Eskiden mahkumlar zindanlarda hürriyetleri kısıtlandığı gibi bir de zincirlerle bedenlerinden veya ayaklarından bağlanırlarmış. Ne korkunç ceza. Şimdilerde pek kalmamış olabilir.Ama benim burada ele alacağım başka bir tür zincir ve o zincirlerin kırılması. Konumuz düşünceye vurulan zincirler...
Düşünceye zincir iki türlü olabilir; birincisi başkaları tarafından, yani yasaklar veya sansür. Aslında düşünmeye sınırlama hiçbir şekilde getirilemez. Ancak eyleme dönüşmesi ve açıklanmasına yasak ve sınırlamalar getirilebilir.
Düşünceye ikinci tür zincir, insanların kendi kendine vurduğu zincirdir. Önemli olan ve bu gün üzerine duracağımız konu budur.
İnsanlar kendi düşüncelerini sınırlayabilir mi ?
Tabii ki sınırlayabilir. Hem de örnekleri günlük yaşantıda çok yoğun bir şekilde görülmektedir. İnsanlar o ana kadar edindiği bilgiler, duyuları ile algıladıkları tecrübeleri ile düşüncelerini kendilerini sınırlarlar. Hayata, konulara ve olaylara hep aynı açıdan ve aynı ön yargılarla bakarlar ve aynı ve benzer yorumlarda bulunurlar.Bu insanlar için kolaydır, kestirmedir. Zihinsel bir faaliyet gerektirmez...
Ama bu türlü yaklaşım insanın kendisini sınırladığı gibi, genellendiği zaman tüm toplumu ve insanlığı sınırlar, gelişmesini ve ilerlemesini engeller.
İnsanlar hiçbir yeniliğe, buluşa ve icatlara ulaşamaz...
İnsanlar beynin yeteneklerinin ortalama yüzde yedisini kullandığı ileri sürülüyor.
İnsan beyninin yetenekleri insanların kavrayamayacağı kadar fazla olduğu öngörülüyor.
Tabii ki sınırlayabilir. Hem de örnekleri günlük yaşantıda çok yoğun bir şekilde görülmektedir. İnsanlar o ana kadar edindiği bilgiler, duyuları ile algıladıkları tecrübeleri ile düşüncelerini kendilerini sınırlarlar. Hayata, konulara ve olaylara hep aynı açıdan ve aynı ön yargılarla bakarlar ve aynı ve benzer yorumlarda bulunurlar.Bu insanlar için kolaydır, kestirmedir. Zihinsel bir faaliyet gerektirmez...
Ama bu türlü yaklaşım insanın kendisini sınırladığı gibi, genellendiği zaman tüm toplumu ve insanlığı sınırlar, gelişmesini ve ilerlemesini engeller.
İnsanlar hiçbir yeniliğe, buluşa ve icatlara ulaşamaz...
İnsanlar beynin yeteneklerinin ortalama yüzde yedisini kullandığı ileri sürülüyor.
İnsan beyninin yetenekleri insanların kavrayamayacağı kadar fazla olduğu öngörülüyor.
Çünkü Yaratıcı'sı ona '' ruhundan üflemiştir ''
İnsan beyni yorulmaz. Zihnen çalışanların yorgunluk hissetmeleri antrenmansızlıktandır. Nasıl ki fazla çalışmayan vücut kasları biraz hareket ile aşırı yorgunluk tepkisi vermektedir. Çalışmaya pek alışkın olmayan, günlük rutin çalışmanın dışına çıkamayan beyinler biraz zorlanınca yorgunluk ve sürmenaj hissi gösterirler. Yani beyin yorgunluğunun sebebi de antrenmansızlıktır.
Bunama olayı, beyinlerini kullanmayan basit ve sıradan insanlarda görülür. Çok ileri yaşlara kadar zihinsel çalışan devlet ve bilim adamlarından bunayanını göremez ve duyamazsınız...
Düşünmeye, fikir ve bilgi üretmeye alışmış yani çalışan beyinler yorulmazlar, enginlere açılırlar...
Büyük çözümlerin, buluşların, keşiflerin ve icatların sırrı buradadır.
Bir konuya ilgi duymak.
O konuya çok yoğunlaşmak.
Hemen akla gelebilecek açıların yanında, farklı açılardan da bakabilmek.
O güne kadar bakılmamış ve fark edilmemiş açıları görmek ve denemek...
Büyük çözümlerin, buluşların, keşiflerin ve icatların sırrı buradadır.
Bir konuya ilgi duymak.
O konuya çok yoğunlaşmak.
Hemen akla gelebilecek açıların yanında, farklı açılardan da bakabilmek.
O güne kadar bakılmamış ve fark edilmemiş açıları görmek ve denemek...
Burada bir örnek vereyim:
Karşıda bir cisim var. O cismin çevresinde de o cismi görebilen beş adet pencere var. Kişi hep o pencerelerden birinden bakarsa hep aynı şeyi görür.
Bir gün, 1 ay veya beş sene de geçse sonuç değişmez.
Karşıda bir cisim var. O cismin çevresinde de o cismi görebilen beş adet pencere var. Kişi hep o pencerelerden birinden bakarsa hep aynı şeyi görür.
Bir gün, 1 ay veya beş sene de geçse sonuç değişmez.
Ama diğer pencerelerden de bakmayı akıl ederse, denerse durum değişir. O cismin farklı yönlerini, özelliklerini de görmek, fark etmek imkanına kavuşur.
İşte insanın ve insanlığın ilerlemesi, gelişmesi ve çok uzun süreli kangrenleşmiş problemlerin çözüm sırrı burada yatmaktadır.
Konuya farklı açılardan yaklaşmak.
O güne kadar denenmemiş fikir ve düşünce alanlarını ve açılarını bulmak.
Onlara yoğunlaşmak;
Yani ENDİ DÜŞÜNCESİNE ZİNCİR VURMAMAK, VARSA DÜŞÜNCE ZİNCİRLERİNİ KIRMAK ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder