20 Ocak 2021 Çarşamba

H A D İ S L E R -- Peygamberin kendi sözleri hakkında...

Hadis kelimesi Arapça'dır.  S Ö Z  anlamındadır. Ülkemizde ve genelde tüm İslam ülkelerinde bu kelime  Peygamberin, Kur'an'a uygun  olsun ve ya olmasın tüm kendi sözleri için kullanılır.  Ve ne yazık ki, Kur'an'daki;

** Kur'an Sünnetullah'tır.  ''  Allah'ın kurallarıdır '' ( İsra / 77 )

**  Kur'an , en güvenilir hadistir.  ( Necm / 59 --- A'raf / 185 --- )

**  Kur'an en güzel hadistir.  ( Zümer / 23 )

**  Kur'an, en temel ders kitabı (  Dinin Anayasası ) dır. ( Zuhruf / 43 - 44 --- Bakara / 2 --- Tarık / 13 )

**  Kur'an, din kuralı koyucu tek kitaptır.  ( Kalem / 37 --- En'am / 93 )

**  Kur'an Hadis denilen din sözlerinin filtresidir.  ( A'raf / 3 --- 185 )

Mesajlarına  rağmen Müslümanlar, Peygamber sözü diye ortaya sürülen tüm sözleri, Kur'an'a uygun olup olmadığını araştırmadan -- Peygambere sevgi duyguları yoğunluğu ile -- kabullenmişler, yazımın başındaki resim örneğindeki gibi  12 - 24 ve hatta 30 cilde varan  büyük çoğunluğu sahih yani gerçek olmayan sahte, uydurma  hadisler ortamları işgal etmiştir. Bunların içinde ipe sapa gelmeyen, uydurma, dinle, Kur'an'la  hiç ilgisi ve bağlantısı olmayan sözler -- deve sidiğinin şifa olması gibi -- doğruluğu irdelenmeden kabul görmüş ve esası Kur'an olan dinimizi tanınmaz hale gelmiştir.   İşin ilginç yanı günümüzde dahi Akademisyen, Prof. ünvanlı ilahiyat hocalarının çoğunluğu bu yanlı gidişi fark etmemişler, sürüp gitmesine engel olamamışlardır.

Peygamberimiz dahil  hiç kimse DİN KURALI KOYMAYA YETKİLİ DEĞİLDİR. Kendi zamanında dahi bu tür olumsuz çabaları gören, sezinleyen peygamberimiz;'' Benden Kur'an'dan başka bir şey yazmayınız. Yazmış olan da silsin '' demiştir. Hz. Ömer, tayin ettiği vali ve din öğretmenlerinden hadis rivayet etmeyeceklerine dair söz almıştır.  ''  (* )

Zamanla bu hadis bulma, söyleme yarışı o kadar hızlanmış ve yoğunlaşmıştır ki, Şiiler yalnızca Peygamberin  yakınları yani ehli beyti hakkında kendi inançları doğrultusunda 250 bin hadis uydurmuşlardır.   Hadis uydurma çabasında sünniler de şiilerle yarışmış, piyasada toplam sayısı 2 milyonu aşan hadis iddiasında sözler oluşmuştur.

Sonunda UYDURMA HADİSLER GERÇEĞİ bazı çevrelerde kabul görmeğe başlamış ve bu konuda az da olsa eserler ortaya çıkmaya  başlamıştır.



(*)  -- Bu yazının hazırlanmasında Nörolog Prof. Dr. Gazi Özdemir'in OKU !  KONULARINA GÖRE KUR'AN AYETLERİ ALFABETİK KONU DİZİMİ  ( Sözlük )  -- Ve Ozan Yayıncılık Yayınlarından Ertuğrul DOĞUÇ' un '' SOSYO KÜLTÜREL AÇIDAN İSLAM  adındaki eserlerden yararlanılmıştır.





17 Ocak 2021 Pazar

EFENDİMİZ yani RABBİ'MİZ sadece ALLAH'TIR


 

Lütfen bu yukarıdaki Peygamberimizin hayat hikayesini anlattığını iddia eden kitabın kapak resmindeki yazıları dikkatle inceler misiniz !...

''  Kainatın Efendisi PEYGAMBERİMİZİN HAYATI  '' yazısı var, gördüğünüz gibi. Peygamberimiz  Kainatın efendisi olarak sıfatlandırılıyor.

Kainat zamanımıza göre eski bir kelimedir,  bu günkü karşılığı: E V R E N' dir

Yani canlı, cansız tüm yaratılmışların bulunduğu mekan, yer.

Peki Efendi ne demek ?

Herhangi bir canlı ve cansız varlığın tek sahibi, tek yöneticisi...

Kur'an'ın indiği dönemin, indiği Arap kavmindeki yani Kur'an literatüründeki anlamı ile RAB sözü, kelimesi Allah'   için kullanılmıştır.

RAB kelimesi, Kur'an'da Allah kelimesinden sonra en çok geçen yani tekrar edilen ikinci kelimedir.  

Kur'an'da  Allah kelimesi tam 2704 defa geçer.

Kur'an'da  Rab kelimesi  tam 970 defa geçer.

Yani dostlar, Rab kelimesi Kur'an'da Allah kelimesinden son çok  geçen  sıfattır ve  %98'i Allah için kullanılmıştır.

Sonuç olarak; Peygamberi evrenin efendisi olarak nitelendirmek, en büyük ve affedilemeyecek bir yanlıştır, O'nu Allah yerine koymak, yani ŞİRK'tir.

Kur'an'a göre ŞİRK, Allah'a koşmak olarak en büyük günahtır.  Büyük küçük her günah affedilebilir, ama şirk affedilmez.

Ama ne yazık ki bu büyük yanlış ve günah, özellikle her kademedeki din adamları, din görevlileri -- Prof ünvanlı akademisyen din hocaları ve diyanet teşkilatımız dahil -- işlenmekte ve vazgeçilememektedir !...

Bilindiği gibi Kur'an'da dua örneklerinde, Allah'tan istekler genelde Rab kelimesi ile yapılır. 

SONUÇ olarak;

Peygamberimiz bizim efendimiz yani Rabbimiz değildir. Allah'ın bize gönderdiği elçidir.  EFENDİMİZ  yani RABBİMİZ SADECE ALAH'TIR !...


15 Ocak 2021 Cuma

En -- küçüğün -- olağan üstü '' büyük '' dünyası : A T O M




 

Değerli okurlar bu yazımın başındaki canlı ve cansız tüm varlıkların -- bölünemeyen -- en küçük parçası olan atomun yapısının  resmini görünce;

---  Arkadaşım, şimdi bize herkes ce  bilinen atomun yapısını mı anlatacaksın !  düşüncesi aklınızdan geçebilir.

Evet, atomun yapısını anlatacağım ama şimdiye kadar muhtemelen tanık olmadığınız çok farklı bir şekilde. 

Kısa bir süre önce son yıllarda ilgi duyduğum '' Kuantum '' konusu ile ilgili diye edindiğim DORLİON Yayınlarından H. Yalçın İnan'ın  '' KOZMOSTAN  KUANTUM'A  10  üzeri --43  Saniyeden Bugün'e  ''  isimli eserinde ilginç, çok farklı ve özel  tanımlama ve anlatımlar olduğunu gördüm. En küçük atomun içindeki -- Kuantumu'da anlamayı kolaylaştıracak -- çok büyük dünyayı tanımaya ve kavramaya yardım edecek üslup ve bilgiler olduğunu gördüm ve konu ile ilgili ilgili bölümden bazı bilgiler paylaşmak istedim.

'' Evrendeki her şey ve her cisim atomlardan meydana gelmiştir. Atomun kendisi ise bundan 15 milyar yıl önce meydana gelen '' Büyük Patlama '' ile yaratılan daha küçük parçacıkların bir araya gelmesinden şekillenmiştir. Atomlar Büyük Patlama ile birlikte yaratıldıklarından onlar da bugün 15 milyar yaşında bulunmaktadır.

Bu günün en gelişmiş elektron mikroskoplarında bile bir atom ancak dıştan görülebilir. Bir atomun içini  henüz hiç bir insan görememiştir. hiç bir zaman da göremeyecektir. Atomun iç yapısı ve içindeki olaylar ancak atomun çıkardığı ışınların özellikleri ve atom parçalandığı zaman parçaların bıraktığı izler kanalı ile anlaşılabilir. Bütün zorluklara rağmen, son 60 yıl içinde gelişen nükleer, kuantum ve parçacık  fiziği sayesinde, bir atomun içinde yer alan binlerce daha küçük nesne çözülmüş ve kayda geçmiş bulunmaktadır. Atomun içindeki parçacıkların kendi aralarındaki etkileşimleri ve atomların birbirleri ile olan ilişkilerinin öğrenilmesinden sonra insanoğlu doğa olaylarını anlayabilmiştir.

Atomu bilmeden, evreni ve canlı yaşamı anlayabilmek mümkün değildir.

Atom merkezinde bir çekirdek ve onun etrafında dönen elektronlardan oluşur.

Çekirdek, Nötron ve Proton adı verilen iki  parçacığın birleşmesinden meydana gelir.

Proton ve nötronların ağırlıkları birbirine çok yakındır. Protonlar pozitif ( + )  elektrik yüküne sahip olup nötronların ise elektrik yükleri yoktur, yani nötronlar  elelektriksel açıdan nötrdürler. Çekirdeğin etrafındaki yörüngelerde dolanan elekronlar ise negatif ( -- )  elektrik yüküne sahiptirler.

Böylece, atomun çekirdeği pozitif yüklü, etrafındaki elektronları da negatif yüklü olarak birbirlerini dengeler. Bu dengeyi sağlamak için ayrıca, çekirdekteki protonların sayısı ile civarındaki elektronların sayısı eşit kılınmıştır. Eşit sayda, ters yüklerdeki proton ve elektronlarla inşa edilen atomlar kararlı bir durum gösterir. Nötronların bir elektrik yükü bulunmadığından, proton ve elektronlar arasındaki bu dengeyi bozamazlar.

Dışardan bakıldığında bir atomun çapı 10 üzeri --8  cm.dir. ( bir cm.nin 100 milyonda biri kadar )

Çekirdeğin çapı ise  10 üzeri --13 cm  ( bir cm.nin 10 trilyonda biri )

Bu durumda elektronların çizdiği yörüngenin çapı çekirdeğin çapından 100.000 defa daha büyüktür.  Yani, çekirdek bir atomun hacminin sadece 100.000 de biri kadardır.  Atom bir basket topu büyüklüğüne getirilse, çekirdek hala  gözle görülemeyecek kadar küçük olur.

Bir elektronun çapı ise,  10 üzeri --16 cm (1 cm.nin 1 trilyonda birinin 10.000 de biridir)

Elektron,  çekirdeğin 1000 de biri, atomun dış çapının 100 milyonda biri kadar küçüktür.

Bu gerçek boyutların ışığında, atom çekirdeği 30 cm. çapında bir top kadar düşünüldüğünde elektron bir toplu iğne başı büyüklüğüne kadar ulaşamaz. Çekirdekle elektronun arasındaki uzaklık 15 kilometre olur. Elektronla çekirdek arasındaki bu muazzam boşlukta hiç bir şey yoktur.

Bir protonun kütlesi  1.67265 x 10 üzeri --27  kg. 

Nötronunki ise  1.67495 x 10 üzeri  --27 kg  ( veya bir kilonun, bin kere trilyonkere trilyonda biridir )

Elektronun kütlesi ise   9.10953 x 10 üzeri -- 31 kg ( bir kilonun 10 milyon kere trilyonkere trilyonda biri  olup, proton elektronun 1836.1  nötron ise 1838.6 katı fazla kütleye sahiptir.

Elektronların  boyutu ve kütlesi atom ve çekirdeğin yanında bir hiçtir. Bu durumda. bir atomun en kısa ve basit tarifi kütlesinin tamamı merkezindeki çekirdekte toplanmış büyük bir boşluktan ibarettir  şeklinde yapılabilir.

Eğer atom boş bir küre olsaydı içine 10 üzeri 15  (milyon defa milyar tane )  çekirdek  sığdırılabilirdi.

Atomun kendisi o kadar küçük ki,  1 milimetre çapındaki bir toplu iğne başında 10 üzeri 21  (bir milyar tane trilyon tane) atom bulunur.

Çekirdekle elektronlar arasında o büyük boşluk bulunmasaydı maddenin şekli o kadar farklı olurdu  Bir cisim kesilmek istendiği zaman bıçak atomların çekirdeğine değer  ve cisimleri kesmek imkansız olurdu...

Atom büyüklüğünde bir cisim elde etmek için, daima ikiye kesilen parçalardan birini almak üzere, cismi  90 defa iki parçaya ayırmak gerekir.  Pratik de bu mümkün olmaz...

----------------------------------------------------------------------

Konu ile bilgiler alıntı yaptığım eserde çok geniş olarak devam edip gidiyor. Atom ve içindeki parçacıkların serüveni yüzlerce sayfa hacminde devam ediip gidiyor. Bu konu ilgi görür ve talep  gelirse  yine böyle kolay anlaşılır  kılacak  formda bir yazı daha oluşturabilirim.... 

Gördüğünüz gibi atom alem atom altı parçacıklar ve kuantum bambaşka bir alem.....

14 Ocak 2021 Perşembe

Kur'an'da NİKAH vardır, İMAM NİKAHI şartı yoktur !...


 

Dinimizin tek ve geçerli yasası, yani anayasası olan Kutsal Kitabı Kur'an'da kadın ve erkek beraberliğinin meşru yani hukuken geçerli olma  şartı nikah işlemidir.

Nasıl bir nikah ?

Nikah tarafları olan kadın ve erkek ile onlardan doğacak çocukların toplum içinde haklarını koruyacak yani hukuki bir anlamı ve değeri olacak nikah. 

Böyle bir nikah yetkisi günümüzde belediyelere ve onlar tarafından oluşturulan evlenme  daireleri ve memurluklarına verilmiştir. Evlenecek çiftler bu memurluklara yazılı olarak müracaat ederler. Yetkililer hukuken bir sakınca olup olmadığı konusunda inceleme yaparlar, hukuki engel yoksa, evlenme dairesinde veya evlenecek çiftlerin isteği üzerine evlenme törenler yani düğünlerinin yapıldığı mekanda şahitler huzurunda kıyarlar evlenme  akdi defteri taraflar ve şahitlerin ve evlenme akdini yapan nikah memuru  imzalamaları ile tamamlanır. Evlenme memurluğu bu  evliliği kadın ve erkeğin nüfus kayıtlarına işlenmesi için belgeleri nüfus müdürlüklerine gönderir.  Bu işlemler sonucu evlilik yükümlülükleri ve hakları resmen sağlanmış olur. Sonucunda da çiftlere düzenlenmiş olan Evlenme Cüzdanı verilir.

Evlilik ve aile ile ilgili işlemleri düzenleyen Türk Medeni Kanunda geçerli olan işlem budur. Resmi kayıtlara ve nüfus kütüklerine işlendiği için HUKUKİ DEĞERİ olan NİKAH İŞLEMİ budur...

Dini nikah, yani halk dilindeki söylemi ile İMAM NİKAHI'nın bundan farkı nedir ? Din adamı kıyar ve sonunda bu beraberliğin hayırlı sonuçlar getirmesi için dua edilir, tek farkı budur.  İmam nikahı işlemi  resmi belgelere ve kütüklere kayıt edilerek yapılmadığı için hukuki bir değeri yoktur. Yani hak ve sorumluluk getirmez.

Günümüzde genelde resmi nikah sonrası çiftler,  beraberlik akitlerinin manevi yani inanç yönünden de dua edilerek anlam kazanması için bir de  bir din adamı yani lmam çağırarak dini nikah, İMAM NİKAH'ı da yaparlar.

Resmi nikah yapmadan yalnızca imam nikahı ile evlenme uygulaması ne demek oluyor ?...

HUKUKEN GEÇERLİĞİ OLMADAN, hiç bir hak ve sorumluluk getirmeyen bu kadın erkek beraberliği Medeni Kanunumuzda  geçerli sayılmıyor ve gayri meşru yani ZİNA kapsamında değerlendiriliyor. ZİNA tüm kültürlerle beraber kültürümüzde, tüm ilahi dinlerde ve dinimizde yanlış bulunan ve lanetlenen bir eylemdir. 

Zinanın Ceza Kanunumuzda suç olmaktan çıkarılması ZİNANIN SERBEST HALE GELMESİNE DAVETİYE ÇIKARMIŞTIR. SOSYAL HAYATIMIZDA YIKIMA, AHLAKİ ÇÖKÜNTÜYE YANİ TAHRİBATA SEBEP OLMUŞTUR.

Bu yanlışın 10 - 15 yıldır düzeltilememiş oluşundan da en büyük zararı geleceğimizi temeli, teminatı çocuklar,  bu tür evliliklerde doğan çocuklar görmüştür. Nesep yani soy sop karışıklıkları, nüfus kütüğüne kaydedilemeyip vatandaş dahi olamayan, madden ve manen çöküntüye uğrayan, doğar doğmaz hayatları kararan çocuklar ve sonra da kadınlar görmüştür.

Bir taraftan son 10 - 15 senedir resmi din eğitimimizde İmam Hatip Okullarının ve ilahiyat Fakültelerinin sayısını 4 - 5 kat arttırılırken, öbür taraftan dinimizce yasaklanan, lanetlenen ZİNA'yı sebest bırakmak günümüz ve geleceğimize dinamit koymak sonucunu getirmiştir ki, zararlarını halen görürken geleceğimiz de olumsuz doğrultuda ipotek altına alınmıştır.

Benim anlayamadığım; muhafazakar görünümlü  hükümetimizin, başta kadın dernekleri, din adamı ve akademisyenleri ve sosyal çevre kuruluşları olmak üzere tüm insanların bu oluşuma duyarsız kalmaları ve kabullenir görüntü vermeleridir.

Allah geleceğimizi hayreylesin !...


















 

6 Ocak 2021 Çarşamba

Anlamını bulamamış ruhun acı çekmesi : N E V R O Z


























Belli bir yaşa gelmiş veya  ve fikri olgunluğa erişmiş insanların kendilerine sordukları bazı sorular vardır:


Hayatın anlamı nedir ?

Neden yaşıyoruz ?

Neden buraya konduk ? 

Ne için yaşıyoruz ?

Eğer öleceksek ve hiç bir şey kalıcı değilse o halde yaşamamızın ne anlamı var ?

Bu sorulara tutarlı cevaplar bulmak isteriz. Tatmin edici bir cevap bulamamak bizi huzursuz eder. Hatta bu huzursuzluk bazen hastalık derecesine varabilir.

Psikolog Carl Jung; Hayatta anlam yokluğu nevrozların başlangıcında önemli bir rol oynamaktadır der ve ekler:

NEVROZ, Anlamını bulamamış ruhun acı çekmesidir.

Evrendeki her şeyi Allah yaratmıştır, sonunda yine O'na döneceğiz (Hud /62) Hepimiz birer yolcuyuz. Bu yolculuğun bir kısmını Dünya'da yapmaktayız. Dünya hayatı geçicidir, asıl hayat ahirettedir (Ankebut/64)Dünyada insan madde ile tanışır ve kendisine verilmiş olan akıl ve duygularını kullanarak Allah'ın varlığını kavrayabilir. Allah bu dünyada insanların hangilerinin daha iyi şeyler yapacağını görmek istemektedir. (Mülk/2) Onun için ben hayatıma bir anlam kazandırmak, bir amaç koymak istiyorsam bu amaç iyi, güzel ve yararlı şeyler yapmada diğer insanlarla yarışmak olmalıdır. Yarışın  ödülü de bu dünyada gönül ferahlığı, ahirette ise Cennet denilen, düşünebileceğimiz her türlü refah, huzur ve mutluluğu bulacağımız asıi hayatımızı yaşamaktır. (Ahkaf/13-14)

Allah'a inanmak, bütün evrene ve etrafımızda gördüğümüz her şeye bir anlam kazandırır.

O'nun bağışlayıcı olduğunu bilmek bizi sürekli devam eden suçluluk duygusundan kurtarır. O'nun bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu bilmekle (Kaf/16) pozitif bir enerji yüklenir ve manevi bir güç duyarız..

Öldükten sonra tekrar dirileceğimize inanmak bizi yok olma psikolojisinden kurtardığı gibi, ahiretteki hayatımızın bu dünyada yaptıklarımızla şekilleneceği inancı da dünya hayatımıza bir anlam katar.



NOT:  Bu yazının hazırlanmasında ERTUĞRUL DOĞUÇ'un   OZAN Yayıncılık' tan'' SOSYO -- KÜLÜREL AÇIDAN İSLAM  adlı eserinden faydalanılmıştır.













 

2 Ocak 2021 Cumartesi

SALGIN' a PANDEMİ deyince NE OLDU ?...


 Korona virüsü adıyla anılan dünya gündemine bir bomba gibi düşen  çok bulaşıcı ve ölümcül hastalığın  yayılma şekline dilimizde verilen isim SALGIN'dır. Başladığı ilk günlerden itibaren televizyon ekranlarında, haber ve yorumlarda değerli tıp hocalarımızın çoğunluğu -- söz birliği etmiş gibi --PANDEMİ olarak  tıp bilimindeki adıyla nitelendirmeleri sonucu  ülkemiz insanında da -- toplumuzun yabancı terimlere olan merakının da etkisi ile --  bilinci ve özellikle bilinç altına bu pandemi kelimesi yerleştirildi ve benimsenmesi -- istem dışı  da olsa -- sağlandı.

Halbuki güzel Türkçemiz'de bu tür tehlikeli ve çok bulaşıcı hastalıkların adı SALGIN olarak  benimsenmişti. Grip salgını, Kolera salgını gibi  belki de 100 - 200 senedir böyle tanımlanıyordu.

PEKİYİ, BÖYLE OLDU DA NE OLDU ?

Salgın kelimesi bu tür hastalıkların önemini, zararını ve bulaşıcılığını  çok güzel anlatan, tanımlayan bir kelime idi. Bizim kültürümüzde olmadığı için toplumumuzda ciddiyeti, önemi, tehlikesini anlatmakta PANDEMİ sözü yetersiz kaldı, yani bir ölçüde sıradanlaşmasını sağladı. İşte bunun sonucu da insanlarımızın konulan korunma kurallarının ciddiyetini ve önemini kavramaları  zorlaştı. 

Halbuki ilk andan itibaren bu hastalık SALGIN olarak nitelense, bilinç altlarında bu kelime ile  tehlikesi, dehşeti ve önemi vurgulanmış olarak yer etse idi, hastalığa kaşı konulan kısıtlama ve önleme tedbirlerine insanlarımızı dikkati, uyumu ve sabrı daha çok ve geniş olarak sağlanabilirdi.

Sonuç olarak, ülkemizde ve dünyada salgın hastalıkların son 50 - 60 yılda insanları bu boyutta etkilememesi sonucu  ACEMİLİĞİMİZE GELDİ.  Herhalde bu bir ders olmalı ki -- başta tıp bilimi olmak üzere --bilim adamlarımız toplum karşısında ekranlara bilgi verirken, ilmi konularda tartışırken, düşüncelerini  ifade ederken ilmi -- tıbbi bilgileri, o bilimin teknik terimleri ile değil de, halkın seviyesinde, onların anlayacağı kelimelerle anlatması gerekecektir. 

Biz bilim adamlarımızı, sayın değerli hocalarımızı ekranlarda sık sık görüp izliyor ve dinliyoruz, verdikleri bilgilerden yararlanıyoruz.  Ama onlar toplumun genelini gözlem ve izlemekte ve görüşlerini belirlemekte yeterli imkana sahip değildirler. İşte bu sebeple meslek odaları birlikleri, üniversite bilim çevreleri sayın hocalarımızı  bu konuda uyarmalıdırlar, iletişimin karşılıklı olması konusunun önemini anlatmalıdırlar...

Kur'an'da bilimden 1400 yıl önce DENİZLERİN ORANI şifrelenmiş !...


 

Kur'an'da yeryüzünde deniz ve karaların toplamlarının oranı Kur'an'da Denin ve Kara kelimelerinin geçme sayıları  toplamları ile şifrelenmiş.

Kur'an'da toplam 13 defa kara KARA, 32 defa da DENİZ kelimesi geçmektedir. 13 ve 32 sayılarının toplamı 45'dir. Şimdi bu toplam sayısı ile deniz ve  kara kelimelerinin tekrarlanma sayılarını oranlayalım:

Kur'an'a göre  karalar: 13 / 45 =  % 29

Denizler....................:  32 / 45 = % 71  oranı çıkar....

BİLİME  GÖREDE;

Yeryüzünde Kara oranı : % 29

Deniz uranı da % 71 olarak belirlenmiştir.

Günümüzde bu ince hesaplamalar uydu fotoğrafları ve bilgi sayarla yapılmaktadır...

BU UYUM VE TUTARLILAĞA  '' TESADÜF '' DİYEBİLİRMİYİZ ?...


NOT:  Bu yazının hazırlanmasında  Dorlion Yayınları -- M. FERDA YAMANOĞLU 'nun  KUR'AN'IN AÇIKLANMAMIŞ GİZEMLERİ isimli eserinden faydalanılmıştır.

29 Aralık 2020 Salı

Kitap Tanıtımı : KUR'AN'IN AÇIKLANMAMIŞ GİZEMLERİ


 
Kitap Tanıtımı : KUR'AN'IN  AÇIKLANMAMIŞ  GİZEMLERİ

Kısa bir zaman önce fark edip edindiğim; bilimin keşfinden 1400 önce Kur'an tarafından açıklanan bilimsel verileri ve yine bu güne kadar Kur'an'da mevcut olduğu halde önemi fark edilemeyen konuların araştırmacı yazar M. Ferda Yamanoğlu'nun  Dorlion Yayınlarından çıkan, KUR'AN'IN AÇIKLANMAMIŞ GİZEMLERİ isimli kitabında yer aldığını gördüm. Etkilendiğim ve ve  ilginç bulduğum bu 356 sayfa hacminde 2018 yılında yayınlanan eseri  bugün sizlere kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısının bazı bölümlerini vererek tanıtıyorum:

---  İnsanların en büyük sorunları yoksulluklar ve hastalıklar değil; 

---  Allah'ı inkar etmek, şüphe etmek, imanlı olduğu halde imanı için çalışmayarak, büyük günahlardan uzak durmamak ve hayırlı işler yapmamak,

---  Allah'ın yerine Tanrıya inanarak kitaplarını ve dinini inkar etmek,

---  Baba, oğul ve Kutsal Ruh diyerek Allah'a ortak koşmak,

---  Uydurma Tanrılara ve putlara tapmak,

---  Mürşit, hoca efendi zannettiklerini  Allah'ın yerine koyarak onların Kur'an'a uymayan sözlerini onaylayıp kendine Rab edinmek,

---  Veya ayna rabıtası yaparak mürşidinden aldığı nurla günahlarından arınmak,

---  Allah'ın yaptığı işlere  '' tabiat olayları '' demek, 

---  İstekleri için türbelere gitmek ve ahireti inkar etmektir.

Yoksulluklar ve hastalıklar gelip geçici şeylerdir. Bu saydıklarım bir insan için bu dünyadaki en kötü şeylerdir. Çünkü bunlar insanı ebedi mutsuzluğa götürür.

Bilimle ilgili ayetler ve Kur'an'daki  '' büyük günahlar ''  öğrencilerin Din Dersi kitaplarında mevcut değil, Diyanet ve din görevlileri bunları söylemiyor. 

Evrim teorisini yıkan Mitokandiriyal  DNA dahi öğretilmiyor. Kur'an indiği dönemin bilgisiyle bilinmesi mümkün olmayan bu ayetlerdeki bilgilerin öğrencileri din dersi kitaplarında da okutulmasını sağlamak Allah'a yapılan hizmetlerin en büyüğüdür.
 

28 Aralık 2020 Pazartesi

Ayetlerde HAYATIN OLUŞUMUNDA güneşin yanında AY'IN ROLÜ


''  İbrahim / 33 --  Sürekli olarak Güneşi ve Ayı da hizmetinize sundu. Gece ve gündüzü de hizmetinize sundu.

Nahl / 16 -- Onların içinde Ayı bir nur kılmış, Güneşi de bir kandil yapmıştır.

Bilim ilerlemeden önce insanlar Ayın sadece geceleri Dünyayı aydınlatan bir lamba görevi yaptığını sanıyorlardı. Bu bilgiyi öğrenmeden önce  bazı insanlar '' Ay olmasa da olur ''  diye düşünüyorlardı. Ancak bu gün bilim, Ay olmasa Dünyada hayatın olmayacağını söylüyor. Ayet açıkça, ''Güneşi ve Ayı hizmetinize verdi '' diyerek yani Güneşi ve Ayı yan yana yazarak Ayın da Güneş kadar önemli olduğunu bildiriyor.

Dünyanın ekseni 23,5 derecelik bir eğim gösterir. Bu eğim sayesinde Dünyada mevsimler meydana gelit. İşte bu eğimimin büyük sapmalar yapmasını ayın çekim gücü  önler. Ay olmasa mevsimler olmaz ve Dünyanın ekseni sıfır dereceden, 60 dereceye kadar büyük sapmalar yapardı. Dünyada yaşam olmazdı. Halen 24 saat olan günler ancak bir kaç saat olurdu. Çünkü Dünyanın dönüş hızını Ayın  çekim gücü yavaşlatarak günleri uzatır. '' (*)


(*)  M. Ferda Yamanoğlu --  KUR'AN'IN AÇIKLANMAMIŞ GİZEMLERİ -- Allah Dünyayı Güneşten uzaklaştırdı ve yerçekimini arttırdı -- Dorlion Yayınevi -- 2010 -- say. 61 -62


 



26 Aralık 2020 Cumartesi

:::::::::: ZİNA :: TEKRAR :::: SUÇ ::::: SAYILMALI :::::::





Doğduğu anda  yok sayılıp, nüfus kaydına dahil edilemeyip vatandaş dahi sayılmadığı için için hiç bir hakka sahip olamayan  ve hayatları kararan gayri meşru çocuklar...

Hiç bir hak ve sorumluluk getirmeyen yani hukuki hiç  bir değeri olmayan dini nikahla kendini ve çevresini evli diye kandırma mücadelesi veren  ve bu günkü geçerli hukuki  düzende yine hayatı kararmış biçare zavallı kadınlar...

Toplumda nikah ve  evlilik kurumlarını temelden sarsan, ahlak dışı beraberliklerin çığ gibi artması, çok kadınlı, yani kumalı  sözde evlilikler...  Bu gayri meşrulukların giderek olağan hale gelmesi  ve hak kabul edilmesi gibi yanlış ve çarpık inanış ve uygulamalar.

Dini ve ya resmi nikahlı  evlilikten olan az veya çok sayıda çocuklarını ve eşlerini terk edip başka kişilerle gayi meşru beraberliğe başlayan 15-17 yaşındaki genç kızlar,  genç ve orta yaşlı kadınlar ile erkekler...

Dış siyasette ve savunma sanayiinde önemli başarılar kazanılmasına rağmen içteki ahlaki çöküntünün ve bunun ülkemizin geleceğini olumsuz yönde etkileyeceğinin fark edilmesindeki gecikmeden, ülkesini ve milletini seven samimi  vatandaşların duydukları  endişenin gittikçe artması...

LÜTFEN ARTIK GECİKMEDEN, İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ FESHEDİLİP, ZİNA NIN TEKRAR  SUÇ SAYILMASININ SAĞLANMASINI BEKLİYORUZ !...


::::::: A K I L ::: T U T U L M A S I ::::::::::::

  

  :::: A K I L :::T U T U L M A S I  ::::::::

'' Ay'ın Dünya ile Güneş arasına girmesine  GÜNEŞ TUTULMASI  denir.

Allah ile insan arasına ŞEYTANİ ZİHİN girerse bu da  AKIL TUTULMASIDIR. Akıl tutulmasının diğer adı da Gaflettir.

GAFLET, zihninizin Şeytan tarafından ele geçirilmesidir.  '' (*)


  (*) UYARIŞ - Mahmut Şişmanyazıcı - MDE Yayınevi - 2018

18 Aralık 2020 Cuma

((( B E N ))) D İ N İ


 

''''  B  E  N  ''''  D İ N İ...

'' Bugün dünyanın en büyük dini  '' B E N '' dinidir.  Sahibi de  şeytandır. Ateistlerin, Yahudilerin, Hristiyanların, Hinduların, Budistlerin ve de Müslümanım diye kendilerini isimlendirenlerin çoğunluğunun artık yeni bir dini var, adı da '' BEN ''  dini.

Şeytani zihinle düşünenler bu  '' BEN  '' dinine çok yakındırlar. Allah, ilk insadan beri insanlara dünyada güzel yaşamaları için ve sonsuz yaşama geçebilmeleri için peygamberleri ile '' DİN  '' göndermiştir. Fakat insanlar her seferinde gönderilen dini ''BEN'' dinine çevirmiştir. Bu günümüze kadar böyle devam etmiştir. Din hakkında konuşulanlara bakın, bir cümlede '' bence '' veya '' bana göre '' geçiyorsa onlar kesinlikle '' BEN '' dininin mensubudur.

Ülkemizde son yıllarda '' BEN '' dininin hızla yayıldığını görüyoruz. Ateistler de dahil olmak üzere, çoğunluğu  ' bence '  veya ' bana göre ' cümleleriyle başlayan - söylemleri - ile bu yeni '' BEN '' dinine inanıyor.

Kelime-i Tevhid'den ayrıldığınızda düşeceğiniz yer '' BEN '' dinidir. '' BEN '' dinine baktığımızda en çok  -- parçalanmayı -- bu  yeni '' BEN '' dininde görüyoruz. Bu '' BEN '' dini çok değişik bir din, inançsız olmanız, başka bir dinden olmanız, bu dinden olmanıza engel değil. Bu dinde ne kadar insan varsa o kadar tanrı ve bir o kadar da inanç var. Çünkü bu dini zihninizde şeytan kurguluyor.

Allah hepimize gerçek kendi dini olan İslam'ı hidayetiyle nasip etsin...  '' (*)


(*) Alıntı -- MDE Yayınevi, Mahmut Şişmanyazıcı, UYARIŞ say.7


17 Aralık 2020 Perşembe

Olağan üstü ilginç bir eseri tanıtıyorum: U Y A R I Ş ...


 

Kısa bir süre önce Eskişehir'de bir sahafta elime geçen ve çok etkilendiğim ve çok ilgi  çekici bulduğum bir eseri tanıtmak istiyorum sizlere bu gün: 

Adı: U Y A R I Ş . Yazarı: MAHMUT ŞİŞMAN YAZICI  Yayınevi ve yılı : MDE -- 2018 -- İstanbul

400 sayfa hacmindeki bu eserin önce arka kapağındaki tanıtım yazısını vereceğim, sonra da kendi görüşümü belirteceğim:

'' Beninizin, şeytanınızın sesini duymak istiyorsanız zihninizi dinleyin. Düşmanınız en bulamayacağınız yerde saklanır. Şeytani zihninizin en korktuğu şey açığa çıkmak, fark edilmektir. Şeytanın zihninizi ne kadar ele geçirdiği çektiğiniz acılarla doğru orantılıdır. Siz şeytani zihninizle ne kadar özdeşleşmişseniz o kadar acı çekersiniz. Bu acıdan kurtulmak için şimdiye, şimdiki zamana, geniş zamana dönmeniz gerekir. Çünkü şeytani zihinden kurtulup özgürleşirsiniz özünüze dönersiniz. Bütün doğa ile evren bir olduğunuzu anlar, tevhidin de gerçek manasını yavaş yavaş anlamaya başlarsınız.

Bu yeniden doğuştur, uyanıştır, var olmaktır ... ''

Yaşamımın son 35 yılında  başta Kur'an olmak üzere ilgi duyduğum konularda inceleme ve araştırma yapıyorum. Öğrendiklerimi ve bulgularımı 10 yıl kadar  milliyet gazetesi blog sitesinde olmak üzere, çeşitli blog siteleri ve son 2 senedir de Blogger'de ( blogspot.com ) ve Twitter, Facebook gibi sosyal medya ortamlarında yayınlıyorum. 22 sene kadar önce de  KUR'AN'IN SIRRI isimli  kitabımı yayınladım.

Bunları neden anlatıyorum ?

Bu eseri çok güzel ve ilginç buldum. Şöyle ki ;

Bu bu eserin yazarı Mahmut Şişmanyazıcı'yı bu eseri ile tanıdım: Bu güne kadar okuduğum incelediğim ve 400 civar özel bir kitaplık oluşturduğum Kur'an konulu eserlerden çok farklı, insanı saran, sarmalayan bir üslubu yani anlatım şekli var yazarın. Tüm anlatımları farklı açılara sahip ve ele aldığı konuları Kur'an çerçevesinde çok güzel, geniş ve derin olarak inceliyor. Eser Kur'an ve din  alanında ufkunuzu açıyor, bakış açınızı geliştiriyor.

Yazarın  yayınlanmış üç eseri daha olduğunu öğrendim. Kısa süre içinde İnternet kitap dağıtım sitelerinden  temin etmeyi düşünüyorum..





 

2 Aralık 2020 Çarşamba

Bir bilim adamı gözüyle KUR'AN *** Nörolog Prof. Dr. GAZİ ÖZDEMİR














İlahiyatçı değilim ama 30 yıldır, din ve özellikle Kur'an ile ilgileniyorum. Amatörce okuyup, araştırıp, inceleyip, yazıyorum. 400 ü aşkın eseri içeren  Kur'an kitaplığım oluştu. Başlangıçta dine ve Kur'an'a yaklaşımım ilahiyatçı hocalar, başka bir söylemle '' Din alimleri ''  aracılığı ile oldu.

Bu hocaların dine yaklaşımının genellikle '' GELENEKSEL İSLAM '' inanç ve kabulleri doğrultusunda olduğunu farkettim. Bu tutumun çocukluğumdan beri beni tedirgin eden bilgi, inanç ve kabulleri vardı. Akıldan, mantıktan, bilimsel yaklaşımdan uzak..

Ne gibi ?

Önce, geleneksel İslam'ın etkisinden kendisini kurtarmış ve doğruyu yakalamış, Prof. Dr. Süleyman Ateş, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Bayraktar Bayraklı, Mehmet Sağlam, Prof. Dr. Hüseyin Atay gibi sayın hocaları tanıdım ve onların eserlerini incelemeye yoğunlaştım.

Sonra, ilahiyatçı değilken, dinle Kur'an'la ilgilenen, Kur'an'a temel yaklaşımı Kur'an'ın ön planda tuttuğu akıl, mantık, derin düşünme ( tefekkür ) bilimi öne alma doğrultusunda olan hukuk, felsefe, tıp ve diğer pozitif bilim adamlarının eserlerini okuyunca, yorumlarını görünce dünyam değişti. O günlere kadar öğrendiklerimi sorgulama, bilgi ve inançlarımı daha gerçek temellerle yapılandırma gibi değişime uğradım.

Önce Osmangazi Üniversitesi Nöroloji bölümünde öğretim üyesi, Türkiye Nöroloji Derneği Başkanı Prof.Dr. Gazi Özdemir'in 12 yıl kadar önce  '' Beyin ve Din '' sonra yakın zaman da '' İslamın Şartı Sadece 5 Değil '' isimli eserlerini inceledim. Adeta KUR'AN'I  YENİDEN  KEŞFETTİM. Bambaşka engin ve farklı bir Kur'an denizi ile tanıştım.
Tabii ki değerli ve doğru yolu bulmuş ilahiyatçı akademik kariyerli hocalarımızın da eserleri değerli ve önemli ama  sosyal ve pozitif ( fen ) bilim adamlarının dine ve özellikle Kur'an'a yaklaşımı, yorum ve tefsirleri çok önemli ve  değerli sonuçlar içeriyor. Bambaşka, bugüne kadar farketmediğiniz kapıları açıyor.

Sosyal bilimler alanında temayüz etmiş akademik kariyerli Kur'an yorumcuları iki hocanın daha isimlerini vereyim. Her ikisinin de kitapları ve videoları bulunan İnternet siteleri var.

Birincisi, Prof. Dr. CANER TASLAMAN, Yıldız Teknik Üniversitesi Felsefe bölümü öğretim üyesi,
Diğeri, Yrd. Doç Dr. EMRE DORMAN, Acıbadem Üniversitesi Felsefe, Bahçeşehir Üniversitesi, İslam Felsefesi ve Din Felsefesi bölümleri öğretim üyesi.

Bu arada akademisyen olmayan fakat donanım bakımından  neredeyse  -- görüşüme göre --  tüm akademisyen ilahiyatçı hocalardan daha donanımlı olan bir ilahiyatçı hocamız var:  MUATAFA İSLAMOĞLU. Bu hocamız  derin din ve Kur'an bilgisi yanında, Kur'an'da geçen ve geçmeyen konularla ilgili pozitif bilim dalları ile de ilgileniyor.. Gerçek Kur'an yorumu konusunda şu anda en ehil bir hocamızdır.


************************************************************************************************************

















APTALLAR -- ŞİZOFRENLR -- CAHİLLER

    ================================== APTALLAR .:: Aptal Olduğunu ŞİZOFRENLAR ::  Şizofren Olduğunu C A H İ L L E R  :::: C a h i ...