olabilir ama gerçekleştiğinde insanların yaşayacağı şok ve sıkıntıların büyüklüğünü ve önemini  benim gibi yaşı yetmiş aşmış, yokluk ve kıtlıkları ucundan kıyısında yaşamış kişiler daha net idrak edebilir.

Bunları ne için anlattım ?

Ortalıkta günlerdir çalkalanan büyük elektrik kesintileri söylentisi  -- ola ki  gerçekleşirse --  her gıdanın yanında  toplumumuzun en önemli beslenme aracı olan ekmek  krizi ve kıtlığı --  fırınların % 90' ı elektrikli olduğu ve doğalgaz dağıtımı da muhtemelen elektriğe bağlı olduğu için gündeme gelebilecektir.

Yaşanacak şoku, Yaşı 60'dan az olanların anlaması zor olur.  Ben bu sebeple her gün azar  azar ekmek kurutmayı düşünüyorum. Çok da faz stoklamak   doğru olmayabilir bu elektrik kısıntısını en çok 7 - 10 gün olabileceği söylentisi var. Ayrıca kururutulmuş ekmeğin ne kadar dayanacağında da tecrübe yok...


25 Ocak 2021 Pazartesi

İLMİ YÜCELTEN, araştırmaya YÖNLENDİREN ayetler ...



Hz. Muhammed'e gelen ilk beş ayet şöyledir:

''  Yaratan Rabb'inin adıyla oku ! O insanı alaktan ( kan pıhtısı haline gelen  Embriyo'dan )  yarattı. Oku, Rabb'in en büyük kerem ( ikram )  sahibidir. O insana kalemle yazmayı öğretti. ''  ( ALAK / 1 - 5 )

Daha ilk ayetlerinde okumaktan, yazmaktan, öğrenmekten bahseden Kur'an, bir çok yerinde ilim öğrenmeyi teşvik etmiş ve ilim adamlarını yüceltmiştir: 

''  Bu misalleri ( örnekleri ) ancak ilim sahipleri anlayabilir.  ''  ( ANKEBUT / 43 )

''  Elbette onlara olan biten her şeyi ilimle anlatacağız . Zira biz onlardan uzak değiliz.  ( A'RAF / 7 )

'' Biz emaneti, göklere, yere, dağlara sunduk, onu yüklenmekten kaçındılar.
Onu insan yüklendi. ( AHZAB / 72 )

Verilen bu emanet  '' akıl '' dır. Allah insanı yeryüzündeki halifesi yapmış ve oraya hakim kılmıştır.

''  Göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden bir lütuf olarak size boyun eğdirdi. Elbette bunu düşünen bir toplum için ibretler vardır  ''  ( CASİYE / 13 )
diyerek bu gerçeği vurgulamıştır. Burada açık bir hatırlatma vardır. '' Biz tabiatın bütün imkanlarını sizin emrinize veriyoruz, siz de düşünen akıl sahibi insanlar olarak bunlardan ders alın, inceleyin, işleyiş kanunlarını bulun ve bu hakimiyetinizin hakkını verin '' 

'' Göklerde ve yerde nice ayet  ( işaret, delil ) vardır ki, onların yanından yüzlerini çevirerek geçerler  ''  ( YUSUF / 106 )  diyerek etrafımıza biraz daha dikkatli bakarsak keşfedecek çok şey bulabileceğimizi söylüyor.

Kur'an, dogmatik bir öğretim tarzını benimsemez. İnsanların aklına hitap eder. Bir çok gerçekleri doğada olan - bitenleri dikkatle inceleyerek bulabileceğimizi, geçmiş olaylardan da bu günkü davranışlarımıza yön verecek ibret dersleri çıkarabileceğimizi söyler:

'' Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin gündüzün gelip gidişinde elbette iyi akıl sahipleri için ibret verici deliller vardır ''  diyerek bizi tabiat bilimlerini incelemeye yöneltiyor.

'' Biz düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'an yaptık ''  ( ZUHRUF / 3  diyerek ayetler üzerinde düşünülmesi ve ne demek istenildiğinin iyi anlaşılması gerektiği vurgulanıyor. Tabii ki bu ayet ile her toplumun Kur'an'ı kendi dili ile okuyabileceği anlamı da çıkıyor. İlk olarak Arap ulusuna geldiği için zaten başka bir dilde olamazdı. Ancak herkesin okuyup, düşünüp anlayabilmesi için Kur'an'ı ya kendi diliyle okuması ya da çok iyi Arapça bilmesi gerekir.

Aklını kullanan sağduyu sahipleri Kur'an'ı oku, düşünür ve faydalanır.

'' Kur'an bir uyarıdır, dileyen onu düşünür, öğüt alır. ''  ( MÜDDESİR / 54 )  dedikten başka;

'' Ancak sağduyu sahipler öğüt alır  ''  ( RA'D / 19 )  demektedir.

'' Allah pisliği, ( azabı ve rezilliği )  aklını kullanmayanlara verir '' ( YUNUS /100 ) diyerek her konuda aklımızı kullanmamız, Kur'an'ı önce kendi aklımızla anlamaya çalışmamız, başkalarının söylediklerini de akıl süzgecinden geçirmemiz gerektiği uyarısı yapılıyor.

KUR'AN'I AKLIMIZI BİLGİMİZLE BİRLEŞTİREREK OKUDUĞUMUZ ZAMAN, HER OKUYUŞTA YENİ BİR ŞEY KEŞFEDERİZ. ÇÜNKÜ KUR'AN, ÇOK GENİŞ BİR BİLGİ YELPAZESİNE SAHİPTİR.

'' Onun bazı ayetleri. MUHKEM'dir ( açık, net anlamlı ) Bunlar kitabın anası yani temel ayetleridir. Diğerleri de MÜTEŞABİH' tir. ''  ( AL-İ İMRAN / 7 ) 

MÜTEŞABİH, '' açık anlamı olmayan, herkes tarafından kolayca anlaşılamayan, tefsir ve yoruma muhtaç olan ''  demektir. Muhkem ayetlerin anlamları zaten açıktır. Müteşabih olanları ilimde ilerlemiş olanlar daha kolay anlar. Bunları anlamayanların Kur'an'ı eleştirmeye kalkması yanlıştır. Bunlara o şekli ile inanmak gerekir.

Ayrıca bu gün anlaşılamayan bazı Kur'an bilgilerinin insan biliminin ilerlemesi sonucu bir gün anlaşılacağını bize yine Kur'an söylüyor:

'' Kur'an bütün alemlere öğüttür. Onun bilgilerini bir zaman sonra anlayacaksınız.    ''  ( SAD / 88 )  örnek olarak:

'' Göğü kendi ellerimizle yaptık ve biz onu genişletmekteyiz  '' ( ZARİYAT / 47 ) ayeti, 1929 da HUBBLE'nin evrenin şişen bir balon gibi genişlediğini keşfetmesine kadar anlaşılamamıştır. Bilim ve teknik ilerledikçe, yeni keşifler yapıldıkça Kur'an'ın bir çok ayeti yeni anlamlar kazanabilecektir.

Aşağıda Biliginin ve ilmin önemi hakkındaki bazı ayetlerin özet mesajları ve nerelerde geçtiklerini görelim:

İlmi ile amel etmek  ( bilgisini yaşama geçirmek ) ile ilgi ayetler:
( Bakara / 214 --- Nisa / 25 ---  Maide / 105 --- Ankebut / 2 - 3 ---  Cum'a / 5 )

Allah'tan ilim istemek den bahseden ayet : ( Ta-Ha / 14 )

İlimde derinleşmiş olanların ödülünden söz eden ayet:  ( Nisa / 162 )

''  İlimlerini  hayata geçiremeyenler kitap yüklü eşek gibidirler ''  ( CUM'A / 5 )



Not: ***  Bu yazının hazırlanmasında yararlanılan kaynaklar: OZAN YAYINLARI -- ERTUĞRUL DOĞUÇ -- SOSO KÜLTÜRE AIDAN İSLAM s.58 ---
***  PINAR YAYINLARI --- Recep Aykan ---  KELİME VE KONULARINA GÖRE KUR'AN FİHRİSTİ

 

24 Ocak 2021 Pazar

Şu İMAM NİKAHI konusunu bir konuşalım mı ?...

Bilindiği gibi nikah erkek ile kadının evlilik adı verilen beraberliğinin toplum tarafından meşru yani geçerli olarak kabul edilmesi başlangıcındaki sözleşme yani bir akittir. Bu akitle yeni bir aile birliği oluşturulur, nikahı takip eden düğün töreni ile bu meşru beraberlik, içinde bulundukları toplumun bilgisine sunulmuş yani ilan edilmiş olur. Düğündeki eğlence de bu birlikteliğin kutlanmasını ve evliliğin geniş bir çevrede duyulmasının sağlanmasını gerçekleştiren hoş bir gelenektir.  Gelişmiş ve gelişmemiş tüm toplumlarda nikah ve düğün aynı amaçla vardır.

Nikah akdi yani sözleşmesinin, evlilik birliğinin toplumun o andaki geçerli hukuk düzeninde kadın erkek  beraberliğinin meşruiyetini yani geçerliliğini sağlaması yanında bu beraberlikle kurulan aile düzeninde hak ve sorumlulukları belirleyen ve garanti altına alan, nesep yani soy bağının kurulması ve takibi ile miras gibi hakların ve sorumlulukların belirli esaslara bağlanması gibi konularda  önemli bir yeri vardır.

Yaklaşık bir asır yani Cumhuriyetimizin kurulmasından önce ülkemizde hukuk sistemimiz şeriat denilen dini kurallar geçerli idi. Nikah'da bu çerçevede dini bir hüviyeti vardı. Ülkemiz nüfusu de bugüne kıyasla  100 veya daha fazla kat daha azdı. Sosyal çevreler çok daha dardı. Hukuk kuralları  kadılar tarafından takip edilir ve nikahlar din adamları tarafından kıyıldığı gibi muhtemelen kadılar tarafında kayıt altına alınmış olsa da olmasa da dar çevrede kadılar tarafından takibi  mümkün idi.

İşte dini nikah yani halkın söylemi ile imam nikahı fenomeni o zamanlardan kalmıştır. İşte Cumhuriyetimizle birlikte aile hukukunu düzenleyen Medeni Kanun kabulü ile şeriat düzeni tamamen değişmiş, toplumumuzun bu günkü  ihtiyaçlarına cevap verecek hukuk kuralları getirilmiştir. NİKAH,  Kur'an esaslarına göre dahi dini değil, hukuki bir işlemdir. Bugünkü toplum düzenimiz ve hukuk sistemimizde  din adamlarının, cami hocalarının kıyacağı nikahın nüfus kütükleri ile bağlantısını sağlamak fiilen mümkün  değildir. AYRICA DİNİMİZDE DE  NİKAH'IN BİR DİN ADAMI TARAFINDAN KIYILMASI ZORUNLU DEĞİLDİR. Ama evlilik beraberliğinin bir din adamı tarafın yapılacak dua ile taçlandırılması da faydalı  ve hayırlı olabilir, yerindedir. 

AMA RESMİ NİKAH KIYILDIKTAN  SONRA !...

İşte kıyamet bu noktada kopuyor değeri okular !...  İmam nikahı meselesi bir kurala bağlanmadığı için, ---  Diyanet İşleri Başkanımız, Prof. ünvanlı olan veya olmayan İlahiyat, hocalarımız, tüm konu ile ilgili aile bakanımız sayın hanımefendi de dahil resmi zevat İMAM NİKAHININ RESMİ NİKAH SONRASINDA YAPILMASI ZORUNLULUĞU GETİRİLMESİ DOĞRULTUSUNDA BİR HUKUKİ DÜZENLEME YAPILMASI KONUSUNDA TAVIR ALIP HAREKETE GEÇMEDİKLERİ  İÇİN toplumumuzda  ahlaki bir çöküş başladı. Senelerdir devam ediyor. Bir de üstüne üstlük AB 'nin isteği doğrulusunda Ceza Kanunu'muzda ZİNA'nın yani kadın - erkek nikahsız beraberliğinin SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILMASI İLE sosyal düzenimizi sağlayan tüm civatalar gevşedi, laçka oldu. Aile yuvaları tsunamiye tutulmuş gibi sarsılmaya başladı, boşanma davaları çığ gibi arttı... 

ATV'deki ESRA EROL  programında, 2 - 4 çocuğu olan genç kadınların çocuklarını ve eşini terk edip sosyal medyadan tanıştığı evli erkeklere kaçmaları, nikahsız beraberliklere razı olmaları yine aile yuvasını terk eden ve ne olduğu belirsiz maceralara atılan 15 - 16 - 17 yaşlarındaki genç kızlar, günlük olağan olaylar haline geldi. EVLİLİK BERABERLİĞ VE NİKAH  toplumumuzda önemini ve ciddiyetini kaybetti.  Gençler gayrimeşru ilişkileri olağan ve hak görür hale geldiler.



Sonuç olarak, milletimizi  yüzlerce, binlerce yıldır birlikte tutan tüm manevi değerler çökmeye başladı. Dış politikada ve savunma sanayimiz ve ordumuzdaki başarılar da güzel, bizi mutlu ediyor ama içte, toplumun ahlaki değerlerindeki yozlaşma arık gecikmeden DUR ! denilmesi noktasına geldi.

Ben 76 yaşını doldurmuş, alt ve orta kademe yöneticilikle 45 yıl memuriyet hizmetinden sonra emekli olmuş, 2 çocuğu ve 3 torunu olan  çocuklarını kurtarmış ama torunlarının geleceğinden ciddi endişeler duyan bir vatandaş olarak, uzunca bir süre devletimizden umutla bir hareket  beklentimden de sonuç alamayınca bu bu sessiz çığlığımı  kaleme almak ve blog sitem ile sosyal medya unsurlarında yayınlama zorunluluğunu duyarlı bir vatandaş olarak hissettim.

 Bu ahlaki yozlaşma, -- kadın dernekleri ve bazı çevreler önemsemese de  -- kadınları ve de en çok geleceğimiz olan çocukları olumsuz yönde etkiliyor. perişan ediyor...

SONUÇ olarak, Resmi nikah yapmadan İmam nikahı ile beraberlik , hak ve sorumluk getirmeyen, hukuki olarak hiç bir değeri  olmayan,  bazı kişi ve çevrelerin istismarına uygun, bu günkü sosyal düzende  zinaya kapı açan, yanlış bir uygulamadır !... 

 LÜTFEN  DAHA DA GEÇ  OLMADAN İLGİ !..

 





21 Ocak 2021 Perşembe

Bugünkü konumuz '' HAAYIR '' değil '' HAYIR ''





Hayırın sözlük anlamı  iyilik, karşılık beklemeden yapılan yardımdır. Hayır, sadaka vermek gibi maddi bir fayda olabildiği gibi, iyilik yapmak gibi manevi bir fayda için de olabilir.

Kur'an'ın bir çok yerinde geçer ve hayır işlemek teşvik edilir:

Sebe / 39 --  Siz Allah için ne verirseniz, Allah onun yerine size başkasını verir.

Kasas / 84 -- Kim bir iyilik getirirse ona ondan daha güzeli vardır demektedir.

İyi niyetle yapılan işlere '' hayırlı olur '' diye bakmak gerekir. Bazen ilk bakışta hoşumuza gitmeyen bir şey sonunda bizim için iyi olabilir:

Bakara / 216 -- Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey hakkınızda daha iyi olabilir hoşunuza giden de kötü. Allah bilir, siz bilmezsiniz diyerek sabırlı olmamızı öğütler. Benzer bir ayet de kadın erkek ilişkileri için vardır:

Nisa / 19 --  Kadınlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız bilin ki sizin hoşlanmadığınız bir şeye Allah, çok hayır koymuş olabilir  der.

İslam'da hayrın kurumlaşmış şekli de vakıflardır. Hz. Muhammed, Hz. Ömer'e bir arazisinin gelirini  fakir fukaraya tahsis ettirerek, Hz. Osman'a bir su kuyusu satın aldırıp halkın istifadesine verdirerek bu kurumun ilk örneklerini vermiştir. Daha sonra özellikle Selçuklular ve Osmanlılar döneminde bu kuruluşlar çok büyümüş ve önemli hayır işlerine vesile olmuşlardır. Bir çok kişi ve kuruluşun ortaklaşa ortaklaşa kurduğu Vakıflar da,

Maide / 2 -- İyilik ve takva üzerine yardımlaşın günah ve düşmanlık üzere değil ayetinde istenen bir davranışın hayata geçirilişidir.  Eski bir çok vakıf eserinin üzerinde  '' Hayır yapın ki kurtuluşa eresiniz  ''   yazılıdır.

Hayır işlemek çok güzel bir davranıştır, büyük sevaptır ancak '' hayır ''  sadece Allah rızasını kazanmak için yapılmalıdır.

Bakara  271 -- Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel, eğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu sizin için daha iyidir ve sizin günahlarınızın bir kısmını kapatır  diyerek hayır işlemenin bir gösteriş haline getirilmemesini ister.  Ayrıca yardım edilen kimseye bunu hatırlatmak, karşılık beklemek de doğru değildir.

Hayrı da bilinçli ve amaca uygun yapmalıdır. Yüz haneli bir köyde iki cami varsa bir üçüncüsünü yapmak hayır değil israftır. Onun yerine köyden yetenekli birkaç çocuğu okutmak daha hayırlıdır. 

Ramazan'da zaten karnını güzelce doyuran insanlara gösterişli iftar davetleri vermek yerine muhtaç insanlara erzak dağıtmak daha hayırlıdır. Bu erzak dağıtımını da erzak kamyonları önüne insanları itiş kakış yığarak yapmak yerine hayır kurumları, dernekleri aracılığı ile veya muhtarlardan gerçek muhtaçları  öğrenerek adreslerine göndererek yapmalıdır.

Herhangi bir teşebbüsün olumlu sonuçlanmasını istersek  '' HAYIRLI OLSUN '' diyerek dilekte bulunuruz.

Allah'ın hoşnut olacağı ve insanlara yararlı olan işler hayırlı İşlerdir, yapanlar da aracı olanlar da Hayır işlemiş olurlar.

İnsanlar İş, aş bulduğu, ürünlerinden yararlandığı işyerleri, fabrikalar, çiftlikler de kurmak çok  hayırlı işlerdendir. Çok bilinen bir halk değişi ile yazımız sonlandıralım:

 Hayır dile işine, hayır dile eşine, hayır dile komşuna, hayır gelsin başına (*)


(*)   OZAN YAYINLARI --  2012 -- Ertuğrul Doğuç -- SOSYA KÜLTÜREL AÇIDAN İSLAM -- say.53

 

APTALLAR -- ŞİZOFRENLR -- CAHİLLER

    ================================== APTALLAR .:: Aptal Olduğunu ŞİZOFRENLAR ::  Şizofren Olduğunu C A H İ L L E R  :::: C a h i ...