Devlet ve SSK hastahanelerinin bundan 20- 25 yıl ve daha öncesi durumlarını orta yaş grubu ve ileri yaşlarda olanlar bilirler. Muayene olmak ve tedavi olmak adeta piyangodan büyükçe bir ödül kazanmak ölçüsünde bir şans işiydi. Muayene için sabahları saat 5-6.00 gibi hastaneye gelip sıra numarası alacak veya hastaların ihdas ettiği bir sıra listesine isminizi yazdırcaktınız.
Sonra muayene başlangıç saatinde hastaneye gelip itiş kakış muayene olmaya çalışacaktınız. Muayene sıranız geldiğinde uzman doktorun size ayıracağı süre en fazla tüm prosediür işlemleri dahil 2-3 dakika idi. Ameliyat gerekli ise işiniz çok zordu. Sizi ameliyat edecek doktorun özel muayene hanesine gidip bir muayene ücreti vermek ve '' bıçak parası '' için doktorla pazarlık edip anlaşmak zorunda idiniz. Ki bundan sonra size operasyon için gün verelebilinecekti.
Hastane ortamı ise mahşer gibi kalabalık, bakımsız ve ilkeldi.
Derken bu ortamda tıp fakülteleri hastahaneleri gündeme geldi. Bundan sonra anlatacaklarım Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastahanesi ile ilgilidir.
Eskişehir Tıp Fakültesi Hastahanesi 1980'li yılların başında faaliyete başladı. Hasta ile daha geniş ilgileniliyor ve çeşitli tetkik ve tahiller yapıldıktan sonra teşhis konuluyordu. Önce küçük bir binada ilkel şartlarda faaliyete başladı. 8-10 sene sonra da üniversite kampüsünde inşa edilen binasında çalışma ve hizmete devam etti.
Eskişehir ili ve çevresindeki 3-4 ilin tüm insanlarına sağlıkta yeni bir umut kapısı oldu. Tetkik ve tanının iyiliği yanında, tıp fakültesi hastanesi SSK ve Devlet Hastanelerinin yanında daha temiz, modern ve düzenli idi. 4 kişilik ailem fertleri için bu hastanede birer dosta açtırıp devlet hastaneleri ile ilgimizi kestik.
Derken 2000' li yılların başında Sağlık Bakanlığımız Devlet Hastanelerini ele aldı. Hizmetleri adım adım iyileştirdi ve geliştirdi. Bundan 4-5 sene öncesine kadar Özel Hastahanelerdeki sağlık hizmetleri bazı yönleri ile Devlet Hastahanelerinin bir adım önünde idi. Zamanla bu da aşıldı ve artık bu gün devlet hastahaneleri genelde özel hastahenelerden iyi ve kaliteli sağlık hizmetleri veriyor. Çünkü Sağlık Bakanlığı teşkilat ve çalışmasında yeni düzenleme ve organizasyona gidildi. Hastahaneler batı standartlarında hizmet verecek ölçüde geliştirildi. Düzenlendi.
Ne yazık ki, sayıları gittikçe artan tıp fakülteleri hastahaneleri bu gelişmeye ilerlemeye ayak uyduramadı. Yaya kaldı. Çünkü Devlet Hastahanelerindeki gelişme ve çağın standartlarına uygun hizmet anlayışı Sağlık Bakanlığının ve gelelde devlet kurumlarının yeniden organizasyonu planları ve çalışmaları dışında kalmıştı. Üniversitelerin bilim muhtariyeti kapsamında idari bakımdan her biri bağımsızdı ve devletin denetiminden uzaktı. Devlet Sağlık Bakanlığında bir merkezden sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi kapsamında planlama, çalışma ve düzenlemeler yapabiliyordu Fakat Tıp Fakülteleri Hastahanelerine müdahale edilemiyordu. Sonuçta Sağlık Bakanlığındaki modernizasyon anlayışı, her biri bağımsız bir yönetime tabi Tıp Fakülteleri hastanelerine giremedi. Onlar 15 yıl ve daha öncesinin yönetim anlayışında yani köhne idari zihniyetine takılıp kaldılar kendilerini geliştiremediler.
Aynı zamanda bir bilim ve eğitim kurumu olmaları sebebiyle Tıp Fakülteleri hastahanelerine tibbi işlemler açısından müdahale edilememesi anlaşılabilir ama idari yönden bağımsız ve özellikle de denetimden uzak olmaları uygulamada aksaklıklara, haksız ve yanlış uygulamalara ve hatta yolsuzluklara sebep oluyor. bu yazı için resim ararken Eskişehir Tıp Fakültesi Hastanesinde basına yansıyan yolsuzluk iddialarına rastladım.
Sonuç olarak tıp fakülteleri hastahanesinde hariciye, nöroloji, üroloji v.b. tüm ana dallar , bölüm başkanları hocaların yönetiminde ayrı birer Cumhuriyet. Herhangi bir öğretim üyesi hoca hakkında bir şikayet etmeye kalkarsanız sizi vatandaş olarak dinleyecek ve hakkınızı araştıracak bir makam yok. Sonuçta müracaat ve şikayetinizden sonuç alamıyorsunuz ve hatta yanlış ve haksız uygulamaya uğrayan siz, müracaatınızdan sonuç alamadığınız gibi adeta kendiniz kusurlu çıkyorsunuz.
Benim ve eşimin başından geçen iki olayı anlatan aşağıdaki yazdıklarımı okuduktan sonra neyi anlatmak ve vurgulamak istediğimi anlayacaksınız:
2012 yılında Ekim ayı sonları ve Kasım ayı başlarında benim ve eşimin başlarımızdan iki olay geçti:
Önce eşim Hariciye Kliniğinde kanser teşhisi ile guatr operasyonu geçirdi. Operasyonu Prof. ünvanlı bir Hoca yaptı. Klinikte 3-4 gün kaldı. Klinikte doktor, asistan ve hemşireler bölümlerinde kapalı alanda sigara içildiğin kokusundan hissetti ve rahatsız olduğunu bana ifade etti. Çünkü o zaman diliminde 60 yaşlar civarındaki eşim tüm yaşantısında hiç sigara içmemişti. Sigara içilen ortamdan da çok rahatsız oluyordu. Ben hemen bölüm baş hemşiresini buldum ve olayı ilettim. Başhemşire bocaladı ve tutarsız cevaplar verdi. Kısa bir süre sonra da eşim taburcu oldu ve hastahaneden ayrıldı. 4-5 gün sonra bir hafta sonu korener kalp hastası olan ve 10 sene kadar önce bir kaç anjiyo geçirip kalp ana damarının birine stent konulmuş olan ben dolaşımda sıkıntı hissettim. Bir hafta sonu Cuma gecesi Tıp Fakültesi acil servisine müracaat ettim. Beni tetkikten geçirdikten sonra Pazartesi günü anjiyo olmam kaydıyla kalp damar bölümü yoğun bakımına yatırdılar. Bu yoğun bakım servisinde kaldığım iki gün içindeki idari personelin gayrı ciddi ve keyfi davranışlarına tanık oldum. Stent konulduğu müdahalemi yapan o zaman doçent sonra prof olan Yüksel Beyin anjiyomu yapması dileğimi ilgilere ilettim. Hoca'nın kabul ettiği ve geleceğini ve anjiyoyu yapacağını belirttiler. Pazartesi sabahı oldu. Beni çok ilkel ve gayri tıbbi uygulamalar ile anjiyoya hazıladılar. Erken saate operasyon gömleği ile sedyeye bindirip götürüp anjiyo odasına bırkatılar.
Tam üç saat bekledip, soğuk operasyon ortamında ve çok ince bir gömle çıplak. Yüksel Bey bir türlü gelmiyor. Sonunda teşrif ettiler, Öfke dolu bir tutumla 19' a çıkmış tansiyonumla benim anjiyomu gönülsüz olarak yaptı. Operasyon sonrası anjiyo noktasına kanamayı durduracak güçlü bir personel yoktu. Küçük cılız bir çocuk görünüşündeki bir kız personel basınç uygulaması yapmak için çırpındı. Gücü yetmedi ve bacaklarımın içine iç kanama oldu. Servise götürdüler. O gece kan kaybından olacak tansiyonum 5/7 derecesine kadar düştü. Bayılma noktasına geldim. Yapılan yanlış uygulama ve ihmal sonucu birkaç gün epey sıkıntılar yaşadım.
Neyse taburcu oldum. Birkaç gün kendimi toparlayıp dinlendikten sonra hastahaneye gittim. Başhekimle görüşmek istedim. Bir Başhekim yardımcısına yönlendirdiler. O benimle ilgilenir gibi yaptı, dinledi ve hastahanenin '' Halkla ilişkiler '' birimine yönlendirdi. Orada uzattıkları forma şikayetlerimi detaylı olarak yazdım, bıraktım. Cevap bekledim. Tam iki ay sonra lütfedip dileğime bir satırlık yazı ile cevap verdiler:
'' MÜRACAATINIZDAN İLGİLİLER BİGİLENDİRİMİŞTİR ''
Hastanede klinik ortamında sigara içiliyor. Hiç bir işlem yapılmıyor. Bana uygulanan yanlış ve haksız uygulamalar hakkında da hiç bir işlem yapılmıyor. Çok canım sıkıldı. Bundan sonra hakkınınızı arayacak makam neresidir ? Tıp Fakültesinin dekanı değil mi. Ben de öyle yaptım. Şikayetlerimi ayrıntılı olarak yazdığım bir dilekçe hazırladım. Dekanlığa gittim. Tabii ki dekanla görüşmeniz olanak dışı. Beni dekan yardımcısına yönlendirdiler. O da eşimin oprerasyonunu yapan prof. hoca imiş. Dilekçemi okuyunca keyfi kaçtı. Bana agresif tonda cevaplar vermeye başladı. Anlaşılıyordu ki. İdareci konumunda da olsa bir akademisyen hoca başka bir akademisyen hoca ve kendi klinik bölümünden şikayetten rahatsız oluyordu. Neredeyse ben suçlu çıkacaktım hakkımı aramakla. Bundan sonra da sıra üniversite rektörüne gitmek gerekiyordu ki. Bunun da bir sonuç vermeyeceği düşüncesi ile kahrederek konunun arkasını bıraktım. Çünkü TIP FAKÜLTELERİ HASTAHANELERİNDE İDARİ BİR DENETİM SİSTEMİ YOKTU. Sağlık Bakanlığı da devrede değildi.
SONUÇ OLARAK DERİM Kİ; TIP FAKÜLTELERİ HASTAHANELERİNDE İDARİ YÖNDEN BİR AKSAKLIK VAR. VEE DEVLETİN İDARİ YÖNDEN BİR DENETİMİ YOK.
Ya bu hastaneler idari yönden Sağlık Bakanlığımıza bağlanmalı, ya da Sağlık Bakanlığınca denetlenmeli...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder